Şeriatın Gölgesindeki Kadın/ 1
İran ceza yasalarına göre, recm cezası, erkek ve kadınlar arasında eşitsiz bir şekilde uygulanıyor. Bu cezayı alan bir kadın boynuna kadar toprağa gömülürken, erkek beline kadar gömülüyor. Suçlanan kişi, idam sırasında kaçmayı başarırsa özgür kalıyor.
cumhuriyet.com.trKadın-erkek eşitsizliği, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda, hâlâ insanoğlunun en önemli sorunlarından birisi. Kadınların toplumsal yaşama eşit bir şekilde katılma mücadelesi, yüzyıllardır sürüyor.
Ne var ki, bu mücadele, bugünün ileri Batı demokrasilerinde bile ancak 19. yüzyıl ortalarına doğru başlayabildi. 8 Mart 1857 tarihinde, Amerika’da dokuma işçisi kadınlar, ayrımcılığa ve insanlık dışı çalışma koşullarına isyan etti.
Aradan 53 yıl geçtikten sonra, 1910 yılında 2. Enternasyonal Kadınlar Konferansı’nda Alman delege Clara Zetkin’in önerisiyle, 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilan edildi. 1977 yılında da, Birleşmiş Milletler, bu günü, Dünya Kadın Hakları ve Uluslararası Barış Günü olarak kabul etti. Burada “Uluslararası Barış Günü” ifadesi önemlidir. Çünkü çok açıktır ki, dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlara eşit haklar verilmedikçe, dünyada barışın sağlanması olanaklı değildir. Her yıl 8 Mart geldiğinde, kadınların içinde bulunduğu koşullara ışık tutuyor medya organları... Ve araştırmalar da gösteriyor ki, dünya üzerinde kadınların en kötü koşullar altında yaşadığı ülkeler, Ortadoğu, Güney Asya ve Afrika’daki İslam coğrafyasında toplanmış durumda...
Bu bölgelerde şeriatla yönetilen ülkelerde, kadınların sosyo-ekonomik, yasal ve siyasi haklar bakımından ikinci sınıf vatandaş konumuna itildikleri bir gerçektir. Bunun nedenlerine baktığımızda, bu ülkelerle ilgili bazı önemli hususlar çıkıyor karşımıza...
1- Bu ülkelerin anayasalarında, “Kadınla erkek yasalar önünde eşit haklara sahiptir” hükmü yer alsa bile, sonuç olarak o yasaların mutlaka şeriatla uygunluğu arandığından, uygulamada bu eşitliği gerçekleştirme olanağı yok.
2- Toplumda egemen güç olan dini liderlerin fetvaları, bütün yasalardan daha güçlü bir etki yapıyor.
3- Bu toplumlarda genel kabul gören anlayış, erkeklerin kadınlara göre daha üstün olduğu... Bunun sonucu olarak da, erkeğin birden fazla kadınla evlenebilmesi mümkün kılınıyor; mahkemelerde iki kadının tanıklığı bir erkeğinkine denk sayılıyor; erkek istediği zaman kadını boşayabilirken, kadının böyle bir hakkı bulunmuyor...
4- Erkek egemen toplum yapısı nedeniyle, kadınların görevi, evde kalıp kocasına hizmet etmek ve çocuklarına bakmak olarak algılanıyor.
5- Bu ülkelerde, halkın çoğunluğunun mezhebi, devletin resmi mezhebi olarak kabul ediliyor. Bu yüzden, devletin dinini İslam olarak açıklasalar da, aralarında uygulama bakımından farklılıklar görülüyor.
Örneğin, Afganistan’da yönetimi devralan mücahitler, ülkenin resmi mezhebini Hanefi olarak ilan etti. Aynı şekilde, 1979’da Humeyni Devrimi ile İran İslam Cumhuriyeti kurulunca, halkın yüzde 90’ını Şiiler oluşturduğu için, Şiilik resmi mezhep haline geldi. Suudi Arabistan’da ise kraliyet ailesinin desteklediği Vahabilik resmi ideoloji oldu. Bu nedenle de, örneğin İran’da kadın otobüs şoförü olabilirken, şeriatın en katı şekilde uygulandığı Vahabilik yüzünden Suudi Arabistan’da kadınların araba kullanması bile yasaktır...
Bu yazı dizisinde, dünyada kadın hakları mücadelesinin başladığı tarihten bir buçuk yüzyıl sonra, İslam devletlerinde yaşayan kadınların içinde bulunduğu koşulları ortaya koymak istedik. Dileriz, 21. yüzyılda din adına kadınlara karşı yapılan çağdışı ayrımcılık ve baskı, artık sona erer...
İslami kriterlere uygun haklar
Eşit hak vermek yerine hakların eşit şekilde korunduğu İran’da siyasi ağırlığı çok fazla olan Anayasa Koruyucular Konseyi, kadınların üzerinde adeta bir kara bulut
İran Anayasası’nın 20. maddesi, “kadın ve erkek bütün vatandaşların yasalar tarafından eşit şekilde korunduğunu” ve “İslami kriterlere uygun bütün siyasi, ekonomik ve kültürel haklara sahip olduklarını” hükme bağlıyor. Burada altı çizilmesi gereken şu: Erkek ya da kadın bütün vatandaşlar “eşit haklara” sahip değil, İslami kriterlere uygun olarak sahip oldukları hakların korunmasında eşitler. Anayasanın bütününde de hâkim olan anlayış bu...
İran’la ilgili belirtilmesi gereken bir özellik de, ülkede Anayasa Koruyucular Konseyi adlı bir kurumun varlığı. Yasaların anayasa ve şeriat ile uygunluğunu denetleyen bu konseyin, meclis kararlarını veto yetkisi var. 12 üyeli Konsey’in altı üyesi, dini lider tarafından atanıyor. Kalan altı üyesi de, ülkenin yargı kurumlarınca aday gösterilen hukukçular tarafından İran Meclisi’nce seçiliyor. Konseyin ülkedeki siyasi ağırlığı o kadar fazla ki, şeriata uygun bulmadığı birçok yasayı meclise geri gönderebiliyor, hatta anayasaya dayanarak parlamento üyelerini veto edebiliyor. Son yıllarda kadın hakları konusunda yürütülen kampanyalara büyük darbeler vurulmasının ardında da, bu aşırı dinci kurumun rol aldığı belirtiliyor.
İran’da çalışma hayatında kadınların oranı yüzde 42. Bu oran, dünya ortalaması olan yüzde 58’in altında olsa da, Ortadoğu’daki en yüksek seviye. Fakat buna karşın, parlamentonun ancak yüzde 2.8’i kadınlardan oluşuyor. Ortadoğu ve Afrika’da yüzde 9 olan ortalamanın çok gerisinde. Bunun bir nedeni, İran seçimlerinde kadınlar için kota uygulanmaması. Bir diğer nedeni de, adayları veto yetkisi bulunan aşırı muhafazakâr Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin, kadın adayların dini inançları ve İslam Cumhuriyeti’ne bağlılığı konusunda ikna edilmelerinin zorluğu...
İran’da daha liberal gözüken Hatemi’nin seçilmesinde kadınların büyük rolü olduğuna inanılıyor. Bu nedenle, kadınların parlamentoda sayılarının fazla olması düşüncesi, muhafazakârları rahatsız ediyor...
Eşcinsel ilişkiye ölüm cezası...
İran’da eşcinsel ilişkilere en ağır cezalar uygulanıyor. Bu tür bir ilişkiye girmekten suçlu bulunan erkeklere, ilk suçlamada ölüm cezasına kadar varan cezalar verilebiliyor. Eğer seksüel ilişki gerçekleşmemişse, 100 kırbaç cezası uygulanıyor. Böyle bir ilişki kadınlar arasında olursa, dördüncü suçlamada ölüm cezası verilebiliyor. Bu davalarda kanıt olarak suçun itirafı ya da dört erkeğin tanıklığı aranıyor. Fakat koşullara göre yargıçların takdir hakkı da bulunuyor. Ahlak polisinin kimi zaman evleri basıp, bir araya gelen insanları bu tür bir ilişki kurup kurmadıkları konusunda denetledikleri oluyor.
Kadınlara yönelik ayrımcılık ve kısıtlamalar
• Kadın işe girmek ve yurtdışına seyahat etmek için kocasından izin almak zorunda.
• Kadınlar yargıç olamıyor, devlet başkanlığı seçimine giremiyor.
• İki kadının tanıklığı bir erkeğinkine eşdeğer.
• Tecavüze uğrayan kadınların korunması için yasal bir önlem yok. Tecavüz mağduru kadını namus adına öldüren babası, kocası ya da erkek kardeşi cezalandırılıp hapse atılmıyor.
• İran’da reform yanlısı vekiller ve kadın hakları savunucuları, recm (taşlanarak idam etme) cezasının uygulanmaması ve yargıçların bunun dışında ceza yöntemlerine başvurması için sürekli olarak çağrıda bulunsa da, bu ceza İran’da varlığını koruyor. En son geçen yılın aralık ayında zina ile suçlanan iki erkek bu şekilde idam edildi.
• İran ceza yasalarına göre, recm cezası, erkek ve kadınlar arasında eşitsiz bir şekilde uygulanıyor. Bu cezayı alan bir kadın boynuna kadar toprağa gömülürken, erkek beline kadar gömülüyor. Suçlanan kişi, idam sırasında kaçmayı başarırsa özgür kalıyor. Ancak kadınlar boynuna kadar toprağa gömüldüğü için, erkekler gibi kaçma şansları yok. Recm sırasında atılacak olan taşların, ne iki atışta öldürecek kadar büyük, ne de hiç zarar vermeyecek kadar küçük olması da uygulamanın kurallarından...
• Kadınlar, sokakta İslami Yaşam Tarzını Koruma Bakanlığı’nın görevlileri tarafından neden göstermeden durdurulup sorguya çekilebiliyor. Bu görevliler, genellikle metro ve otobüs duraklarında bekleyip kadınların giyim kuşamını kontrol ediyor. Ayrıca parklarda dolaşıp, birlikte oturan çiftlerin evli olup olmadıklarını kontrol ediyorlar.
Üniversitelerde artan kız öğrenci sayısı tedirginlik yarattı
Anayasada kadınlara eşit eğitim hakkı öngörülüyor ve üniversite kontenjanlarında kadınlara yönelik kotalar bulunuyor. Bunun sonucu olarak da, üniversitelerdeki öğrencilerin yaklaşık 2/3’ü kız öğrenci. Özellikle tıp, eczacılık ve dişçilik gibi alanlarda kız öğrencilerin sayısı ağırlıklı. Fakat üniversitelerdeki kız öğrenci sayısındaki artış, dinci kesimleri tedirgin ediyor. Bu nedenle geçen yıl, Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a bir rapor sunan Parlamento Araştırma Merkezi, bu durum engellenmezse, sosyal dengeyi ve kadın ile erkek arasındaki ekonomik durumu bozucu bir hal alacağını belirterek hükümetin uyarılmasını önerdi.
İran, bugünkü koşullarda diğer bazı Ortadoğu ülkelerine, özellikle Suudi Arabistan’a göre, kadınların eğitim ve çalışma hakları bakımından daha iyi durumda olsa da, 1979’da Humeyni Devrimi ile başlayan son 30 yıllık dönemde kadınlar üzerindeki baskı giderek artıyor.
Köktendinciliğin güç kazandığı bu dönemde, kadının erkekten farklı yapıda, korunmaya muhtaç bir tür olduğu, İran’da aşırı dinci çevrelerin sık sık dillendirdiği bir görüş olarak topluma dayatılıyor.
Velayet
• İran’da boşanan ya da dul kalan bir kadın, kız çocuklarının velayetini en fazla 7, erkek çocuklarının velayetini ise en fazla 2 yaşına kadar elinde tutabiliyor. Çocukların velayeti, bu yaştan sonra babalarına ya da babalarının ailesine geçiyor.
• Ayrıca kadınlar belli bir yaşa kadar çocukların velayetini elinde tutuyor olsa da, o süre içinde bile çocukların hayatıyla ilgili önemli kararlar yine babanın ailesi tarafından veriliyor.
• İran’da boşanan kadınlar yeniden evlenebiliyor. Fakat bu durumda çocuklarını kaybetme tehlikesi var. Baba ya da babanın ailesi, çocuk kaç yaşında olursa olsun, velayeti talep edebiliyor.
Miras Hakları
• İran’da geçerli olan yasalara göre, bir erkek öldüğünde, eğer çocukları varsa karısına mirasın sekizde biri, karısından başka yakını yoksa, sahip olduğu mirasın ancak dörtte biri kalıyor, gerisi de devlete aktarılıyor. Ayrıca kadına devredilen miras, emlak varlıklarını kapsamıyor.
• Geçen yıl din âlimi Ayetullah Sanei, bu konuda bir fetva yayımlayarak, bu gibi durumlarda, erkeğin başka mirasçısı yoksa, mirasının karısına ait olması gerektiğini bildirdi.
• İran parlamentosunun yakın zamanda kabul ettiği bir yasa ise, kadınların kocalarından kalan toprak ve emlak varlıklarını miras olarak almalarına olanak tanıyor. Fakat bu yasanın yürürlüğe girebilmesi için, Anayasa Koruyucular Konseyi tarafından İslami yasalara uygunluğunun onaylanması gerekiyor.