Selin Sayek Böke istifasının ardından ilk kez Cumhuriyet’e konuştu: Sokak bir haktır

CHP’de iç tartışmaların yaşandığı süreçte parti sözcülüğü ile birlikte genel başkan yardımcılığı ve MYK üyeliğini bırakan Selin Sayek Böke, istifasının siyasi bir itiraz olduğunu söyledi. Böke, “CHP, laik, demokratik solda, ezilenlerin sesi olmakla yükümlü siyasi alternatif olmak zorunda” dedi.

Çiğdem Toker

Milyonlarca yurttaşın 16 Nisan referandumun gayrımeşruluğuna tepkisinin sürdüğü dönemde, CHP’de başlayan tartışma, parti sözcüsü Selin Sayek Böke’nin istifasıyla farklı boyut kazandı. Böke’nin sözcülükle birlikte MYK üyeliği ve genel başkan yardımcılığını bırakmasını “yürütme”ye dair ve “atandığı” görevlerden feragat olarak okumak mümkün. Kullanmadığı “sine-i millet” kavramıyla ilgili soruya verdiği “tüm seçenekler masada” yanıtı üzerine gelen hızlı düzeltme, Böke’nin istifasının görünürdeki nedeni gibi duruyor.

PM üyesi ve İzmir Milletvekili sıfatlarıyla yaptığımız görüşmede Böke, parti yönetimiyle yaşadığı ayrışma sürecini özenli ve dikkatli bir dille paylaştı. 16 Nisan referandumu sonucunun umutvar olduğunu ve bu “gücün” hala toparlanabilir olduğunu vurguladı.

- İstifa açıklamanızda yer alan eleştiri ve gerekçelerde, Genel Başkan Kılıçdaroğlu ile parti yönetimi açısından sürpriz var mı?

İşleme konulmak üzere verdiğim, iki satırlık rutin bir istifa dilekçesiydi. Ama dilekçeyi gerekçelendiren siyaset anlayışımı ve buraya giden itirazlarımı, hem o günkü görüşmemizde hem de farklı zamanlarda sayın genel başkanımla paylaşmıştım. Dolayısıyla metinde sürpriz yoktu.

- Bu kadar net ifade ediyorsunuz.

Çok rahatlıkla. Hiçbiri sürpriz değildi. Herbiri, hem MYK’larda hem de sayın genel başkanla görüşmelerimde ilettiğim itirazların bir özeti.

- Dolayısıyla bu istifaya giden sürecin kırılma noktaları olmalı?

Elbette herşey o gün olup bitmedi. Ama takvimsel bir şey koyup, bu sertlikte ifade etmek siyasetin doğasına uymuyor. Siyaset akışkan birşey. Şöyle diyeyim: Temsil ettiğim siyaseti ve seçmeni, onların sesi olmam gerektiğini düşündüğüm her kritik dönemeçte itirazları dile getirdim.

- Dokunulmazlıklar bu dönemeçlerden biri miydi?

Dokunulmazlıklar her birimizin kendi vicdanında oy verdiği bir süreç. Benim vicdanım orada hayır demeyi gerektiriyordu. Partimizin genel tavrının da hayır olması gerektiği konusundaki ısrarlı tutumumu, hem MYKda hem son ana kadar sayın genel başkanımla yaptığımm görüşmelerde dile getirmek konusunda hiçbir tereddüt duymadım.

- CHP’nin “evet” desteği olmasa bugünkü siyaset ve Parlamento profili nasıl olurdu?

Türkiye siyasetinin farklı evrileceğini düşünüyorum. Ama siyaseti, yol ayrımlarında verilen kararlarada, “Bu olmasaydı ne olurdu” üzerinden okumayı doğru bulmuyorum. Geleceğe yarın ne yapmamız gerekiyor diye bakmamız gerekiyor.

- Partinizden 16 Nisan sonrasında izlenen bazı tutumları eleştiriyorsunuz?

Biz milyonlara, bütün kişisel dertlerinizi bir kenara bırakın, hastaysanız bile o sandığa mutlaka gidin, dedik. “Siz yoksanız demokrasi eksik” dedik. Bize düşen görev de onların ortaya koyduğu iradeye, aynı kararlılık ve ısrarla sahip çıkmaktı. Bu görüşümü paylaştım. CHP, AKP’nin ortaya koyduğu siyasetin karşısında laik, demokratik solda, bugünkü düzen altında ezilenlerin sesi olmakla yükümlü siyasi alternatif olmak zorunda. Bu alternatifin yeterince güçlü konulmadığını düşündüğüm her dönemeçte itirazımı dile getirdim.

- Açıklamanızda CHP’nin gayrımeşru oyları meşrulaştırmaması ifadesi kritikti?

Biz bütün baskılara rağmen cesaretle, özgüvenle kendi sözünü söyleyebilen milyonları gördük. Biz öncelikle düşen, bu milyonların dışında kalanları ikna etmek değil. O milyonlara sahip çıkmak. İşte bu duygunun yaşatıldığından tereddüt duydum. Çünkü referandum buluşmalarında hep söyledim ki, “Hayır”, salt siyasi partilerin savunacağı bir mesele olamaz. Siyaset ve demokrasi, bireyin siyasi partiler dışında örgütlenebildiği, siyasi partilerle ortaklaşabildiği bir zeminde olur. Dolayısıyla siz yoksanız, sokakta anayasal demokratik hakkınızı kullanamıyorsanız demokrasi eksik.

- 19 Nisanda kürsüden yaptığınız açıklamada tüm seçeneklerin masada olduğunuu söylediniz. Hemen “düzeltme” geldi. Sinei millet demediniz ama soruya verilen yanıtta mı sorun çıktı?

Evet, o kavramı kullanmadım ama soru olarak soruldu. Ben de soruyu büyük bir siyasi kararlılık ve siyasi özgüvenle, partim adına şöyle yanıtladım: “CHP milyonların iradesini kurmak için ne yapılması gerekiyorsa, tüm alternatifleri masada tutatarak değerlendirecektir”. Bu önemliydi. Çünkü siyasi olarak nihai bir kararı değil, iradeyi savunmaya dönük bir siyasi kararlılık içeriyordu. O milyonların hayırının duygusu şuydu: “Siyasetçiler, hayıra nasıl gerekiyorsa öyle sahip çıkın”. Biz de “merak etmeyin biz ne gerekiyorsa yaparız” diyen bir siyasi kararlılıktı o.

- Kürsüye gelirken “bütün seçenekler masada” diyeceğiniz netlikte bir yetki almış mıydınız, yoksa inisiyatif mi kullandınız?

MYK’da ve henüz partinin karar organlarında alınmış nihai bir siyasi karar yoktu. Dolayısıyla bütün seçeneeklerin hala masada olduğu bir konumda inmiştim o kürsüye. Siyasi kararlılığı ifade etmek konusunda zaten yetkim vardı o konuda mutabıktık.

- Sine-i millet açıklaması tekzip edilirken neler yaşandı, ne düşündünüz? Çünkü siz o açıklamayı yaptıktan sonra kitlelerde bir dalgalanma yarattı.

Üstelik çok kritik bir zamanda, YSK tam da toplantı halindeyken. Bu konudaki itirazım, zaten yalnızca düzeltme yapılarak parti sözcülüğü kurumunun sorgulatılmış olması değil. Burada iki şey var. Parti sözcülüğü bir siyasi parti için çok değerli ve önemli bir kurum. Güveni zedeleyecek adımların kurumsal yıpratmaya yol açacağından endişe duydum. Ama aynı zamanda sözcülük konumunda, partimiz adına ortaya koyduğum siyasi kararlılığın, üstelik de YSK toplantısı sürerken ortaya çıkardığı siyasi duruşun ortadan kaldırılmasına yol açan siyasetin de yanlış olduğunu düşünüyorum.

- Hızlı “düzeltme” istifa sürecini etkiledi değil mi?

Evet, parçalardan biri. Orada bir sorumluluk duygusu var. Koskoca Türkiye’de büyük bir parti. Ve ben o büyük partinin sözcüsüyüm. Şahsımın temsil ettiği parti sözcülüğü kurumunun, böyle bir güvensizlikle zedelenmesi kabul edilebilir Bir şey değil. O parti sözcülüğü kurumunun korunması için; şahsımın koltuğunu koruması yerine ayrılması daha doğruydu.

- İstifa metninizde yalnızca Meclis içi mücadeleyi yetersiz bulduğunuz görüşü de var?

Meclis içi mücadele, yeni koşullarda yeniden tarif edilmeli. Ama alt bununla sınırlı bir siyasi mücadelenin, bu kadar derin bir rejim değişikliğine karşı koyuşa yeterli olamayacağını düşünürüm. Sokakta demokratik hakkını kullanmak için, “ben buradayım” diyenlere, sokağın korkulacak değil, terörle özdeş değil, bir anayasal hak, demokrasinin en temel tarifi olduğunu anımsatan bir yeni siyaset zeminini sahiplenmek gerektiğini düşünüyorum.

- Hemen 2019’u konuşmak da yanlış mıydı?

Siyaset kendi içinde 2019’a dair yol haritasını konuşsun. Çünkü 2019’a giden yol başladı. Ama kamuoyu önünde böyle konuşmamalı. Bugün bize düşen görev, sonucunu kabul etmediğimiz süreci kabullenen yaklaşımı, mümkün olduğunca geciktirmek. Benim itirazım da milyonlar adına konulmuş bir siyasi itiraz. Gayrımeşru sonuç kabullenilmişcesine bir siyasi yol haritası olarak tartışılması, bu siyasi iradenin şevkini de kırdı bence. Ama geç değil.

- Olması gereken ne?

2019’u bir referandum olarak çerçevelemek. Yeniden bir referandumla, yetkiyi Saray’dan alıp halka vereceğimiz bir iddia ortaya koymalıyız. 2019’daki Cumhurbaşkanı, Türkiyeyi parlamenter sisteme geri döndürecek, güçlü bir Meclis’i inşa edecek adımları da hızla atacak işler yapmalı. Kendi yetkilerini ortadan kaldıracak, Türkiye’yi parlamenter sisteme geri taşıyacak.

- Parçası olmayı uygun görmediğiniz yönetim anlayışı nasıl bir anlayış?

-İki şeyi ayırmak gerekiyor. Bu; siyasi kararlar ve o siyasi kararların veriliş biçimine dair de biritiraz. AKP’nin karşısında, CHP’nin koyması gereken alternatif siyasetin tarifi esasen öncelikle temsil ettiğimiz kitleyi sahiplenici nitelikte olmalı. Önce kendi içimizde sıkı sıkıya kucaklaşmalıyız ki, sonra bizden farklı düşünen insanlara seslenebilelim. Bunu da başkasının değil, kendi dilimizi konuşarak yapabiliriz. okuma”daki ayrışma belki de burada ortaya çıkıyor.

- Burası yok heralde?

Türkiye’de yüzde 70 civarında bir sağ eğilimli seçmen olduğu ve eğer bir siyasi iktidar ortaya çıkcaksa ancak onlara seslenerek ortaya çıkabileceği görüşü var. Bu görüşe saygı duyuyor ama katılmıyorum. Siyasi iktidarı getirecek olan, önce inandığınız meselenin resmini net koymak.

İkinci mesele Sosyal demokrat parti olarak, farklı görüşleri içeride demokratik biçimde ifade etme imkanı buluyoruz. Fakat bir süredir görüşlerimin nihai kararları etkileme imkanı azaldı. Demokratik zeminlerde dile getirdiğim itirazların, son dönem nihai kararlara evrilmediğini gördüm.

- Başlangıçta evrilirken mi?

Her CHP’linin yapmak istediği bir görevi yapma şansına eriştim Bu onurla, sorumluluğunu bilerek çalıştım. İki yıl sekiz ay. İlk dönemde yönetim anlayışının değişmesine dönük katkılarım oldu. Türkiye’de kimlik siyasetine sıkışmış dili, üretim bölüşüm ekonomi konuşan bir siyaset diline taşımaya dönük değişimde bu katkılarım somutlaştı. Asgari ücretin konuşulur hale gelmesi, dahası Türkiyede asgari ücretin artmasını sağlayan bir siyasetin ortaya çıkmasında imkan verdik.

- Görüşlerinizin kararları etkilememesi sıkıntı mı yarattı?

Evet. Fikrinizin nihai siyasi sonuca etki etmediği bir yerde, bunun sözcülüğünü yapmak, siyasi dürüstlükle örtüşmüyor. Bunun yönetime de haksızlık olduğunu düşündüm. En nihayetinde kendi tercihleri ve kendi siyasi görüşüyle uyumlu süreç yürütebileceği insanlarla çalışmak, sayın genel başkanın en büyük hakkı. Tanım gerekirse, bu kadar siyasi görüş ayrılığı varken, partinin kurumsal yapısını korumak adına ayrılmayı doğru buldum.

- Duygusal küskünlük gibi bir ifade kullanıldı?

Gülüyorum ama duygusal değil (kahkahalar) Siyaset kişisel bir mesele gibi tartışıldığında yanlış oluyor. Partimizin liderlik tartışmasına değil, bundan sonra hangi siyasi görüşle siyaset yapacağını tartışmaya ihtiyacı var. Bu tartışmayı duygusal tavır diye sınıflayan, tam da işte “siyaset konuşmayalım” diyen yaklaşım. Ben bir duygusal tavırla, incinmeyle itiraz etmedim. Siyasi kararla istifa ettim. Konuşacaksak o siyasi itirazı konuşalım.

- Atandığınız görevleri bıraktınız, seçildikleriniz sürüyor...

CHP ailesinin parçasıyım. Son kurultayda en yüksek oyu alarak girdiğim, delegelerimizin bizi seçtiği bir Parti Meclisi (PM) var. Bir de seçmenlerimizin temsil etmek üzere seçtiği milletvekilliği görevim. Her ikisinde de sorumluluklarım, mücadele isteğim ve direncim devam ediyor. Siyaseti de, CHP’yi bırakmıyorum. Bilakis, asında CHP’nin liderliğine, yönetimine .kendisini siyaseten daha rahat hissedeceği bir yönetim biçimi için alan açıyorum. Hem de parti içi demokratik zeminlerde, delegenin, seçmenlerin beklediği siyaseti de yapacağım iradesini ortaya koydum.

- Geri bildirimler nasıl?

Destekleyenler de oldu itiraz edenler de. Ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim kamuoyunda, demokrasiye hayırıyla sahip çıkmış irade, onların sesi olduğuma dair umudu ifade ettiler . Yani bu karar birilerinin sesi olmuş, bunu anladım.

- Genel başkan adayı mısınız?

Aday değilim. Bu istifa, CHP’nin kurultay süreciyle ilgili değil. Aday olmaya niyetim yok. CHP’nin ihtiyacı kişiler üzerinden liderlik tartışması değil, siyasi görüşler üzerinden partinin yarınlarını tartışmak olmalı. Buna imkan verecek olağan kurultay süreci de zaten başladı. CHP’nin bir olağanüstü kurultay sürecine hiç ihtiyacı yok. Olağan kurultay sürecinde partinin tabanından başlayan bir siyasi tartışmaya ihtiyacı var. Sağlıklı olan bu. Çünkü olağan kurultay partinin tüm organları ve her düzeydeki katılımcılarının, kendi zeminlerinde konuşma imkanı anlamına geliyor.

- Hayır diyen kitlenin beklentilerini dönüştürecek adımlar eş zamanlı olarak atılabilir mi?

Çok rahat. Çünkü siyaseten tartışmalar, zaten gayrımeşruyu meşrulaştırmamanın alternatif yöntemleri üzerine olacak. Önemli olan partinin, “sen kalk ben oturayım” siyasetiyle değil, “oturduğumda yön vereceğim siyaset ne olduğunu” tartışabilmesi. Sosyal demokrat bir partiyi diğerlerinden ayıran da bu. Bu istifanın kamuoyunda gördüğü destek de bunu gösteriyor.

- Metinde “disiplin dayatması”na vurgu yapan bir esaslı eleştiri de var. ?

Sayın Fikri Sağlar’ın yaptığı açıklamaları, yaptığı zemine dair eleştirimi kendisiyle paylaştım. Parti kurullarımız içindeki görüşmelerde de ifade ettim. Zaten MYK, değerlendirmenin PM’de yapılması gerektiği konusunda oybirliğiyle karar aldı. Çıkan tabloda, durumu PM’nin değerlendirmesinin uygun olacağını düşündüm. O aşamada da kesin ihraç talebi yolunun yanlış olduğunu paylaştım. PM’deki oyum da o yönde. Hayır verdim.

- Tersi anlama gelen görüşler yansıdı. Sanki Sağlar’ın ihracını istiyormuşsunuz gibi?

Buradaki sıkışıklık şöyle: MYK’dan oy birliğiyle çıkan ve benim de parti sözcüsü olarak açıkladığım karar, şuydu: MYK’nın, disiplin sürecini PM’nin değerlendirmesine dair talebi oldu. Oybirliğiyle olan bu. Kesin ihraç talebiyle oylanınca hayır oyu verdim.