Şiirde felsefe yapan, şiirini sorgulayan şair
“Savaşları durduramayan şair, ne işe yarar?” demeye getirdiği dizeleri yanında, yaşamda izini süremediği özgürlüğü, martının kanadında yakalayan dizeleriyle tanıyoruz onu. Doğrusu, bu salgın günlerinde, çok gereksindiğimiz yaşama sevincini, umudunu aşılamayı başarıyor Nuray Gök Aksamaz, dördüncü şiir kitabı Güneşin Yaprakları’yla (Artshop Yayıncılık)… Elbette ki şiirle barışık okura…
Ferhat ÖzenBİR KARŞI DURUŞ ŞİİRİ
Bu yıl PEN Şiir Ödülü’nü kazanan Erdal Alova, Dünya Şiir Günü Bildirisi’nde Alman şair Hölderlin’den alıntılayarak ‘İnsan ozanca /şairane barınır bu dünyada’ diyor. “Teknolojinin, sömürünün, gözü doymazlığın bütün saldırılarına karşı (…) insanoğlunun barışçıl yöneliminden kopmama çabasıdır bu” dedikten sonra, “Sanatın, şiirin “Sappho’dan, Homeros’tan, Yunus’tan bu yana, durup dinlenmeden bu kutsal çalışmasını sürdürdüğüne” dikkat çekerek, (aslında bir anlamda, Şair Nuray Gök Aksamaz’ın yapmakta olduğuna, yani), insanı, yeniden insanla buluşmaya çağırıyor.
Gök Aksamaz şiiri, yukarıda betimlendiğince, insanı insana götüren bir şiir. Tam bir yontu sanatçısı gibi, insanı yontan, incelten; taşın içindeki insanı çıkaran bir şiir… İnsanın, seve seve yapacaklarını, ona zorla yaptırmak isteyen zihin yapısına bir karşı duruş şiiri.
Örnekse, bilinen kalıbın tam tersine, aşk, ona göre bağlanmak değil; tersine aşk, özgür olma koşuluna bağlıdır onda. Şair Can Yücel’in, ‘Bağlanmayacaksın’ şiiriyle, Ahmet Ümit’in Aşk Köpekleşmektir başlıklı, o çok radikal, uçuk kaçan o kışkırtıcı yargısına gönderme gibidir.
“Ah özgür olmasam sevemem ki seni/ Dans edemem ki seninle hiçbir yerde/ Evet âşık olacak kadar özgürüm ben/ Gece gündüz seni düşünecek kadar” (s.27, Özgürlük Yolu).
“Aşk bağlanmaktır” yargısına, “âşık olacak kadar özgürüm ben” yargısıyla karşı dururken, sözcüklere, bilinen anlamlarından aykırı anlamlar giydiriyor, şair Nuray Gök Aksamaz (NGA).
Konuya diyalektik yorum getirirken de az biraz felsefe yapıyor. Ahmet Arif’in “Seni sevmek felsefedir kusursuz” dizesinde dediği…
Örnekse, “doğması istenmeyen çocuğun ölümsüzlüğü” dizesinde bunu görüyoruz. (s.13, Annem Gelmiş). Yine, “Yok etmek isterken korkuyu / kendime dolanırım yılan gibi” (s.22, Yankı). Yine, “martı kanadında özgürlük arayışı” (s. 16, Peki Işık Neydi?).
“Penası kırılan içli mandolin, öznesi yitirilmiş mızıka” (s. 32, Ölümsüz) “…bir suya çoğul bakışlar sızarken/ Kız Kulesi de satılmış diyorsan, açıklarda yol verilir gemilere” (s. 25, Bir Hayli Güneşte). “Tasarılarla matematik düşler (…) Serum ve antiseptik çözümler /savaşın yaralarını saramamış” (s.37, Saati Kim Kuracak Şimdi)).
Adalet mi dediniz? “Halkın ekmeğidir”, Bertolt Brecht’in dediğince. Dediğince dedim; çünkü adaleti, bizim gibi düşünenler için istemek kolaydır. Bunu herkes yapabilir. Bizim gibi düşünmeyenler içinse adalet istemek zordur; ama asıl o zaman adalettir adalet… “Adaleti başkaları için de istemedikçe / Sömürü devam etmiş bu dünyada” (s.68, Utanç).
“ŞAİR BURADA NE DEMEK İSTEMİŞTİR?”
Bu değinileri yaparken, okul izlencesindeki (müfredatında) okul ‘edebiyatı’nın, edebiyatı bilgi zanneden o saçma sorusu akla gelmiyor değil: “Şair burada ne demek istemiştir?”
Bu aslında ucu açık bir sorudur ve üstelik, bu bağlamda her yanıt, doğru kabul edilmesi gerekir. Gerekir değil, zorunludur bu.
Her okurun bir sanatsal anlatıyı yorumlaması, onu nasıl alımladığına bağlı olarak değişir. Bir dize her insanda aynı çağrışımı yapmaz, yapamaz. İnsanın birikimine, geçmiş yaşanmışlıklarına göre alımlaması çeşitlenir. (Hayır, “Herkes kabı kadar alır” demeyeceğim. Yanlış okunabilir.)
Bu bağlamda, Şair Akgün Akova da dertlidir benim gibi. Bir şiirinde “Ne demek istemişse istemiştir be kardeşim, sen ne anladığına bak” demeye getirerek, postasını koyuyor ‘edebiyat memuru’ (*) öğretmenlere. Öğrenciler de kurdukları “Alo, şair burada ne demek istemiştir?” telefon hattıyla dalgasını geçiyor böyle ‘memurlarla’.
YAŞAM ÖYKÜSEL ŞİİRLER
Şiir okuruna tam burada, şöyle bir önermede bulunmak isterim: ‘Şairin ne demek istediğinden’ çok, senin ne anladığın, neyi alımladığındır önemli olan. Sende çağrıştırdıkları, seni alıp götürdükleri, sana yaşattıklarıdır. Kimi şiirler özyaşamöyküsel olsa bile senin duygularını, sana yeniden duyumsatıyor olabilir. O zaman o şiir, senin şiirindir, senin öykündür. Ara onu. Şiirinin peşinden git. Ve de şiirinin götürdüğü yere git.
Güneşin Yaprakları’nda şairin, böyle (öz yaşam öyküsel) şiirleri de, pek çok okurda duygu titreşimleri yapabilir: O, yaşam kaynağı olan annesi, “kırılan kanatlarından taylara yükler de umudunu / için için sızlar” (s. 12, İçin Sızlar). “Çekip gitmiş babası aşkı tende söndürmüş” (s.11, Aşk Büyüsü). “Gece gündüz sevmelere geç kalınmış” (s.10, Sarı Defterdeki Notalar).
Şair, kimi şiirlerinde okuruna yeni yeni pencereler açıyor örneğin: ‘kardan adam’ koşullanmasını yıkıp, ‘kardan kız oluruz’ deyiveriyor (s. 15, Gönülce). Cinsiyetçi erkek egemen bakışını yıkıyor.
Sahi, neden, kardan kadın, denmez de ille de kardan adam?! ‘Adam’ sözcüğünün köken bilgisi (etimolojisi) ademe çıkıyorsa da Havva’nın neden adı yok? (Duygu Asena’ya saygı) Yasak meyveyi Adem (adam) yalnız mı ısırdı? Cennetten yalnız mı kovuldu Adem (adam)?
“DURDURAMADIM ÇÜNKÜ SAVAŞLARI”
Kadınlar ya da şairler, neden özgürlüğü yalnız martının kanadında yakalayabilsinler; ama neden yaşamlarına karıştıramasınlar özgürlüğü?! “Ben doğurdum geleceği bir akşam geceye soluksuz yürürken / ama övünmedim, neden mi, durduramadım çünkü savaşları” (s.42, Barış Bir Günün Adı).
Şair, kendini savaşları durdurmakla sorumlu kılıyor ve fakat durduramadığı için de kendini kusurlu görüyor bu kez. Çünkü şiirde gevezeliği sevmiyor. Şiirde işve (biçem) kadar işlev arıyor. “Savaşları durduramıyorsa, şair ne işe yarar?” demeye getiriyor.
Şairlikten çekilme mi (istifa mı) yoksa?! Hayır, kabul edilmedi! Hele ki kimse çekilmezken, çekilemezken bi yerden, bu, şairin yüce gönüllülüğüdür. Erdemli duyarlılığıdır, bence, yontulmamış taş yürekler dünyasında.
(İnsan’ burada, bi soluklanmak ve sevgili şairimizin insan yüreğine seslenmek istiyor: Üzülme sen şairim. Ne demişti Hasan Hüseyin ustamız anımsa, dağdaki özgürlük savaşçısına:
“biliyorum/ matarada su,/ torbada ekmek/ ve kemerde kurşun değil şiir/ ama yine de matarasında suyu/ torbasında ekmeği/ ve kemerinde kurşunu kalmamışları/ ayakta tutabilir.”
Bu kültürel sığlıkta ve bu insansızlıkta, senin şiirin ayakta tutuyor bizi şairim. Senin şiirin…)
Temmuz alevleriyle (s. 50) İnsansız bir geleceğe (s. 52) doğru yokuş aşağı düşen bir toplumda, bir de ağzınızdan ıslığınızın çalınmasına (s. 60) izin vermeyin kadınlar. Barışa bir imza yasaklanmış (s.52)olsa bile, Temmuz alevleri hiç sönmese de n’olur?.. Dünyayı kadınlar kurtaracak. Çünkü dünyayı, Sait Faik’in dediği gibi “Dünyayı, güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey”.
(*) Edebiyat memuru, A.Haşim