Şiirde hava boşlukları
Şiirlerde bazen dönem etkisinden, bazen acelecilikten, bazen hamasi duygulardan, bazen çocuksu bakıştan, bazen takıntılı bağlanmalardan ötürü “hava boşlukları” oluşur. Tüm bunlar şiirin ‘hakikat’e eklemlenme oranını etkiler.
Tahir Abacı / Cumhuriyet Kitap EkiGaripçi
şairleri, “şiire yeni bir hava getirdikleri” biçiminde karşılayanlar olmuştu.
Bu şiirin edasına ve hece ile aruzun ölçülü biçili şiirine alışkın olduğu için
veznine yakınlık duyamayanlar hemen “hava” üzerinden mecaza başvurdular: “Şiire
ne getirdiler? Hava!”
Garip
şiirinin şiire bütünüyle “yeni hava” getirdiği de, bütünüyle “hava” olduğu da
tartışılabilir elbette, ama bu akımın şairlerinin ürünlerinde de “hava
boşlukları” yok değil. “Hava boşluğu”ndan kastın, şiirin “oturmamış” bölümleri,
iletisinin fazla “naif” kaçtığı bölümler, kurulmak istenen “imge”nin
“gönderge”siyle uyuşamadığı durumlar, vb. olduğu söylenebilir. “Hava
boşluğu”ndan, kimliğini ve kişiliğini ispatlamış şairler bağlamında söz
edildiğini eklemek gerek. Tümüyle “hava boşluğu” içeren şiir, yani “kitsch”
alanında kalan şiir, zaten alt kültüre aittir, müşterisi de farklıdır.
Doğaldır, şiirin “hakikat”e eklemlenme oranı, toplumdaki çeşitli alımlama
düzeyleriyle bağıl ilişki içindedir.
“HAVA
BOŞLUĞU”NA DÜŞÜNCE...
Hani
uçaklar bazen “hava boşluğu”na, yani “türbülans”a girer, sarsıntı geçirir,
yolcular panik yaşarlar ya, şiirlerdeki hava boşlukları da bu türden bir etki
doğurur. Benzincilerin de bazen benzine su kattıkları, bazen de “hava
bastıkları” söylenir. Çalgılar da bazen “falso” verir, aykırı bir ses
çıkarırlar; icracı, yanlış tuşa ya da tele basmış, notayı çevirememiştir, vb.
Ancak dediğim durum “falso”dan çok “türbülans”a benziyor, çünkü falso anlıktır,
türbülans ise biraz daha uzun sürelidir. Hatta uçağı düşürecek kadar etkili ise
büsbütün dramatik ve kalıcıdır. Şiirde panik yaşanmaz gerçi, ama bazen şair
bile şiirini yayımladıktan sonra o hava boşluğunu görüverir. İleriki yıllarda
ilk kitaplarını göz ardı eden şair sayısı çoktur. Şair öldükten sonra eski
yıllarda yazılıp da bitmiş olduğu halde yayımlanmamış bir hayli şiiri de
“evrak-ı metruke”sinden çıkıverir. Şair, o şiirlerindeki “hava boşluğu”nu
görmüştür de ondan...
ŞİİRDE
“ATATÜRK KÖŞESİ”
Nitelikli
şiire dahil olduğu halde, içerdiği hava boşlukları ayırt edilmeden yayımlanan
şiir sayısı da az değil. Özellikle şairler dönem havasından etkilenerek
“hamaset”e düştüklerinde, “türbülans”ı hissedersiniz. Sözgelimi, 1970’lere
kadar, pek çok şairin kitaplarında bir “Atatürk köşesi” bulunurdu. Haydi Dağlarca’da
olsa, Cahit Külebi’de olsa neyse, Melih Cevdet Anday’da bile, Behçet
Necatigil’de bile vardır bu köşe, hatta beklemezsiniz, Turgut Uyar bile olgun
döneminde heveslenir gibi olur. Bir Şiirden kitabında Cahit Sıtkı’nın magazin
edasına ve şiirlerinin çocuksuluğuna değinmeden edemeyen Turgut Uyar bu.
Atatürk
için şiir yazılmaz değil, ancak iş ideolojinin yeniden üretimine ve kültüre
katılma telaşına dönüşüp minnetle yüklü “naif” duyguların sergilenmesi
biçiminde olunca durum değişiyor. Nâzım Hikmet’in destanı, tarihsel bağlam içinde
“somut canlandırma”nın farkını ortaya koymuştur.
YALINLIK
MI, ÇOCUKSULUK MU?
Fazla
yalınlık mı desek, çocuksuluk mu, Cahit Sıtkı’nın “Tren” şiirine: “Nereye bu
gece vakti / Güzel tren garip tren / Düdüğün pek acı geldi / Hatıra neler
getiren / Çok mudur mendil sallamam / Her yolcu az çok âşinam / Haydi yolun
açık olsun / Geçtiğin köprüler sağlam / Tüneller aydınlık olsun.” Denecek ki,
Cahit Sıtkı’nın diğer şiirleri çok mu farklı? Nâzım Hikmet’i, kendisi için
yazdığı şiire öfkelendirecek ve “Sevdalınız Komünisttir” şiirini yazdıracak
kadar vardır onda aşırı ve çocuksu iyi niyet. Cahit Sıtkı’nın pek çok şiiri,
okuruna hava boşluğu yaşatmaktadır.
Aynı
çocuksuluk, Garip şiirinde yok mu? Garip’in ilk baskısı ortak kitaptır ve Oktay
Rıfat ile Orhan Veli imzalı “Kuş ve Bulut” şiiriyle başlar. “Kuşçu amca / Bizim
kuşumuz da var / Ağacımız da / Sen bize bulut ver sade / Yüz paralık” dizeleri
de gösteriyor ki, fazlasıyla var. Ancak, Cahit Sıtkı’da aşılmaz bir yapıya
dönüşen çocuksuluk, Garipçilerde az çok yapıyı yenileme gereci olur, bir ölçüde
kendisini bağışlatır.
BİR
YERLERE YETİŞEYİM DERKEN...
Şiirlerde
ve şairlerde hava boşluğu bazen de aceleden, bir yerlere yetişme kaygısından
kaynaklanır. Oktay Rifat’ın Perçemli Sokak kitabı için iki rivayet var. Birinci
rivayet, bu kitabın İkinci Yeni’nin öncü metinlerinden biri olduğudur. İkinci
rivayet, Oktay Rifat’ın genç kuşağın gerçeküstücü yönelimleriyle prim yapmakta
olduğunu görünce, kitaptaki şiirleri alelacele kotardığı yönündedir.
Okuyanlar
hemen fark ederler bu şiirlerin soluk soluğa oluşmuş gibi durduklarını. Gerçi
İkinci Yeni’nin erken dönem ürünlerinin çoğu öyledir, sadece akımın
çekiciliğine kapılan kıyıdakiler değil, merkezdekiler de bazen göreceliklere
sığınarak dize kurmuşlardır. Daha seçici ve işlevsel dizeleri 1960 sonrası
ürünlerinde görülür. Ayrıca, akımı tam kavrayamamış, basitçe kelime tokuşturma
sanan kolaycı metinler üretenler (dönemdeki nitelemeyle “ayrık otları”) ise işi
tam çığırından çıkarmışlar, dergileri anlamsız kelime yığınlarıyla doldurmuşlardı.
Başka
tür bir acelecilik de 1980 sonrası şiirini hava boşluklarıyla doldurdu.
Görselliğe ağırlık veren dergilerin ortaya çıkması, kitap yayıncılığının
hızlanması, şairlerin çenesini düşürdü. Bir istatistik yapsak, durmuş oturmuş
şairlerin bile bu evrede yazdıklarının, önceki evrelerde yazdıklarından fazla
olduğunu görürüz ki, bu da bu dönemde şiirde hava boşluğunun arttığını
gösterir. İlla da “görünmek”, furyayı kaçırmamak kaygısı, bazen iki üç dizelik,
çok yalınkat şiirlerden bile medet ummaya dönüşmüştü.
TAKINTILI
BAĞLANMANIN ŞİİRİ
Yeteneğini
ortaya koyduktan sonra bir ideolojiye kapılanan şairlerin, ruhlarını oraya
sığdırdıkları halde, şiirsel yeteneklerini sığdıramadıkları da görülmez
olaylardan değildir. Necip Fazıl, faşizan bir İslamcılığa kaydıktan sonra
yazdığı şiirlerin, gençlik yıllarında yazdığı ve ona ününü sağlayan şiirleri
kadar ilgi görmeyişini, siyasal hasımlıkla açıklar, takıntılı bağlanmasının
estetikte de hapsoluşla sonuçlandığını bir türlü kavrayamaz.
İsmet
Özel de bir modernist olarak başladığı şiirsel serüveninin sosyalist ve İslamcı
evrelerinde aynı düzeyi yakalamakta zorlanmış, kamuoyu dikkatini çekecek
işlerle gündem olmayı, şiirlerindeki bu hava boşluğunu örtmek için
kullanmıştır.
Şairlerin anlam üzerinden “yeni bir hava” getirmesinin zorlaştığı günlerde ayrıca biçimden ve görsellikten medet umma eğilimleri artmakta. Bu da aslında hava boşluğunun bir başka beliriş biçimi. Günümüzde artık pek çok şiiri hava değil, havagazı uçuruyor sanki. Gökyüzü rengarenk balon dolu.