Serüvenin, direncin ve tutkunun yazarı Jack London!

Jack London insanın doğayla ve kendisiyle mücadelesinin, serüvenin, zorluğun, direncin, savaşın, kanın, ateşin ve tutkunun yazarı...

Ali C. Toprak

YAŞAMIN KIYISINDA ŞEKİLLENEN YAZAR

Jack London 1876’da doğduğunda Amerika büyük bir ekonomik krizle boğuşuyordu. Elbette emekçi sınıflara kesilen bu fatura nedeniyle London ailesi de büyük bir yoksulluk içindeydi.

Oyuncaksız geçen çocukluğunda aç kaldığı günlerle birlikte sahip olduğu “dükkândan alınma” ilk fanilanın hikâyesini otobiyografik romanı John Barleycorn’da anlatan London, bu yoksulluktan ve aile içi krizlerden kitaplar aracılığıyla uzaklaşacaktı.

Okuma hırsına yetişemeyen Oakland Yerel Kütüphanesi’nden tüm aile bireyleri için birer üyelik kartı çıkarttıran bu tutkulu çocuğun dünyasında artık macera romanları, denizaşırı yolculukları ve keşifleri anlatan kitaplar ve (kendisi de bir şair olan kütüphane memurunun temin ettiği) Anna Karenina, Madam Bovary gibi büyük eserler vardı. Kitaplar milyonlarca kişiye verdikleri soluğu bu çocuktan da esirgememişlerdi.

On yaşında çalışmaya başlayan London, on beşinde denize açılmıştı bile. Yıllar sonra İstiridye Korsanları’nda o günleri anlatan yazar, on yedisinde Japonya’ya giden bir gemide, Bering Boğazı açıklarında ayıbalığı avlayacak ve dönüşünde bir fabrikada emek sömürüsünün ne demek olduğunu kavrayacaktı.

On sekizinde kâh yürüyerek kâh trenlere kaçak binerek ABD ve Kanada’yı turlamaya çıktı. Haytalarla Çolpalar’da “on bin millik avareliğim” dediği bu destansı serserilik günlerini anlatan London’ın yaşamındaki en büyük dönüşüm yine bu gezi sırasında gerçekleşti ve London zaten olduğu şeyin ne olduğunu bu yolculukta keşfetti: O bir sosyalistti.

“Nasıl Sosyalist Oldum” adlı makalesinde o günleri anlatan London, bu aydınlanmadan sonra kol gücü yerine beyin gücünü satmaya, dolayısıyla yazmaya karar verdi.

DURMADAN, YORULMADAN YAZDI

Hayatı boyunca sayısız işte çalışan Jack London yaşadıklarından beslenen, anlatılarındaki karakterlerin çoğunu bizzat tanıyan, yaşam deneyimi oldukça zengin biriydi. İngiltere’den Kore’ye, Japonya’dan Hawai’ye, Solomon, Marquesas ve Fiji Adaları’na uzanan geniş bir coğrafyada sayısız yolculuğa katıldı.

Bir röportaj yazarı ve savaş muhabiri olarak 1904-05 Rus-Japon Savaşı’nda Mançurya’ya gitti. San Francisco depremi hakkında görgü tanıklığı raporu yayımladı. Ancak sadece bir maceraperest değil aynı zamanda iyi bir okur olmayı da her zaman başardı.

Tüm bu yolculuklarda Charles Darwin, Herbert Spencer, Karl Marx, Henry James, Lord Tennyson ve Joseph Conrad gibi yazarların kitapları ona eşlik etti. Onu bir kayanın üstünde yazı yazarken gösteren o ünlü fotoğrafının da işaret ettiği gibi her koşulda, durmadan, yorulmadan yazı yazdı.

Yapıtlarında genellikle mücadeleyi işledi. Kimi zaman doğayla kimi zaman toplumsal eşitsizlikle kimi zaman da bizzat kendisiyle mücadele eden insanı anlattığı eserlerinde fiziki koşulları da buna en uygun şekilde seçti.

Kâh buzullar üstünde, kutup bölgesinde, kâh on sekiz saat çalışan bir emekçinin ter döktüğü ruh emici bir fabrikada, kâh fırtınalı denizlerde yaşattı kahramanlarını ya da davetkâr yollara düşürdü.

Bu yolların en ünlüsü kuşkusuz Klondike Altın Avı’ydı ve London bu yolculuğa bizzat çıkmıştı. Ünlü Altına Hücum dönemiydi bu. London bu yolculukta kaptığı hastalıktan dolayı dört dişini kaybedip erkenden dönse de bu yolculukta tanıdığı insanların ve edindiği hayat deneyiminin etkisiyle başta Kurt Dölü, Atalarının Tanrısı, Yanan Gün ve Vahşetin Çağrısı olmak üzere sayısız hikâye yazdı. Yaşamla edebiyat bir kez daha birbirini üretiyordu.

Artık bedenini zorlayacak işler yapmamaya karar veren Jack London, kısa zamanda klasik yapıtlar arasında yer alan bir başka otobiyografik romanı Martin Eden’da kol işçiliğinden yazı işçiliğine uzanışını anlattı.

London, kırk yıllık kısa yaşamında on dokuzu roman olmak üzere birbirinden ilginç konularda elliden fazla kitap ve yüz doksan sekiz hikâye yazdı.

Tüm bu anlatılarda ister hayvan olsun ister insan, tüm kahramanlarına büyük değişimler yaşattı. Çünkü o, yaşantıların kişiyi dönüştürdüğünü çok erken yaşta kavramıştı.

Jack London, toplumun dönüşümünün işçi hareketi kaynaklı olacağı bilgisiyle kapitalizme şiddetle saldırdığı romanı Demir Ökçe’nin 1908’de basılmasıyla birlikte proleter edebiyatta büyük ve haklı bir yer edindi. Kendisinden iki yıl önce yine ABD’de Ana’yı yazan Maksim Gorki ile bir tanışıklığı olmadığını bilsek de benzer özgeçmişlere sahip bu iki yazarın aynı dönemde aynı coğrafyada doğan bu iki sosyalist klasiğini bir kez daha selamlamak gerekir diye düşünüyorum.

YAZARIN SESİNİ KORUYABİLMEK

Yordam Edebiyat geçtiğimiz günlerde Jack London’ın on eserini birden yayımladı: Kurt Dölü, Atalarının Tanrısı, İstiridye Korsanları, Vahşetin Çağrısı, Oyun, Beyaz Diş, Haytalarla Çolpalar, Martin Eden, Yanan Gün, John Barleycorn. On kitaplık serinin tamamı Mete Ergin tarafından Türkçeleştirilmiş.

Mete Ergin, dikkatli okurların iyi tanıdığı, yetkin bir çevirmen. Çeviride en az kaynak dilin bilgisi kadar hedef dilin bilgisinin de önemli olduğu gerçeğini kavramış bir Türkçe ustası. Birçok alanın terminolojisine olan hakimiyeti ile de öne çıkıyor.

Avı getirmesi istenen köpeğin sahibine “Getir” değil, “Aport!” dedirtiyor. “Bessy adeta adımlarla geliyordu” diyor, “Bessy ağır adımlarla geliyordu” demiyor. Toplumun en alt tabakasından, hiçbir eğitim almamış birini kusursuz bir Türkçeyle konuşturmuyor ya da “Kıymet eder bin dolar bu” dedirtiyor.

“Getir”i kullanan çevirmen, Bessy’yi ağır ağır yürüten çevirmen yanlış çevirmiş olmuyor belki, terim anlamını kullanmak zorunda da değil kimse, ama bir yerlerde tek bir okur aport ve adeta kelimelerini öğrenmekten mahrum kalıyor işte.

Gorki ile London’ı aynı kelimelerle çevirmiyor, okuduğumuz Mete Ergin olmasın diye. Yazarın sesini koruyabilmek adına... En önemlisi sadık ve dürüst bir çevirmen Ergin; eseri kısaltmadan, değiştirmeden, yorumlamadan aktarıyor. Dilinin güzelliği de cabası.

Jack London insanın doğayla ve kendisiyle mücadelesinin, serüvenin, zorluğun, direncin, savaşın, kanın, ateşin ve tutkunun yazarı. Okuyanı seveni bol olsun.

Kurt Dölü (192 s.), Atalarının Tanrısı (224 s.), İstiridye Korsanları (159 s.), Vahşetin Çağrısı (128 s.), Oyun (80 s.), Beyaz Diş (272 s.), Haytalarla Çolpalar (176 s.), Martin Eden (447 s.), Yanan Gün (350 s.), John Barleycorn (240 s.) / Jack London / Çeviren: Mete Ergin / Yordam Edebiyat.