Sıkıyönetim günleri gibi
Soma davasından izlenimler...
Hakan DirikUzandığı sedyenin kirlenmemesi için “Çizmemi çıkarayım mı?” diye soran madenci, nasıl insanın içini ısıtıyorsa, polisin madenci ailelerinin önüne kurduğu demir barikat, o derece ürpertiyor. Böylesi güvenlik önlemleri madende alınsaydı, büyük olasılıkla 301 can yerin üstünde olurdu.
Önlemler öyle sıkı ki, mahkeme salonuna çıkan yollar dört bir yandan kesilmiş. Mahkemede “mağdurum” diyecek, duruşmaya müdahil olmak için dilekçe verecek aileler, salona bırakılmıyor. Çünkü polisin elinde bir “mahkeme akreditasyon listesi” bulunuyor. Soma’da facianın ardından etap etap hastaneye asılan “ölüm listesinde” evlatlarının adlarını arayanlar, şimdi akreditasyon listesinde kendi adlarını arıyor.
İddianamedeki eksikler
Sonuçta “Biz evlatlarımızı buluncaya kadar böyle zorluk çekmedik” diyen ailelerin kararlığı, akreditasyon saçmalığını yeniyor ve duruşmaya geçiliyor. Ancak duruşma eksiklerle dolu. İddianamede iş cinayetini fıtrata bağlayan siyasiler, soruşturma izni verilmeyen müfettişler, dayıbaşı sistemini yaratanlar eksik. Salondaki eksiklik ise çok belirgin: Sanıklar.
Bu eksikliği fark eden aileler, mahkemenin gidişatına el koyuyor. Mahkeme Başkanı Aytaç Ballı, dosyadaki isimleri tek tek kayda geçirdikten sonra, “Başka ismi okunmayan kaldı mı?” diye sorunca, salondan “301 kişi bu, kolay kolay biter mi?” sesi yükseliyor. Ekrana da mahkeme salonunda yer almayan sanıkların görüntüsü getirilince Somalı ailelerin zembereği boşalıyor. İstekleri ve bağırdıkları son derece net: Katiller salona gelsin!
Gözlerdeki kararlılık
uruşmayı giderek “halk mahkemesine” dönüştürüyor. Heyetten çıkan “sanıklar mahkemeye gelecek” kararı, ailelere hem umut aşılıyor, hem de neler başarabileceklerinin ipucunu veriyor.
Birileri, hem arka plandaki siyasileri, hem de kamuoyunun önüne atılan sanıkları istedikleri kadar korumaya çalışsın, Somalı ailelerin gözlerindeki kararlılığa bakınca, bunu kolay kolay başaramayacakları anlaşılıyor