Seneca'nın 'Ahlak Mektupları'
Lucius Annaeus Seneca, ölüme yaklaşırken kaleme alıp Sicilya Valisi Lucilius’a ithaf ettiği “Ahlak Mektupları”nda; dost edinmeyi, iyi vatandaş olmayı ve bilgeliği anlatırken metinler, günlük yaşamdan felsefenin temel sorunlarına uzanan tartışmalarıyla zaman üstü bir vasiyet olarak önümüzde duruyor.
Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap EkiRoma İmparatorluğu topraklarındaki Stoa Felsefesi’nin, Epiktetos ve Marcus Aurelius’la birlikte en önemli temsilcilerinden biri olan Lucius Annaeus Seneca da diğer Stoacılar gibi her şeyin önüne ahlakı yerleştirmişti. “Bağımsız insan”dan söz ederken yalnızca filozofluğuyla değil, sanatçılığı ve devlet yöneticiliğiyle de öne çıkıyordu.
El attığı işlerde Stoa Felsefesi rotasından çıkmayan Seneca, kötü ve haksız eylemi kişinin yaşarken ölümü diye niteliyordu. Bu nedenle “Tanrı” dediği doğa yasasına uyanların mutlu ve huzurlu olabileceğini söyleyen Senaca, Tanrılara adaklar sunmanın veya kör dindarlığın, kişiye herhangi bir şey katmayacağını da ifade etmişti. “Kaderin yükü altında ezilmemek için” önerdiği şey ahlaklı olmak, doğa yasasından şaşmamak ve “sunakları kanla boyayan” boş inançlar yerine aklın rehberliğinden ayrılmamak gerektiğiydi.
Seneca, Eski Yunan filozoflarının görüşlerini eklektik biçimde kendi yorumuyla birleştirirken şimdilerde evrensel dediğimiz değerleri ortaya koyuyordu. Filozof, dillendirdiği insan ve toplum fikrinin temeline ahlakı ve kültürü yerleştirirken hümanizmin tohumlarını ekiyordu. Ortaçağ’da Kilise Babaları’nın gözü kapalı peşinden giden müritler gibi davranmadan; felsefe yolculuğunu, Antik Yunan’da esas aldığı düşünürleri sorgulayarak sürdürmüştü Seneca.
Eleştirel kişiliğinden, hitabet yeteneğinden ve Roma mahkemelerinde görülen çeşitli davalardaki savunmalarından rahatsızlık duyan İmparator Caligula, Seneca’yı ortadan kaldırmayı bile düşünmüştü. Daha sonra tahta oturan Neron, pek çok aydına yaptığı gibi yolunu açtığı Seneca’nın, Konsül olarak yönetici sınıfına terfi etmesini sağladı. Ancak kısa süre sonra etrafına toplanan çıkarcı kitlenin etkisiyle Neron, itibar kaybına uğrattığı Seneca’yı intihara zorladı. Hayatında bir kırılma yaratan bu durum yüzünden filozof yaşam sevincini büyük ölçüde yitirdi.
Seneca’nın, hayatına son vermeye zorlanması Roma’daki ahlaki çöküntüyle bağlantılı. Ahlak Mektupları’na da buradan yaklaşmak gerek. Seneca’nın, Sicilya Valisi Lucilius’a ithaf ettiği bu mektuplar, bir “ethica” görünümünde. Ölüme yaklaşırken kaleme aldıklarıyla Seneca, bir yandan dost edinmenin, iyi vatandaş olmanın, bilgeliğin ne anlama geldiğini ve bunların nasıl olması gerektiğini açıklıyor.
“KAPKAÇÇI HER KÂRDAN KUŞKU DUYUN...”
Mektupların yayımlanabileceğini öngörmekle kalmayan, bunların elden ele dolaşmasını da isteyen düşünür, öleceğini bilerek yazmanın güçlüğünü okura hissettirirken kimi zaman veda ediyor kimi zaman da sanki sonsuza kadar yaşayacakmış gibi deneyimlerini aktarıyor. Başkaldırı ve kabullenişin bir harmanı olan mektuplarda, yaptığı yanlışları açıklama cesareti gösteren Seneca, sırtını mutlaka felsefeye yaslıyor.
Filozofun temel dertlerinden biri, akıp giden zamanı anlayarak olan biteni doğru değerlendirmek; bu nedenle Lucilius’a, “Zamana değer veren, gününün değerini bilen, her gün biraz daha öldüğünü anlayan bir kimse gösterebilir misin bana?” diye soruyor. Gündüz vakti elinde fenerle insan arayan Diogenes misali Seneca da bir an duraklayıp kendisine dönerek ne yaptığını sorgulayacak, daha fazlasını isteyenlere karşın “neşeli fakirliği” tadacak “dengeli ruhların” peşine düşerken geride bırakacağı dostlarına ve yaşama da sesleniyor.
Kişinin benliğine çağrıda bulunur ve “kaba güruhu” sorgularken dosttan değil de dostluktan yoksun kalanlara dikkat kesilen Seneca eşyaya değil, kişiliğe hayranlık duyulması gerektiğini hatırlatırken akla ve vicdana çağrı yapıyor: “Halkın hoşuna giden, rastlantının size sağladığı her şeyden kaçının; kapkaççı her kârdan kuşku duyun...”
Fayda temelli dostluklar yerine, kendisine yeten bilgeleri öne çıkaran Seneca’nın ahlak görüşünün temelinde, cesaretle doğruyu söylemek yatıyor. Utanç verici yollarla zenginleşenlerin kölesi olmanın, mutluluğu ve vicdanı perdelediğini düşünen filozof, böyle bir kabalığın muhtemel eylemlerin tehlikesinden bahsederken Neron’u dolduruşa getirenleri ifşa ediyor sanki: Yüz kızartıcı isteklerde bulunan budalaların, yükselmek için seçtiği en kestirme yolun jurnalcilik olduğunu anımsatması ise toplumdaki aksaklığı gören bilgece tavırdan başka bir şey değil.
ÜÇ BÜYÜK KORKU
Seneca’nın başucunda duran, en sıkıştığı anlarda yardım istediği ve ona kurtuluşu gösteren sağduyu, fakirliği özgürlük sayan ve kişiyi felsefeyle buluşturan bir yoldaş. Lucilius’a, kötülüğün kuşatması sırasında, insanın en büyük zenginliği olacağından bahsettiği sağduyu, “Ne kadar yaşadım?” diye soran çoğunluğa karşı, “Nasıl yaşadım?” veya “İyi yaşadım mı?” diye sormanın kapısını açıyor Seneca’ya göre.
Bilme yollarının ve gerçeğin kimsenin tekelinde olmadığını öğretirken köleliğin, budalalılığın ve dalkavukluğun panzehiri olan felsefe Seneca’ya göre, ölümü düşündürürken insanın korkularını yenmesini de sağlar. Peki, filozofun korku dediği şeyler ne: “Korkulacak şeyler, yanılmıyorsam, üç türdür; yokluktan, hastalıktan ve güçlülerin zorbalığından doğabilecek olaylardan korkar insan. Bütün bunlar içinde bizi en çok sarsan, bir başkasının gücüne bağlı olan korkudur.”
Mektuplarda andığı isimlere (Sokrates, Epikuros, Vergilius vd.) bakınca Seneca’nın felsefenin dalgalı sularında yüzdüğünü görüyoruz. Akılsızlığı yenip sağlıklı bir vicdan ve dengeli bir ruhla özgürlüğe kavuşmak için bu zorlu güzergâhı geçerken hem kötülüğün hem de şarlatanlığın binbir çeşidiyle yüzleşiyor filozof. Alkış peşinde koşanlar ya da imparatorun kulağına kar suyu kaçıranlar, buna iki örnek. “Gerçekle erdem aynı şeydir” diyen Sokrates’in adını burada tekrar anan Seneca, felsefenin gerçeği bulma görevini veya amacını da hatırlatıyor.
Önemli görevler üstlenmiş, sürgüne yollanmış, bugünkü karşılığıyla imparatorların danışmanı olmuş ve deyim yerindeyse gözden düşürülüp intihara zorlanmış Seneca’nın mektupları, hem isyanı hem de felsefenin aydınlattığı yolda olup biteni vakur biçimde kabul edişi yansıtırken etrafındakilerin ve kendisinin hatalarıyla hesaplaşan bir düşünür çıkıyor karşımıza.
Dolayısıyla Ahlak Mektupları, günlük yaşamdan felsefenin temel sorunlarına uzanan tartışmalar içeren, zaman üstü bir vasiyet olarak önümüzde duruyor.
Ahlak Mektupları / Seneca / Çeviren: Türkân Uzel / Jaguar Kitap / 500 s.