Sempé'den 'Şehir Yaşamı ve Diğer Şeyler'

Jean-Jacques Sempé’nin; yaşamın akışında kaybolurken kafasını bir an kaldıran insanın, hem etrafına hem de benliğine yabancılaşmasını anlattığı ve Şirin Etik tarafından Türkçeye çevrilen “Şehir Yaşamı ve Diğer Şeyler” isimli kitabı, hemen hepimizin mustarip olduğu ama onsuz da yapamadığı kent hayatının çıkmaz sokağını, çizgiyle ironik biçimde yansıtan bir çalışma.

Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap Eki

Sempé’nin kente tuttuğu ayna
 
Louis Kahn, “Sokak halkın odasıdır” demişti; o oda artık çok kalabalık, büyük oranda eski kimliğinden uzaklaştı ve betonarme bir hâl aldı. Daha süslü ama çirkin, daha “modern” ama samimiyetten uzak, daha albenili ama kitsch, kullanışlı fakat daha kof sokaklardan oluşan şehirlerde gezinip yaşıyoruz.
Kentler ile yaşamımız beraber değişirken bu bazen pozitif olsa da çoğunlukla dramatik bir hâle bürünüyor. Kalabalık arttıkça yalnızlaşan, başkasının bahçesindeki çimene göz diken, suskunlaşan ya da sabuklamanın eline düşen, şehrin her noktasında ve evine çekildiğinde kendisini dünyanın hâkimi sanarak yaşayan ve kendi varlığını her şeyden üstün sayan insanların doldurduğu şehirlere kısılıp kalmış durumdayız. Jean-Jacques Sempé, bu evrime mizahi bir pencereden bakarak bizi düşündürmeyi dert edinenlerden.  

Pek çok kentin metropole dönüştürülmek istendiği veya onlara böyle bir hava verilmeye çalışıldığı günümüzde, yaşamı tarif eden en önemli sözcük “keşmekeş”. Büyük kalabalıklardan büyük yalnızlığımıza çekilince (gücümüz kalırsa) bu sorunun muhasebesine girişirken hâlimizi gözetleyenler var.

Sempé’nin; yaşamın akışında kaybolurken kafasını bir an kaldıran insanın, hem etrafına hem de benliğine yabancılaşmasını anlattığı ve Şirin Etik tarafından Türkçeye çevrilen Şehir Yaşamı ve Diğer Şeyler isimli kitabı, hemen hepimizin mustarip olduğu ama bir yandan da onsuz yapamadığı kent hayatının çıkmaz sokağını, çizgiyle ironik biçimde yansıtan bir çalışma.
 
ÖFKELİ KARARLILIKLAR, KOMİK İKİLEMLER

Hal Niedzviecki; Gözetleme Günlüğü ve Ben Özelim adlı kitaplarında, değişen yaşam ve çevre koşullarının etkisiyle insanın, hızla döndüğü virajların ardından geldiği noktayı ele almıştı.
Niedzviecki, mevcut manzarayı özetlerken karşısındaki kişiyi ve ortamı ya hiç umursamayan ya da gereğinden fazla bir “dikkatle” inceleyen insanlardan söz ediyordu. Hiçbir şeye ayırmadığı vakti narsisizmine ve başkalarını gözetlemeye harcayan, ardından kitlenin bir parçası olan kişi, yazara göre belli bir noktadan sonra kaosun dişlisine dönüşüyor veya bizzat kendisi o kaosu yaratıyor. Böyle pek çok insanın sokakta, çeşitli mekânlarda, otobüslerde, metrolarda, parklarda ve iş yerlerinde bulunduğu düşünülürse Niedzviecki’nin sözcüklerle aktardığı kaosun, Sempé’nin çizimleriyle gösterdiği keşmekeşe hayli benzediği ortada. Birbirinin üzerine yığılan insanların oluşturduğu 7/24 uyanık şehirlerden, durup nefes almanın zorlaşması ve dinlenme imkânının kalmamasından mizah üretmek hiç de şaşılacak bir şey değil!

Sempé’nin çizgilerinde, hemen her gün karşılaştığımız ve kurtulmak istedikçe içine daha fazla gömüldüğümüz durumların birer tasviri var aslında. Monotonluğun hâkim olduğu yaşamda, çıkıntılık yapmak isteyenin o düzlüğe itilip sürüden ayrılmasının engellendiği kent hayatından kesitlerle karşımıza dikilen Sempé; ürkek bakışlar, fütursuzluklar, saygı bekleyenler, saygı duvarını epey zaman önce aşanlar, akışı izlemeye uğraşanlar, akıntıya kapılıp gidenler, sakin kalmaya gayret edenler ve öfkelenenlerin bir kolajını yapmış. Kısacası önümüze bir ayna koymuş.

Sefaletle alay edenlerin, ne büyük bir sefilliğin orta yerinde debelendiğini resmeden Sempé, öfkeli kararlılıkları ya da komik ikilemleri, hiç yabancılık çekmeyeceğimiz şekilde karşımıza çıkarırken kentlerin bu hâllerine alıştığımızdan olsa gerek kalabalığın peşine takılıp karikatürlerin bir parçasına dönüşüveriyoruz.  
 
HUZUR KAÇIRAN SEMPÉ(!)

Sempé, çokluk ve teklik dengesini gayet iyi kurduğu çizimlerde, sadece kitleyi önümüze getirmemiş. Kalabalıktan sıyrılan (ya da bunu başardığını sanan) kişilerle de karşılaşıyoruz: Kendisini frenleyemeden komşusunun evini gözetleyenler, yalnızlığıyla yüzleşip alınganlaşanlar, zamanı geldiğinde göçüp gidenler ve karşısındakine bir adım atmak isteyip de yapamayan veya cesaretini toplayanlar…

“Modern” yaşamın ikircikli hâlleri, kızgınlıkla örülü akış, kısa es’ler, hız ve kentin kendine özgü durağanlığı, biraz önce bahsi geçen kaosu ya da keşmekeşi oluşturuyor. Sempé, “beslendiği” bu kaosu veya keşmekeşi, yalın çizgi-hikâyeler biçiminde kâğıda döküyor.

Her gün Sisyphos misali, sırtındaki kayayla evden ayrılan ve akşam döndüğünde onu aldığı yerde bulan insan, ertesi ve diğer günlerde de benzer bir şey yaşıyor. Sempé’nin çizgilerinde de karşımıza çıkan bu durum, hayatın olağan akışındaki insanı betimliyor âdeta; o, bir an isyana girişecek oluyor, ardından kendisini yaşamın ritmine kaptırarak bu “zararlı” fikirden vazgeçiyor. Sempé, ironik üslubuyla bunu attan alta eleştirirken sanal bir araya gelişlere de aynı tarifeyi uyguluyor.

Şehir Yaşamı ve Diğer Şeyler’deki çizimler; düşünme fırsatı bulamadığımız, bunu yakaladığımızı zannettiğimiz anda dikkatimiz dağılınca elden bıraktığımız veya bilerek sumen altı ettiğimiz gerçeklerin mizahi bir anlatımı.

Kaosun veya keşmekeşin kurulu düzeninde biraz huzur kaçırmak isteyen Sempé, kendi penceresinden bakıp yorumladığı kent hayatının gülünç ve düşündürücü, yorucu ama bir yandan da karşı koyulamayan taraflarıyla bir kez daha yüzleştiriyor bizi.  
 
Şehir Yaşamı ve Diğer Şeyler / Jean-Jacques Sempé / Çeviren: Şirin Etik / Desen Yayınları / 64 s.