SERENA WILLIAMS Bugünün Muhammed Ali'si

Geçen hafta bir kez daha Wimbledon’ı kazandı Amerikalı tenisçi Serena Williams. 34 yaşın eşiğinde rakiplerine ancak kırıntıları bırakan, hâlâ tartışmalı bir spor figürü. Onun için en ilginç değerlendirmeyi muhalif spor yazarı Dave Zirin yapıyor: Bugünün Muhammed Ali’si.

Alp Ulagay

KORTTA RAKİPSİZ

Son dönemde rakiplerine kurduğu üstünlük öyle çarpıcı ki, eski ABD'li tenis şampiyonu ve bugünün yorumcusu John McEnroe geçenlerde onun için “Son 100 yılın en büyük sporcusu olabilir” yorumunu yaptı. 18 Şubat 2013’ten beri dünya sıralamasının bir numaralı basamağını kimseye bırakmadı. Halen dünya sıralamasındaki puanı 13 bin 161. En yakın rakibi Rus Maria Şarapova’nın puanı ise sadece 6 bin 490. Son dört grand slam turnuvasını kazandı. Ayrıca en yakın rakiplerini de sürekli yeniyor. Örneğin Şarapova’ya karşı 18-2 üstünlüğü var, son 17 maçı da Serena kazandı.

 

REKORUN EŞİĞİNDE

Serena geçen cumartesi Londra’da Wimbledon’da altıncı kez tek kadınlar şampiyonluğunda ulaştı. Sadece bu kadar değil. Bu şampiyonluk aynı zamanda onun 21’inci grand slam turnuvası şampiyonluğu. Açık tenis döneminde, yani 1968’den beri en çok grand slam turnuvası kazanan Alman Steffi Graf’ın artık sadece bir şampiyonluk gerisinde. Tüm zamanlar rekortmeni Avustralyalı Margaret Court’la arasında sadece üç şampiyonluk var. Eylül ayında ABD Açık’ı da kazanırsa rekoru egale etmekle kalmayacak aynı zamanda dört büyük turnuvayı kazanarak 1988’den beri ilk grand slam’i de yapmış olacak.

 

ZAMANA KARŞI

26 Eylül’de 34 yaşında olacak Serena Williams. Ama hiçbir yaşlanma emaresi göstermiyor. Bilakis 30’undan sonra temposunu daha da artırdı. 30’undan sonra sekiz grand slam turnuvası kazandı. Açık tenis döneminde dört grand slam’i de en yaşlı kazanan kadın tenisçi unvanını elinde tutuyor. Tabii rakipleriyle de yaş farkı durmadan açılıyor. Serena kortlarda raket sallarken henüz emekleyenler şimdi karşısına çıkıyor. Örneğin Wimbledon’da elediği rakiplerinden Rus Margarita Gasparyan 20, Times Babos 22 yaşındaydı. Mart ayında Miami’de yendiği vatandaşı Cici Bellis ise 15’ini bitirmemişti. 

 

BEYAZ GÜZEL KLİŞELERİNİ YIKTI

Bugüne değin Serena’nın vücudu hep bir tartışma konusu oldu. Son olarak geçen pazar New York Times Magazine’deki yazı da pek de feminen olmayan taraflarına yine vurgu yaptı. Öyle ya tenisin diğer yıldız isimlerinin çıtı pıtı hallerine pek benzemiyordu. Buna karşılık kaslı vücudu ve fizik gücüyle dikkat çekiyordu. HoodFeminism.com sitesinin yazarı Mikki Kendall’a göre “Serena medyanın kendisine biçtiği kimlikleri reddettiği ve beyaz kadın klişelerine uymadığı için tepki çekiyor. Halbuki başarılı, güçlü ve güzel ve de siyahlar kadınlar arasında bir örnek. Medyanın anlamak istemedği de bu.”

 

HEP CESUR GİYİNDİ 

Özellikle 2002’den sonra kortta en çarpıcı ve renkli giysileri giymekten hiç çekinmedi. Bunların önemli bölümünü kıyafet sponsoruyla birlikte tasarladı. 2002’de ABD Açık’ta vücudunu tamamen saran likra kıyafeti epey olay yaratmıştı. İki yıl sonra bu kez kot şort ve botlarla korta çıktı aynı turnuvada. Ya 2008’de Wimbledon finali öncesi ısınırken yaz ortasında giydiği trençkota ne demeli? Turnuvanın beyaz giysi kuralını delmeden sınırlarla oynamıştı. 2010’da Madrid Açık’ta fosforlu pembe-turuncu kıyafeti neredeyse toprak kortla aynı renkteydi. Bu yıl nisan ayında da ünlü Vogue dergisine kapak oldu.

 

ÜÇ KRİTER DE TAMAM

Amerikalı muhalif spor yazarı Dave Zirin ise Serena Williams’ı daha da yüceltiyor. Bu hafta yazdığı yazıda sportif açıdan onu 21'inci yüzyılın Michael Jordan’ı diye nitelendirdi. Sonra da şöyle devam etti. “Serena Williams bizim Muhammed Ali’miz.” Bir sporcunun Ali olabilmesi için üç şart saydı Zirin: Birincisi, kendi dalında en iyi sporculardan biri olması. İkincisi toplumu kutuplaştıran bir rol üstlenmesi. Yani her şampiyonlukla bazılarını sevindirirken bazı kişileri öfkelendirmesi. Son olarak da siyasi tavır almak uğruna ticari kaygılar taşımaması. Serena bu şartların hepsini yerinde getiriyor. Zirin’e göre Ali ve Serena dönemlerini ayıran ana faktör toplumsal hareketlilik.

 

TAVIR ALMAKTAN ÇEKİNMİYOR

Başına önce 2000 yılında Güney Carolina’da geldi. Amerikan sivil haklar örgütü NAACP’nin çağrısına uyarak eyalet valiliği binasındaki konfederasyon bayrağını protesto amacıyla Family Circle Kupası’ndan çekildi. Ama kariyerine damga vuran Kaliforniya’daki Indian Wells turnuvasıydı. 2001’de ablası Venus, ona karşı oynayacağı maçtan son anda çekilince seyirci tarafından yuhalandı. İki gün sonraki final maçı ise Serena ve tribündeki babasına karşı protestolara hatta ırkçı hakaretlere sahne oldu. Bunun üzerine Serena bir daha bu turnuvaya katılmayacağını duyurdu. Yıllarca seyircilerin ırkçılığını protesto edip Kaliforniya’dan uzak durdu. Ta ki bu yıla kadar. 2015’te 14 yıl sonra Indian Wells kortlarına çıkıp yarı finale kadar yükseldi. Sesini duyurmaktan da hiç çekinmiyor. Geçen hafta Wimbledon’daki şampiyonluktan sonra haziran ayında ABD’de Charleston’daki kilise katliamına vurgu yapmayı ihmal etmedi. Keza ABD hapishanelerindeki muameleye karşı mücadele eden Equal Justice Initiative’in de sıkı bir destekleyicisi.