Sherlock ve Watson’ın zor sınavı: Baskerville!
Sir Arthur Conan Doyle’un klasikleşmiş yapıtı Baskerville’lerin Köpeği; dehşet saçan vahşi bir tazı, ıssız bir bozkır, aman vermez bir bataklık ve kasvetli bir köşk ortamı içinde gizemini son ana kadar koruyor. Öyle ki Sherlock Holmes dahi, “İlgilendiğim beş yüz vakanın içinde bu kadar derinlere inen başka bir vaka olduğundan emin değilim,” diyecektir.
Cumhuriyet Kitap Eki“Sir Charles'ın öldüğü gece, cesedi bulan uşak Barrymore, seyis Perkinsi atla bana gönderdi, henüz yatmamış olduğum için bir saat içinde Baskervillee varabildim. Soruşturmada ortaya konan bütün delilleri kontrol edip onayladım. Porsuk ağaçlı yoldan ayak izlerini takip ettim. Bir süre durup beklediğini gösteren ayak izlerinin değiştiğini gördüm; yumuşak çakıllı yolda Barrymoredan başkasının ayak izlerine rastlamadım, sonunda cesedi dikkatle inceledim. Ben gelinceye kadar kimse dokunmamıştı.
Sir Charles yüzüstü yatıyordu. Kolları iki yana uzanmış, parmakları toprağa geçmişti, yüzü tanınmayacak derecede bozulmuştu. Fakat herhangi bir fizikî yara yoktu.
Yalnız soruşturma anında Barrymore yanlış bir beyanda bulundu. Cesedin çevresinde ve toprakta hiç iz olmadığını söyledi. Görmemişti! Fakat ben gördüm, biraz ileride çok net izler gördüm.
Dr. Mortimer bir süre acayip acayip baktı bize, sonra adeta fısıldarcasına; Mr. Holmes, bunlar dev bir köpeğin ayak izleri, dedi.”
“Watson, giderek kendini aşıyorsun,” dedi Holmes. Sandalyesini geriye itip bir sigara yaktı. “Şimdiye kadarki tüm işlerimizde çok iyiydin ama benim küçük başarılarımı takdir ederken kendi yeteneklerini azımsadığını söylemeliyim. Parlayan sen değilsin belki ama sen ışığı iletiyorsun. Kimi insanlar dâhi olmasalar da dehayı ortaya çıkarmak konusunda müthiş bir güce sahiptirler. İtiraf etmeliyim ki sevgili dostum, sana çok şey borçluyum.”
Sir
Arthur Conan Doyle’un Baskerville’lerin Köpeği adlı klasikleşmiş yapıtı ilk
olarak Ağustos 1901 - Nisan 1902 tarihleri arasında The Strand dergisinde
tefrika edilmişti.
Umberto
Eco’nun Gülün Adı’nda gerek eşkâli gerekse muhakeme yeteneğiyle Holmes’u
andıran unutulmaz başkahraman Baskerville’li William ile gönderme yaptığı bu
başyapıt, ani ve şiddetli korku yüzünden ölümle sonuçlanan kalp krizi
vakalarını tanımlayan “Baskerville etkisi” terimiyle tıp literatürüne girmiş
durumda.
İngiltere’de,
Dartmoor’dayız. Soylu Charles Baskerville’in ani ölümüyle tekrar canlanan bir
lanetli aile efsanesiyle tanışıyoruz. Baskerville'lerin üç nesil erkekleri
gizemli bir şekilde öldürülmektedir. Baskerville'lerin büyük dedelerinden
biri torunlarına bu laneti haber veren bir mektup bırakır.
Bataklıklara
çok yakın bir yerde bulunan malikanenin yeni mirasçısı bozkırın ortasında bütün
bu olanlardan habersiz adım adım ölümün kollarına itilmektedir.
Sherlock
Holmes ve arkadaşı Doktor Watson bu sır perdesini aralamak için bozkırın
ortasında bulunan malikaneye gelirler. Fakat hiç beklemedikleri bir olayla her
şey içinden çıkılmaz bir hale dönüşür.
1742
tarihli bir elyazmasıyla başlayıp Watson’ın olay yerinden yazdığı raporlarla
örülüp gelişen öykü, ürkütücü atmosferiyle, dehşet saçan vahşi bir tazı, ıssız
bir bozkır, aman vermez bir bataklık ve kasvetli bir köşk ortamı içinde
gizemini son ana kadar koruyor.
Öyle ki kendini akıl almaz olayların içinde bulan Sherlock Holmes dahi, “İlgilendiğim beş yüz vakanın içinde bu kadar derinlere inen başka bir vaka olduğundan emin değilim,” diyecektir.
Baskerville’lerin Köpeği / Sir Arthur Conan Doyle / Çeviren: Filiz Sarıalioğlu / İthaki Yayınları / 232 s.