Ses var diyalog yok!

Geçen yıl Cannes’da Eleştirmenlerin 15 Günü bölümünün büyük ödülünü kazanan, Ukrayna yapımı “Plemya-Kabile” bugün gösterime giriyor.

Sungu Çapan/Cumhuriyet

‘Bu film işaret dilindedir, doğal seslerin dışında herhangi bir seslendirme, çeviri ve altyazı katkısı yoktur’ uyarısını sondaki arka jenerikte yapan, Ukrayna 2014 yapımı “Plemya-Kabile”, öncelikle her zaman rastlanacak türden, sıra işi filmlerden değil diyerek başlayalım.

Aykırı bir sessiz film Çünkü baştan sona hiçbir diyaloğa yer vermeyen, nerdeyse bütünüyle sessiz olan, işitme-konuşma engelli olup pek de sempatik gelmeyen tüm kahramanlarının işaret dilini kullandığı “Kabile”, sesli sinemanın başlamasından 86 yıl sonra, gitgide inandırıcılığı azalan ama yine de ilginçliğinden pek yitirmediği söylenebilecek, aykırı bir sessiz film denemesini karşımıza getiriyor baştan sona.

Malum, başlangıcından 1930’lu yıllara dek hikâyesini, perde önünde canlı müzik yapılarak ve altyazılarla anlatarak sürdüren sessiz (ve siyah beyaz) film döneminin sona erip sesin sinemaya girmesine, aslında yedinci sanatın anlatım gücünü, görselliğini ve sanatsal özgünlüğünü azaltıyor gerekçesiyle karşı çıkmışlardı vaktiyle, Chaplin, Eisenstein, vb. gibi dönemin büyük ustaları.

 

Sesin sinemaya etkisi

İşte aldığı film yönetmenliği eğitiminin ardından çektiği ve festival festival dolaşan ödüllü, kısa filmleriyle adını duyurmuş, 2012’de “Nuclear Waste” adlı uzun metrajıyla Locarno’da Gümüş Leopar Ödülü’nü almış, 1974 Kiev doğumlu, Ukraynalı senarist-yönetmen Slaboshpitsky de, işitme-konuşma engellilere özgü bir devlet okulunda geçen, birbirlerine oldukça sert davranıp ağır şakalar yapagelen, engelli ama suça bulaşmaya eğilimli öğrenciler arasındaki gittikçe artan psikolojik ve fiziksel şiddet olaylarını konu edinen, senaryosunu yazıp yönettiği “Kabile”yle bunca yıl sonra sesin, sinemanın etkisini (sıfırlamasa da) epeyce küçülttüğü tartışmalarını anımsatıyor yeniden.

Adının Sergey olduğunu yine arka jenerikten öğrendiğimiz, çekingen,tutuk genç kahramanımızın, sağır-dilsizlere eğitim veren bir yatılı okula gelişiyle başlıyor “Kabile” ve yeniyetme Sergey’in (Grigoriy Fesenko) sessiz hikâyesini 2 saati aşkın bir süreye yayılıp seyircinin dayanma gücünü de zorlayarak, genelde yakın planı yoksayıp uzak planı yeğleyen (ve giderek tekdüzeleşen) gerçekçi bir anlatım diliyle gürül gürül aktarıyor meraklısına.

 

Zorlu bir seyir...

Aslında seyirciye zorlu bir seyir deneyimi sunan filmde, gasp ve hırsızlık olaylarının yanısıra alımlı kız öğrencileri TIR sürücülerine fahişe gibi pazarlayarak okulda borusunu öttüren, kadın satıcısı bir çetenin içine alıp kullandığı Sergey’in fahişelik yaptırılan kız öğrencilerden Anya’yla (Yana Novikova) duygusal-cinsel bir ilişkiye de girdiği hikayede Anya’nın anestezi yapılmaksızın, ilkel şartlarda kesilip biçildiği o kürtaj görüntüleri gibi rahatsız edici, kimi ‘kirli gerçekçi’ sahneler de mevcut.

Anya’yla çekici, uzun arkadaşının (Rosa Babiy), aslında Ukrayna cehenneminden kurtulup batıya kaçmak için İtalya konsolosluğu kapısında vize-pasaport kuyruğuna girdiği film, giderek ikna ediciliği ve ilginçliği azalıp dilin aracılığını da ortadan kaldırarak insanın içindeki kötülüğün ve sistemin yozlaşmışlığının vurgulandığı, yalın ve bildik bir karanlık mesaja yönelmiş sonuçta.

Kameraman Valentyn Vasyanovych’in görüntülerine dayanan başarılı görselliğiyle anlaşılmazlığını törpüleyen ama inandırıcılığını gitgide yitirip şiddet dozu yüksek bir finale yelken açan, gencecik Sergey’le Anya’nın doyasıya seviştiği 3 pornografik sahneyle de soslandırılmış, sistem eleştirisi içeriğinin muğlak kaçtığı, yenilikçi, buruk ve erotik bir ‘arthouse filmi’ne dönüşmüş sonuçta “Kabile” anlayabildiğimiz kadarıyla.

 

Suç ve yozluk hikâyesi

Pek ortalıkta arzı endam etmeyen yetişkinlerin ve kimi öğretmenlerin de karıştığı, eski demirperde ülkelerine özgü, karanlık bir suç ve yozluk hikayesi gibi algıladığımız film, herhalde dilsiz-sağırların hayatta yaşadığı zorlukları seyirciye de duyumsatmaya kararlı yönetmen Slaboshpitsky’nin bilinçli yeğlemesiyle sessiz çekilmiş izlenimi uyandırıyor.

Halen Rusya’yla, Putin’le, örtülü bir savaşı sürdüren Ukrayna’dan çıkagelip 2014 Cannes Festivali4ndeki ‘Eleştirmenlerin 15 Günü’ bölümünden büyük ödül kazanarak dönen “Kabile”de, virane halindeki okulun izbe koridorlarıyla tekinsiz sınıflarındaki kötücül atmosferde ‘birbirinin kurdu’ olarak boy gösterip yer alan Sergey’le tüm engelli ‘kanka’larının, doğrusu yer yer tahammülü güç hikayesi, zaten film boyunca ‘sessizliğin sesinden’ epeyce etkilenmiş seyirciyi çaresiz bırakıyor çoğu kez.

Yine de meraklısınca kaçırılmaması gereken “Kabile”, basın gösterimi yapılmadığı için maaselef göremediğimiz Kutluğ Ataman’ın “Kuzu”suyla birlikte haftanın filmi nitelemesini hak ediyor kuşkusuz.