Selda Bağcan: Söz söylemek bugün daha güç
Selda Bağcan, sanata ve sanatçıya baskının sıkıntısını yaşıyor ama müziğin birleştirici yanını da önemsiyor...
Enver Aysever
Bu kez hikâyeyi uzun tutacağım... Selda Bağcan konuşmak yerine şarkı söylemeyi seçen biri. Tüm ömrünü bunun için sürmüş; ülkenin acısını, neşesini, itirazını, öfkesini, yalnızlığını şarkılarla dile getirmiş. Hatta “Dilediğim şeyleri yiyemiyorum bile” diyecek kadar dinleyicisine saygılı, “Sesim sadece bana ait değil, sorumluluğu var” diyor. İlkin telefonlaştık, nasıl söyleşi olur diye kafa patlattık. Yorgundu; öyle laf olsun diye söylenen türden bir yorgunluk değil bu, uzun yolların, insanlara seslenmenin yorgunluğu! Önden konu başlıklarını gönderdim. Söyleşmek için, berbat İstanbul trafiğinde hayli kıvrandık. Bağcan da takılmış trafiğe, yol boyu telefonlaştık. Seçim süreci olunca kederli bir gülümsemeyle: “İstanbul trafiği hamasetten uzak bir söylemle nasıl çözülür” diye konuştuk. İstiklal Caddesi’nden Tünel’e doğru, prova stüdyosuna yol alırken çevreye şöyle baktım da, insan kendi şehrine nasıl da yabancı oluyor! Selda yeni çalışmalar içinde.
Gözündeki ışıltı
Dünyanın dört tarafında konser verdiği için, bir de yurtdışı orkestrası var. Onları Türkiye’ye davet edemiyor artık, döviz aldı başını gitti:
“Ben önce müzisyen arkadaşlarımı düşünürüm, maliyetler öylesine arttı ki, yurtdışından gelecek dostlarımı hak ettikleri biçimde ağırlayamam diye endişe ediyorum” diyor. Güzel olan tarafıysa Bağcan’ın, belki kendi fark etmese de, hüzünlü konularda bile gözünde eksik olmayan ışıltı.
“Ben yüreğimden konuşacağım” diyor. Toplumun farklı kesimleri tarafından sevilmiş olmanın sorumluluğunun farkında. Sanata, sanatçıya baskının da elbette sıkıntısını yaşıyor. Müziğinin birleştirici yanını önemsiyor, Anadolu’nun sözünü dünyaya taşımanın gururu var elbette tavrında. Bir ömrü, bildiği yoldan gitmenin huzurunu gördüm Bağcan’da. Bir dönemin elinde gitarıyla yüreklere dokunan Selda’sı değişmemiş, belki daha bir ihtiyatlı, demlenmiş, ama asla umudunu yitirmemiş.
Konuşmak için provayı biraz geciktirdim ama, o baş başa geçen zaman en azından bana pek iyi geldi. Kulağıma: “Benden kalabalık cümleler bekleme” dedi. Belli ki şarkılarından öte söze ihtiyaç duymuyor... Sormaya koyuldum:
‘Daima öteki’
Toplumsal kavga veren sanatçı olmak her zaman güçtü ülkemizde, bir de buna kadınlık eklenince bu durum daha da derinleşir. Bir kadın ve devrimci sanatçı olarak 70’lerden bu yana süreci nasıl değerlendirirsiniz? Dün mü daha güçtü sözünüzü söylemek bugün mü?
Sözümüzü söylemek dün de güçtü bugün daha da güç. (O kadar keskin ve net ki bu ifade, üstelenemezdi)
Kadın mücadelesi köklü geçmişe sahip olmasına karşın, halen toplumsal yaşamın her alanında erkekler egemen. Giderek İslamcı, milliyetçi söylem keskinleşiyor. Kadın mücadelesini bugün nasıl yorumlarsınız?
Evet, yaşamın her alanında erkekler egemen. Kadın mücadelesi her dönem yeterince güçlü olamadı. Kadınlar egemen olsaydı bunca kanlı savaşlar olmazdı.
“Öteki” kavramı üstüne çok söz edilen günlerden geçiyoruz. Bir yandan bunca kalem oynatılmasına karşın, gerçekte “öteki” çoğalıyor. Örneğin cinsel yönelimi farklı olan biri bu coğrafyada hep yargılanır, yalnızlaşır. Sizce genel bağlamda “kadın” nasıl algılanır bizde, “öteki” kimdir?
Kadın bizde daima öteki olarak algılanmıştır. (Buraya bir not düşmek isterim. Zamanında Aykırı Sorular’a konuk olduğunda, uzunca bir süreci ayrıntılarıyla anlatmıştı Bağcan. Selda ne zaman ya da neden kendini de “öteki” saymıştır veya saymış mıdır, düşünürüm. Büyük sanatçıların, ünlü insanların bu türden sorunu olmaz sanılır, bence büyük yanılgı.)
Yüreğe dokunmak
Sürgün, gurbetlik yaşadınız. Bunca acıya karşın dimdik ayakta kalmaya devam ettiniz. Siyasi kimliğiniz bilindiği halde, bunca kutuplaşmış ortamda her kesim tarafından sevgiyle dinleniyorsunuz. Kutuplaşma sorununa nasıl bakıyorsunuz?
Hayatımın hiçbir döneminde sürgün olmadım. Tam tersine 7 yıl pasaportuma el kondu ve yurtdışına çıkamadım. Şarkılarımdaki sözlerden dolayı 3 kere hapse girdim. Siyasi kimliğim bilindiği halde, bunca kutuplaşmış ortamda her kesim tarafından dinleniyor olmak şarkılarımın yüreklere dokunuyor olması ve sesimin benzersiz bir yorum sunması... (Bu soruda çuvalladım. Daha önce konuştuğumuz halde ekranda, nedense Selda’nın sürgün olduğu fikri iyice yer etmiş belleğimde. Bu kez yazılı olarak tekrar kayıt altına alınsın. Diyeceğim; sürgün değilse de yurduna hapsedilmiş, bir dünya sanatçısı için büyük zulüm!)
“Yaşamın her alanında erkekler egemen. Kadın mücadelesi her dönem yeterince güçlü olamadı. Kadınlar egemen olsaydı bunca kanlı savaşlar olmazdı.”
Laiklik endişesi
Laiklik endişesi taşır mısınız? Cumhuriyet değerlerinin örselenmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Liberal çevrelerin Mustafa Kemal saldırısını nasıl yorumlarsınız?
Elbette laiklik endişesi taşıyorum. Cumhuriyet değerlerinin örselenmesi, önünde İslam olan başka bir cumhuriyete evrilmek isteyenler tarafından yapılıyor. Cumhuriyetin kuruluşunda halifeliğin kaldırılarak laik düzenin getirilmesi nedeni ile kimi çevrelerce rövanşist bir anlayışla her gün yeni yeni söylemlerle karşılaşıyoruz. Liberal çevrelerin Mustafa Kemal saldırısı, kimi “yetmez ama evet”çiler tarafından her gün bir başka şekliyle karşımıza çıkıyor. (Benim “yetmez ama evetçi” takıntımın başkalarında da sürmesi memnuniyet verici doğrusu!)
Kolayca “kandırıldık” diyebilen siyasetçilerin, sanatçıların yaşadığı bir ülkede tutarlı çizgi korumak, ilkelerden ödün vermeden yaşamak pek kolay olmasa gerek. Hiç kandırıldığınızı düşündünüz mü? Sanat dünyasını ikiyüzlü bulduğunuz oldu mu? Mangalda kül bırakmayan kimi devrimcilerin siyasal İslamcılarla kol kola girmesini nasıl değerlendirirsiniz?
Hayatımın hiçbir döneminde kandırıldığımı düşünmedim. Sanat dünyasında kimileri esen rüzgârlara göre vaziyet almaktalar. Yalnız sanatçılar değil, medya daha da ikiyüzlü. Mangalda kül bırakmayan kimi devrimciler sol bakış açısını içselleştiremeyenler... Bu nedenle her türlü siyasetle kol kola girebilirler. Rüzgâr nereden eserse o yöne dönerler... Halk bunlara “fırıldak” diyor... (Kandırılmak moda bugünlerde oysa...)
Yeni düzen kendi şarkıcılarını, yorumcularını yaratıyor ve saray bu isimleri ağırlayarak bir anlamda ödüllendiriyor. Siz halkla iç içe, sınıf mücadelesi veren biri olarak sanat ortamının bu yoz halini nasıl yorumlarsınız? Bir yandan nitelik sorunu da giderek artarken, zaman zaman umut kırıklığı yaşıyor musunuz?
Anlattığınız gibi sanat ortamının bu yoz hali bugüne kadar geldiğimiz 80 sonrası toplumun apolitik olması için çaba sarf eden yönetimlerin eseridir. Depolitizasyon sonucunda geldiğimiz noktada nitelik sorununa da şaşırmamak gerekir. (Bu dönemin, örneğin Gezi’nin şarkılarını kim nasıl yazacak, merak ediyorum doğrusu...)
Gelecek düşünüz var mı? Anadolu coğrafyasından yeniden özgür ses yükselir mi? Hamasetten uzak, sanatçı sezginizle yanıtlar mısınız? Güç zamanlarınızda nasıl çıkıyorsunuz bu duygudan? Anadolu desem, Anadolu ve kadın desem, ne dersiniz?
Gelecekte, laiklikten ödün vermeyen “can”lı haklarına saygılı hukukun üstünlüğüne inanan, yurttaşlarının düşüncelerini özgürce ifade edebildiği demokratik bir cumhuriyet düşlüyorum. Anadolu kadını yokluklar içinde yuvasını yaşatmaya ve korumaya çalışan bilge kadındır.
‘Yaz Gazeteci Yaz’
Söyleşiyi iç sesimle tartışarak tamamladık. Doğrusu diğerlerinden farklı oldu, okur da bunu görecek elbet. Selda yine Selda’lığını yaptı desem, elbette herkes anlar. Yolda “Yaz Gazeteci Yaz”ı dinledik Şule ile birlikte.
YARIN: MÜJDE AR
<haber-yatay:1284368>