Serra Arıtürk: Oyunculuğa âşık olmak üzereyim

Müzisyen Serra Arıtürk “Aşkın Tarifi” dizisiyle ilk oyunculuk deneyimine imza attı. Seti tatlı çılgınlığın olduğu bir ortam olarak tanımlıyor. “Hedefim sanat hayatımda ne yaparsam yapayım bunu tam bağımsızlık halinde yapabilmek” diyen Arıtürk’le sanat yolculuğunu konuştuk.

Deniz Ülkütekin

Serra Arıtürk, kalabalık bir hayran kitlesine sahip genç bir müzisyen. Şimdi de ilk oyunculuk deneyiminde epey iddialı bir yapımda Kadir Doğulu’nun partneri olarak karşımıza çıkıyor. “Aşkın Tarifi” dizisinde Naz Soyluer karakterine hayat veren Arıtürk, kariyerindeki bu yeni adımda da iz bırakan işler ortaya koymakta kararlı. “Oyunculukta da en büyük hedefim içimdeki hayvanı olduğu gibi ortaya çıkarıp çok gerçek karakterlere hayat verebilmek” diyor. Genç sanatçı ile müzisyenlik ve oyunculuk hayalini nasıl gerçekleştirdiğini konuştuk.

Bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz? Sahnede, sette, gündelik hayatta nasıl bir Serra Arıtürk var?

Çok küçük yaşlardan beri hep bir şekilde sahnede oldum. Sahne benim kendimi en mutlu hissettiğim, en çok gösterebildiğim, çok güvende hissettiğim hem de konfor alanımın dışına çıktığım için beni hep diri tutan, bağımlı olduğum bir heyecan yaratan, büyülü bir yerdi. Dolayısıyla çok uzun süredir sahnede olma tutkusu beni beslediği için sahnede olabildiğim her an çok mutlu, olamadığım her an ise durgun, bir hüzün halinde oluyorum.

Pandemi sahnede olmanızı engelledi.

Şu an sahnede değilim ama çok başka bir hayalimi gerçekleştirmek üzere neredeyse haftanın her günü setteyim. Hiç kimseye vakit ayıramıyorum, bir tek ailemi görebiliyorum. Ailem de eve geldiğimde yüzümde, çalışmanın, yaptığım şeyden tatmin olmanın parlaklığını görüyorlar ve bana söylüyorlar. Ben de bu halimden çok memnunum. Bana iyi gelen şeyleri başkalarıyla paylaşabildiğim kadar var olabildiğime inanan biriyim. Müzikle başlayan yolculuğum bana bambaşka kapılar açtı. Oyunculukla tanıştım, “tanışır tanışmaz da âşık oldum” demek istemiyorum! Âşık olmak üzereyim.

SET TATLI ÇILGINLIK ORTAMI

“Aşkın Tarifi”nde rol almanız nasıl oldu?

Dört yıldır menajerim Süheyl Atay’la çalışıyoruz ve ana gündemimiz hep müzik oldu. Müzikte başarmak istediğim hedefler vardı. Fakat sanki o benim oyunculuk yapacağımı, seveceğimi biliyordu, sadece benim bundan haberim yoktu. Bunu şimdi anlıyorum. Yaklaşık iki yıl önce beni “Aşkın Tarifi” dizisinin casting yöneticisi Mine Güler’le tanıştırdı. Mine Abla ile çok başka bir proje için küçük bir deneme çekimimiz oldu ve ne yaptığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Olabildiği kadar doğal bir şekilde Serra olarak içimden geldiğince oynadığım bir çekimdi. İçimde kalan hissi çok net olmasa da hatırlıyorum. Şarkı söylemenin benzeri, müziğin yarattığından da farklı bir tatmindi. Bu tarz hisler bağımlılık yapar ya, bu da benim için öyleydi. Daha sonra oyunculukla ilgili bir girişimimiz olmadı. Fakat iki yıl sonra tekrar yollarımız kesişti. Sevgili Mine beni yönetmenimiz Deniz Koloş’la buluşturdu. Karakter üzerine çok konuştuk, sonra partnerim Kadir’le tanıştırıldım. En sonunda da rol için uygun olduğuma karar verildi. Ben de hem senaryoyu hem karakteri hem de ekibi çok sevmiştim. Sonra anladım ki yaptığım her deneme, adım adım “Aşkın Tarifi”ne bir hazırlıkmış. Set, çok fazla koşuşturmanın ve tatlı çılgınlığın olduğu bir ortam. Çok hızlı idrak etmeniz ve algınızın çok açık olması gereken bir yer. Şu an uyum sağlayıp Naz’ı en güzel şekilde yansıtmaya gayret ediyorum.

Çocukluk hayallerinizi sorsak...

İlk hayalim bir “show girl” olmaktı açık konuşmak gerekirse. Çünkü ben Beyonce, Shakira, Britney Spears taklitleri yaparak büyüdüm. Oyunculuğu ise “yapabilir miyim” diye hep merak ediyordum.

Siz müzikte karar kıldınız ama...

Bir süre sonra müzik ana odağım haline geldi ve başka bir şeyi düşünmediğim bir döneme girmiş oldum. Müzikte almam gereken yollar vardı. Kendi şarkılarımı besteleyip istediğim gibi klipler çekmek, konserler vermek gibi hedefler koymuştum kendime. Odağımın biraz daha genişlediği ve seçeneklerimin artması gereken bir zamanda hayatıma oyunculukla alakalı çok güzel insanlar girdi. Onların da cesaretlendirmesiyle denemelere başladım. Çocukken “Nerede yaparım, nasıl yaparım?” dediğim oyunculuk, odağımın değişmesiyle, zamanı gelen bir icraat olarak ortaya çıktı. Ben de karşıma çıkan fırsatları en iyi şekilde değerlendirmeye çalıştım. Naz Soyluer sürecimiz de böyle başlamış oldu.

"Kendini Bilmeden" isimli şarkınızla önemli bir çıkış yakaladınız...

Bu şarkının yeri çok, çok, çok ayrı. Bunun sebebi de beste yapmakla ilgili kendimi, kendime kanıtlayabildiğim, bir projeyi başından sonuna götürebilmek, insanları yaptığım şeye inandırabilmekle ilgili en tatminkâr hissettiğim zamanı yansıtan şarkı olması. Dans benim için ne olursa olsun müzikten bağımsız düşünülemeyecek bir şey. Demin söylediğim o “show girl” algısı bende vardır ve göstermek isterim. Klip de buna çok müsaitti. Yönetmenimizle konuşurken dedim ki “Ben dans etmek istiyorum”. Böylece o rengârenk orman ortaya çıkmış oldu. Çok farklı bir dünya yarattık. O yüzden Kendimi Bilmeden bir sürü şeyin başlangıcıdır benim için.

Sanırım dans etmeyi çok seviyorsunuz.

Zaten dinlediğim müziklerden ve idol olarak gördüğüm sanatçılardan dolayı da dans bir şekilde bilinçaltıma işledi. Sonra odağım solistliğe ve müzisyenliğe kaydığı zaman o eğitimlere ara verdim ama kariyerim başlayınca bunu kesinlikle dansla yapmam gerektiğini biliyordum. Şu an çok vakit bulamasam da sete kadar dansçı arkadaşlarımla vakit geçirip, sadece koreografi için değil, enerji atıp mutlu olmak için dansla haşır neşir oluyordum. 

Sette ilk gününüz nasıldı? Oyunculuk dinamiklerine alışmanız ne kadar sürdü?

Dürüst olmak gerekirse zordu. Üst üste sadece benim olduğum sahneler vardı. Kamera bilgimin neredeyse hiç olmadığını fark ettiğim bir gün oldu. Çok yorulduğumu hatırlıyorum. Sonraki günlerde seti anlamaya ve kamerayla alakalı daha rahat hissetmeye başladım. Dinamiklere hâlâ alışmaya çalışıyorum ama ilk güne göre de çok yol aldığımın bilincindeyim. Bütün ekip de bana çok yardımcı oluyor.

Partneriniz Kadir Doğulu ile uyum süreciniz nasıldı?

Kadir’le tanıştığımız andan itibaren çok şükür ki çok güzel bir muhabbetimiz oldu. Arkadaş olarak da güzel bir uyum yakaladık. Çok yönlü ve farklı konulara ilgisi olan birisi. Çok güzel sohbetler ediyoruz.

Dizinin ön tanıtımları, özellikle de menemen sahnesi çok konuşuldu. Siz izlediğinizde aklınızdan neler geçti?

İlk izlediğimde o kadar heyecanlandım ki duygulanmama sebep oldu. Çünkü benim için çok özel bir anlamı var. Benim için yepyeni sayılabilecek bir dünyaya giriş yaptım ve bir sürü teknik bilgiyi aynı anda öğrenmem gereken bir hayat başladı.

Sosyal medyada sahne üzerinden sizi ve diziyi eleştirenler çoktu. Onlara ne dersiniz?

Diyecek bir şey yok. Çünkü eleştirenler her zaman olacak. Çok uzun olmayan kariyerimde öğrendiğim en önemli şeylerden birisi de bir şey ürettiğinizde, onu sevenler kadar aşağıya çekmek isteyenler de olduğu. Siz başarılı olduğunuzu böyle anlıyorsunuz. Bunlar ön tanıtım. Farklı sahnelerden oluşan kesitler. Bu tür mesajları ilk görüşüm değil. Çok güzel şeyler de duyduk, çok komik şeyler de. Yapılan göndermelere bakarken sette çok eğlendik.

Kariyerinizin başında farklı tarzlarda seslendirdiğiniz cover şarkılarla dikkat çekmiştiniz. Weeknd’in Starboy şarkısını yorumlayışınız ses getirmişti. Sonrasında pop tarzını benimsediniz...

Kendi şarkılarımın tarzının pop olmasının çok büyük bir sebebi dans. Çünkü dans etmeyi çok seviyorum. Özellikle konser performanslarımı mutlaka dansla birleştirmek istiyorum. Her ne kadar çok fazla akustik konser vermiş olsam da aslında başlıca hedefim danslı şovlarla izleyici karşısına çıkmak. Tarz tercihimi de “poptan ilerleyelim” diyerek yapmadım. Aslında ruhunun nasıl olacağını şarkılar bize söylüyor. Salgın döneminde yaptığım besteler daha önce çıkan hiçbir şarkıma benzemiyor. Değiştikçe, büyüdükçe, beslendikçe daha farklı müzikler ortaya çıkıyor. Tarzım zamanla oturacaktır ama çok farklı işler yapacağım. Çeşitlilik her zaman iyidir.

Müzikal ve oyunculuk hedeflerinizden de bahsedebilir misiniz?

Yaş aldıkça azmim büyüyor. Çok büyük bir sorumlulukla oyunculuğa başlıyorum. Bunu hak etmek için mücadele verdim ama hakkını vermek için çok daha büyük bir mücadele veriyorum. Müzikte de aynı. Sadece şarkı söyleyerek değil, beste, aranjman da yaparak ilerleyen, işin her aşamasında bulunabileceğim ve yönetebileceğim bir konumda olmak istiyorum. Hedeflerimin en büyüğü sanat hayatımda ne yaparsam yapayım, bunu maddi manevi tam bağımsızlık ve özgürlük halinde yapabilmek. Bu çok büyük bir güç. Bu gücü elde edebilmek için de sanatçıların ne kadar büyük zorluklardan geçtiğini biliyorum. Sevdiğim idolüm olan sanatçıların hayatlarında nasıl tavizler verildiğini görüyorum. Müzik yapıyorsam benim tatminimin esas olacağı şekilde, oyunculuk yapıyorsam -tabii o çok kolektif bir iş ama- kendi sınırlarımı zorlayarak, içimdeki hayvanı bütünüyle ortaya çıkararak yapmak istiyorum. Yeni başladığım için o hayvan yavaş yavaş çıkıyor. Önce patisi çıkıyor, sonra kafası ama oyunculukta da en büyük hedefim o hayvanı olduğu gibi ortaya çıkarıp çok gerçek karakterlere hayat verebilmek.

BABAM İZMİR KONSERiME GELİNCE İKNA OLDU

Aileniz müzik kariyeri yapmanıza nasıl yaklaştı?

Temkinli yaklaştılar (gülüyor.) Özellikle de babamı bunu yapabileceğime ve mutlu olabileceğime inandırmam anneme kıyasla daha uzun sürdü Bu da babamın kariyerimin başlangıcından iki sene sonra ilk defa İzmir’de verdiğim bir konsere gelmesiyle gerçekleşti. Babamın, “Tamam sen bu işi yapabiliyorsun ve yapacaksın, yolun açık olsun” dediği zaman da o zamandır. Babam mühendis olduğu için ve hayata o kafayla yaklaştığı için benim de o kafayla yaklaşırsam rahat edebileceğim görüşündeydi. Ben de buna yüzde yüz olmasa da katılıyorum ve mesleki tercihimi de o yönde yaptım. Ancak bu aile baskısıyla olmadı. Benim ilgi alanlarım ve üniversite sınavındaki başarımın yönlendirdiği bir nokta oldu ama iki hayatı bir arada götürmek de bende ufuk açtı.

Sanırım Tıp Mühendisliği alanında eğitiminiz de devam ediyor.

Son sınıf öğrencisiyim, yakında mezun olacağım. Lisede fen-matematik öğrencisiydim. Kafam çok karışıktı ama şunu çok iyi biliyordum, matematik ve biyoloji beni çok eğlendiren ve oyalayan alanlardı. Bunların ağırlıklı olduğu bir seçim yaparsam çok mutlu hissedeceğime inanıyordum. Aslında biyoloji ve anatomiye büyük ilgim vardı ve yola “Tıp okumak isteyebilirim” diyerek çıkmıştım. Öyle bir şey oldu ki, hayat bana hem müzik kariyerimi sürdürebilmem hem de geleceği olan bir meslek seçimi yapmam için imkân sağladı. Akademik anlamda da başarılıyım diyebilirim. Tıp mühendisliğine yönelik aklımda çok güzel şeyler var. Kendime ait fikirlerde maddi, manevi her şeyimi ortaya koyarak yapma hevesindeyim.