Sessizlik çok şey ifade eder
İlker Kılıçer pantomim sanatçısı... Sokaklarda ve sahnelerde sessiz sanat yapıyor. Bir kelime konuşmadan insanlara yazdığı oyunları sergiliyor. Farklı ülkelerde 14 uluslararası tiyatro festivalinde 27 kez sahne ve onlarca mim oyunu bulunan Kılıçer’le pantomim sanatını, sokakta karşılaştığı zorlukları ve kesilen cezaları konuştuk.
Mehmet İnmezPantomim sanatçısı İlker Kılıçer, Türkiye’de pek aktif olmayan pantomim sanatını anlattı. Oyunu sözleri ile değil, bedeniyle anlatarak insanları hem düşündürüyor, hem eğlendiriyor. Oynadığı oyunun sessiz olmasına rağmen yaptığı gösterilerin çoğunda, “Çevre kirliliği, gürültü kirliliği ve yer işgali” suçlarından hep para cezası yemiş. Cezalara rağmen sokaklarda ve sahnelerde sanat yapmaya devam ediyor. Hedefi, İzmir’de Uluslararası Mim Festivali düzenlemek. Farklı ülkelerden mim aktörlerini ve oyunlarını yerel halkla buluşturmak... Oyuncu İlker Kılıçer, sanata nasıl başladığını, yaşantısını, kesilen para cezalarını ve hedeflerini Cumhuriyet’in Egesi’ne anlattı.
Sizi tanıyabilir miyiz, kaç yıldır mim sanatıyla uğraşıyorsunuz?
Mim ve Kukla Sanatı ile uğraşıyorum. Hem çocuklara hem yetişkinlere performanslar ve atölyeler gerçekleştiriyorum. Çok değerli bir Dramaturgla, Dr. Fatma Keçeli ile çalışıyorum. İnsanın, hayatın sanatla dönüşebileceğine, güzelleşebileceğine inananlardanım. Hem sahnelerde hem de sokaklardayım. Ama daha çok varoşlarda, mülteci kamplarında, göçmen barınma merkezlerinde, cezaevlerinde, huzurevlerinde, çevre mücadelelerinde, isyanın, direnişin olduğu yerlerde kendimi var etmeyi daha çok seviyorum. Mim sanatıyla 2003 yılında tanıştım. Mim sanatıyla. Susarız ama bedenle dilden daha güzel konuşuruz. Dil de bir üniformadır. Aklın itaatine tabidir. Bazen kalpten ruh alsa da gündelik hayatta öğretilenin temsiliyetini sürdürür.
Pantomim sanatçısı olmaya nasıl karar verdiniz?
Ali Ayas isminde çok sevdiğim bir arkadaşım vardı. Muskiler Distrophi’ye (kas erime hastalığı) yakalandı ve bedeni yavaş yavaş eriyordu. Gırtlağından yaşam ünitesine bağlıydı, sesi çıkmıyor, haliyle konuşamıyordu. Nefesiyle dudak kaslarını kullanarak konuşmaya çalışıyordu. El kasları işlevini yitirmeden ellerini kullanarak anlatımlarını destekliyordu. Bir gün bana gülerek şunu söyledi. “Yatakta mim sanatçısı olduk. Sahnede olmak varken. Ama belki sen olursun.” Gülüştük. Bir süre sonra Ali’yi kaybettik. Okuması için ellerimle gözlerine tuttuğum onlarca kitabın boşluğu düştü avuçlarıma. Ellerimi fark ettim, sonra tüm bedenimi. “Mim” dedim. O gün bugündür hâlâ diyorum.
Gösterileriniz karşılık buluyor mu? İzleyici kitlesi var mı?
Sokakta da mim performansları yapıyorum. Asıl karşılığı orada buluyorum. Hikâyemi bedenimle anlatırken farklı varyasyonlarda, statülerde, frekanslarda insanlar aynı hikâyede buluşuyor. Bazen hikâyenin kendisi bile oluveriyor. Şöyle bir fotoğraf sunmak istiyorum sizlere ki birçok yerde anlatmışımdır. Karşımda öğlen arasında yemeğe çıkan banka müdürü ve hemen yanına simit tezgâhını koyup beni izleyen bir çocuk. Müdür o kadar etkilenmiş ki mim sanatından yemeğe gitmeyip yanındaki simitçi çocuktan simit alıp yemek arasını hikâyenin içinde kalarak geçirmek istiyor. Daha da önemlisi gündelik hayatta belki de göremeyeceğimiz yan yanalık oluşuyor.
Canlandırdığınız karakter palyaço olarak algıllanıyor.
Denk geldiğim oldu çocukların beni gösterip “palyaço” dediklerine. Palyaço da kendi iç dinamikleri olan, fiziksel performansa dayalı oyunculuk akımıdır. Fakat ne yazık ki mim sanatında olduğu gibi palyaçoluk da organizasyon şirketlerinin içini boşalttığı, kötü makyajlarla insanlara sunduğu kimi çocuklarda aşırı kötü makyajıyla korkutup travmaya yol açtığı eğlence nesnesi haline geldi. O yüzden gerçek palyaço, gerçek mim aktörü alanlarda, sahnelerde olmalı.
Diğer oyunlardan ne farkı var?
Bir kere sözsüz bir oyun. Sözün yerini beden alıyor. Anlatımın daraldığını düşünseniz de aslında tam tersi anlatım anlamla büyüyor. Sözlü oyunlarda beden, kelimelerin ezikliği altında tutsak olabilir. Fakat mim, bedeni özgürleştirir. Yani izleyiciyi dinlemek zorunluluğundan alır, fark edilmek şiirine götürür. Dekora gereksinim duymaz çünkü beden de dekorlaşabilir. Müzik de kullanmayabilir. Bedendeki devinimlerin rüzgâr sesi, nefes sesi, adım sesi müziğin yerine geçebilir. Yüzünüzdeki mim makyajı, gündelik hayatınızda bilinen yüzünüzü ortadan kaldırır. Sizi cinsiyetsizleştirir, türsüzleştirir. Bir hayvan, cansız bir nesne, kainatın kendisi de olabilirsiniz.Kısacası bedenle siz her şeysiniz artık.
Çevreyi rahatsız ettiğiniz için belediye ve polis ceza kesti. Hatta haciz geldi. Ne diyorsunuz?
Çevre kirliliği, gürültü ve yer işgali suçlarından çok cezam var. Sokaktaki mim temsillerimden birinden “Gürültü Cezası” yedim. O cezayı ödemediğim için haciz geldi. En son bir evrak geldi; “bir ay hafifletilmiş hapis cezası”. Gittim teslim olmaya. Düşünsenize mim performansı yapmaktan hapis yatacaksınız. İnanılmaz lezzetli geldi. Sonra yasada değişiklik olmuş, bu kapsamdaki kişiler affedilerek hapisleri para cezasına çevriliyormuş. Şunu bilin ki kesinlikle af dilemedim. O çevrilen para cezasını da ödemedim. Yine bir gün maden işçisini ipli kukla ile sahneliyorum sokakta. “Yer İşgali” cezası yedim. Yeri işgal etmeye devam ettiğim için de zabıta polis çağırdı. Kimlik istedi polis. Kuklayı kaldırıp ona doğru tuttum. “Buyurun kimliğim” dedim, “Dalga geçme benimle kimliğini göster” dedi. “Bu benim asıl kimliğim. Hayallerim, söylediklerim, isyanlarım” sonra karakolu boyladık. Savunma dilekçesi uzattılar” “Savunulacak bir şeyim yok, her şey ortada” deyip dilekçeyi reddedince “Görev başındaki memura mukavemet”ten bir ceza daha yazdılar.
İnsanların sesli olarak anlatamadığını siz sessizce anlatıyorsunuz. Zor olmuyor mu?
Çok gördüm şenliklerde eğlence etkinliklerinde biraz duvar yap sonra çiçek kopar ver. Elinle kalp yap seyirciye sun. Ne kadar kolay değil mi? Al sana mim oyunu. Organizasyon firmalarının sanat tüccarlığı, para budalalığı işte. Şöyle söyleyeyim bir gün denk gelirsiniz belki. Bazen 5 dakika süren bir oyunumda bile sırılsıklam oluyorum. Gözlerim kan çanağına dönüşüyor. Bedendeki karakterize farklılıklar, az önce söylediğim gibi her şeyleşme çabası ve bölgesel zıtlıklar müthiş enerji ile açığa çıkıyor. Gerçekten zor bir sanat. Dışarıdan göründüğü gibi değil. Sabır ister, uzun süreli emek ister.
Yurttaşlardan hiç tepki aldınız mı? Unutamadığınız anı var mı?
Çocuk cezaevinde “Mimdo’nun Aradığı” isimli mim oyunumu sahneledim. Makyajımı silip kıyafetimi giydikten sonra çocuklardan biri koşarak yanıma geldi. Çocuk heyecanla konuştu” ben de bu sanatı öğrenmek istiyorum ağabey. Bana da öğretir misin?” Sordum “Tabii ki de. Peki neden bu kadar çok öğrenmek istiyorsun” dedim. Ben de senin gibi duvar yapıp o duvarı yıkacağım. Sonra da özgürleşeceğim” biraz durdu, koridor duvarlarına ve gardiyanlara baktı ve cümlesini tamamladı: ” Aslında hapisteyim biliyorum ama pantomim yapıp özgürleşebilirim ağabey.”
Hedefleriniz ve projeleriniz var mı?
İzmir’de Uluslararası Mim Festivali düzenlemek. Farklı ülkelerden mim aktörlerini ve oyunlarını yerel halkla buluşturmak İzmir için müthiş bir deneyim olacaktır. Aynı zamanda Türkiye’deki mim aktörleriyle tanıştırıp yeni deneyimler elde etmek. İnsanların mim sanatını öğrenebilecekleri özgür bir mekân yaratmak. Her temsilimden sonra mutlaka bu sanatı öğrenmek isteyen çocuklarla ve yetişkinlerle karşılaşıyorum. Ne yazık ki şimdilik bunları karşılayacak bir mekânsallığım yok. Bu iki hayalim şimdi biraz bahsedeceğim hayalimin hazırlayıcısı olacak. Bu hayalimin adı “Mim Dolu Anadolu”. Türkiye’nin farklı bölgelerinden yola çıkmış 10 ekibin 10 mim oyununu düşünün. Köy köy, kasaba kasaba oynaya oynaya İzmir’e doğru yola çıkıyor ve yine İzmir’de buluşarak festival havasında son oyunlarını bu kentte oynuyor. Bu olayın mim sanatının gelişimi açısından da çok faydalı olacağını düşünüyorum.