Sevmek en güzel şeydir

Kitabın “sevgi dili”, alttan alta sürekli kalbimize giden yola kapı aralar hali, anlatıcının dilinden geliyor. Maria Parr, bu hissi tüm karakterlerine işlerken, kitabın alt metnini de Trille’nin dili üzerinden örüyor. Her bölümde, yaşamda hiç de yabancı olmadığımız halleri, anlatma derdine düşmeden, sözcük boğmacasına kapılmadan aktarması Parr’ın, Lena Lid serisini ve diğer hikâyelerini de okuma isteği uyandırıyor.

Emek Yurdakul / Cumhuriyet Kitap Eki

“Lena benim en iyi arkadaşım, kız olmasına rağmen. Bunu ona hiç söylemedim. Cesaret edemiyorum çünkü ben onun en iyi arkadaşı mıyım, bilmiyorum. Bazen öyle olduğumu sanıyorum ama bazen de sanmıyorum. Duruma göre değişiyor. Öyle avaz avaz bağırmadan söylese de olurdu. Şöyle bir fısıltıyla söylese yeterdi. Ama o asla böyle bir şey yapmaz. Lena’nın kalbi taştan, bazen öyle yani.”

Kimsenin bilmediği adıyla Theobald Rodrik Danielsen Yttergard, herkesin seslenişiyle Trille, evler ve deniz arasında büyük çayırlık arazilerin olduğu Paramparça Mathilde adındaki koyda yaşıyor.

Trille, Lena Lid’in en iyi arkadaşı olup olmadığını anlamaya çalışırken başlarından geçenlerin de anlatıcısı. Akıllarına geleni yapmaktan geri durmadıklarından yaşadıkları maceraların da bir dur’u veya molası yok.

Nuh’unki gibi bir gemi oluşturmayı denemelerinden evlerinin arasına çektikleri teleferikten düşmelerine, yeni bir topun parasını toplamak için sokakta “Mutlu Noeller” çalmaktan atlar için huzurevi yapmaya kadar uçsuz bucaksız fikirlerinin peşine takılıyorlar.

Kitapta Trille’ye, Lena Lid’e, dedeye, hala-babaaniş’e ve diğerlerine dair bir iki cümle dışında betimlemeler yok. Zaten gerek de yok. Parr, karakterleriyle ilişkisinde, onları açık seçik görebildiğini okura uğraşsız geçiriyor.

Üçüncü maceraya geldiğinizde ki bu on sayfalık bir birliktelik henüz, karakterlerle çok daha uzun zamandır birlikteymişsiniz gibi tanıyorsunuz onları.

TRİLLECİK, KOMŞUCUK VE DEDE

Karga kahvaltısını etmeden uyanan, hep bahçıvan pantolonu giyen dede, torunu Trille ve çitin diğer tarafındaki evde annesiyle yaşayan komşucuk Lena iyi bir ekipler, en azından anneden kahveyle bisküvi istediklerinde ve karma koroların buluşma zamanında.

Trille’nin babası karma koronun şefi; dede hariç tüm yetişkinler de koroda şarkı söylüyor.

Yazın, korolar buluşması için tüm yetişkinler yola düşünce de iyi bir ekip olan üç kafadar, Baltazar Çetesi’nden kaçarken buluyorlar kendilerini. Bu, tabii ki üçünün sınır tanımayan hayal güçlerinin yarattığı bir macera.

Dede’nin mopetine binmeyecekleri iyice tembihlendiğinden bu kaçışı saklamak gerekiyor. Ne ki kafadarlarla evde kalan küçük kardeş Kıvırcık’ın annesiyle telefonda dört cümle kurması saklama planının batmasına yetiyor:

“Bugün neler yaptınız Kıvırcığım?”

“Mopete binmedim.”

“İyi. Peki ne yaptın canım?”

“Kasada gittim.”

Resimleyen BO GAUSTAD

LENA LID’LE TANIŞMAK…

Lena Lid sevdiğimiz çocuk kitabı karakterlerinden biri olmaya aday. Pippi Uzunçorap severlerin, peşine düşeceğini tahmin ediyorum.

Trille: “Lena’nın gözleri yeşil ve burnunun üzerinde yedi tane çil var. Sıska. Dedem onun bir at gibi yediğini ve bir bisiklete benzediğini söyler. Herkes onu bilek güreşinde yener. Ama Lena da herkesin hile yaptığını söyler tabi.”

Trille’yle evlerinin arasına kurdukları teleferikten düştüğünde üçüncü sefer beyin sarsıntısı geçirdiğine neredeyse emin Lena. Bu hiç de iyi değil çünkü Lena sakin durmayı pek becerebilecek bir tip değil.

Üstelik ikinci beyin sarsıntısından sonraki istirahat haftası Paramparça Mathilde’dekiler için çekilmezmiş. Neyse ki bu sefer doktor Isak var onu kontrol etmek için.

Isak tam da, dokuz temmuzda dokuzuna basacak Lena’nın armağan olarak annesinden “baba” istediği doğum gününde yaşamlarına girer. Şakasını geri alıp isteğini bisiklete çevirmiştir ancak yaşam sürprizleri seviyor. Lena doğum gününde beneklendi. Trille ondan önce geçirdiği için bunun suçiçeği olduğunu tahmin etti, Isak da doğruladı.

Top almak için sokakta müzik yapmak da Lena’nın fikriydi, yavru köpek ilanının yanına “baba aranıyor” ilanı asmak, samandan yapılacak cadı dik dursun diye annesinin bebeğini içine koymak da…

Aklına gelen tüm çözümler ve deneyler için mantıklı bir açıklaması olan Lena Lid. Hamurdan kalp bittiğinde Trille’yle hemfikir olmamak olanaksız: “İnsanın böyle bir komşusu ve yakın arkadaşı olduğu sürece günler normal falan geçmez diye düşündüm.”

TRILLE, AYRILIK VE KAYIP

Kitabın ana karakteri Lena Lid gibi dursa da, birkaç karakter arasında pay edilmiş durumda bu rol. Dede ve hala-babaanniş ile de, Trille’nin annesi ve babasıyla da farklı durumlar karşısındaki tepkileri üzerinden tanışıklığımız sürekli ilerliyor.

Lena Lid ise saçtığı renklerle yaşamı eğlenceli kılan biri. Ancak kitabın “sevgi dili”, alttan alta sürekli kalbimize giden yola kapı aralar hali, anlatıcının dilinden geliyor. Maria Parr, bu hissi tüm karakterlerine işlerken, kitabın alt metnini de Trille’nin dili üzerinden örüyor.

Lena’dan gelmeyen “en yakın arkadaş” beyanı üzerine ortaya çıkan soru işaretleri, korkuları, bir pazar günü aniden ölen hala-babaanniş ve Lena’nın taşınması, Trille’nin tanıması ve baş etmesi gereken pek çok duyguyu çıkarıyor önüne.

Değişen şeylerle yüreğine oturan kocaman taşı, sevdiği yemeği o hafta üçüncü defa pişiren annesine ve yatağının ayakucunda gitar çalan babasına rağmen en iyi anlayan kişi yine de dedesiydi.

“Her şeyi anlıyordu, hiç üstelemiyordu… ‘Dede, onu çok özlüyorum,’ dedim.” “Bak şimdi Trillecik, birini özlediğin için üzülüyorsan, bu o insanı seviyorsun demektir. Ve birini sevmek en güzel şeydir.”

Hamurdan kalbin ne olduğu, kimin, neden yaptığı da Trille, Lena ve dedeyle aramızda sır olarak kalsın.

Başlarından geçen maceraların sonuna doğru Tepe Jon tepesinden kızakla kayarlarken kucaklarında çırpınan tavuk da, kitabın kapağını kapattığımdan beri güldürmeye devam eden bir görüntü.

Kitabın tüm tanışmaları, gülümsetip ince ince hüzünlendirmeleri için kalemine sağlık Parr diyor serinin devamı için Dilek Başak’ın çevirisini heyecanla bekliyorum.

Hamurdan Kalp / Maria Parr / Resimleyen: Bo Gaustad / Çev. Dilek Başak / YKY / 180 s. / 9+ / 2021.