Selanik'ten insan manzaraları
13. Selanik Uluslararası Belgesel Film Festivali'nde 52 ülkeden 233 film gösterildi, izleyici sayısında da geçen yıla oranla yüzde 20 artış oldu. Açılış filmi "My Sweet Canary"izleyicinin büyük ilgisiyle karşılandı.
cumhuriyet.com.tr13. Selanik Uluslararası Belgesel Film Festivali’nde 52 ülkeden 233 film gösterildi, izleyici sayısında da geçen yıla oranla yüzde 20 artış oldu. Açılış filmi “My Sweet Canary” izleyicinin büyük ilgisiyle karşılandı.
Filmin kahramanı 1930’ların rebetiko yıldızı Roza Eskenazi’nin sesiyle Kudüs’teki bir gece kulübünde tanışan İsrailli yönetmen Roy Sher, geleneksel Batı müziğiyle yetişmiş olmasına karşın Türk Yahudisi bu kozmopolit sanatçıya uzak kalamadığını belirtiyor.
Belgesele giriştiğinde elinde salt 500 Eskenazi şarkısıyla arşiv görüntüleri olan Sher, İstanbul doğumlu sanatçının ABD’ye göç edip sonra Yunanistan’a döndüğünde zor bir yaşam sürdüğünü vurguladı: “O tam meteliksiz bir Sindrella’ydı. Daha iyi sesli şarkıcılar vardı fakat Roza’nın sesi onun ilginç geçmişini yansıtıyordu. Onunla Türkiye, Yunanistan ve İsrail’i birleştiren ortak noktayı keşfettim. Bana gidilecek yönün değil çıkılacak yolculuğun önemli olduğunu kanıtlamıştı.” Etkinlik Selanikli belgeselci Kyriaki Malama’ya onur ödülü verdi. İnsana dair öykülere yönelen, politik ve sosyal sorunlara odaklanan Malama, The Other Side’da 1974’teki trajik olayların ardından Kıbrıslı Türklerin ve Rumların acılarını, zorluklarını işledi.
Filmini üniversite öğretim üyesi, şair Neşe Yaşin’in kişisel deneyimlerinden yola çıkarak anlatan Malama “Sınır, merkezi gösterir. Başlama noktasını seçmeniz gerekir. Ben önce sınırı aradım, sonra da görüntülerimle merkezi tanımladım” diyen Malama, Exchangeable’da Venizelos’la İsmet İnönü’nün 30 Ocak 1923’te başlattığı mübadeleden etkilenen Müslüman ve Ortodoksların sarsıcı öykülerini, Ege’de yüz binlerce insanın yazgısını etkileyen bu trajik kararı sorguluyor.
Malama’ya göre belgesel gerçeğin yeniden yaratım süreci demek, bu izleyiciye de bir adım ileri attırıyor: “Belgesel dikkat çekmeli, çözümler önermemeli. Seyirciyi uyarmalı, izleyici düşündükten sonra tepkisini göstermeli. Sessizlik, suskunluk koyunlar içindir, insanlar için değildir” diyen belgeselci Madam Despina’da 1920 Gökçeada doğumlu, İstanbul’un sayılı Rumlarından, tekerlekli sandalyesinde tek başına yaşayan Despina Kalmi’yi anlatıyor. Kurtuluş’ta oturan, evinden seyrek çıkan Madam Despina’nın değişmeyen tek alışkanlığıysa Saint Dimitri Kilisesi’ne mum yakmaya gitmesidir.
Captain Kemal, Nazilere karşı duran Yunanlı direnişçilere katılan, 1947’de Yunan Sivil Savaşı süresince Batı Trakya’daki dağlarda dolaşan komünist Mihri Belli’nin portresidir. Kıbrıs’taki 1960 olaylarından sonra binlerce Türk ve Rumun kaybolmasını irdeleyen In This Waiting’de Kıbrıslı Rum yönetmen Anna Tsiarta objektif kalabilmeyi zorlukla başarmış.
Türkler filminin Rum propagandasını yaptığını, Rumlarsa Türklerden yana olduğunu belirtmişler. “Eleştirilere bakınca acaba yanlış bir belgesel mi çektim diye düşündüm, olaylarla ilgili politik bir film çekmeliydim. Sonra her iki tarafında yaşadıklarını, umutlarını yitirmemelerini, sevdiklerinin hâlâ yaşadıklarını düşünmelerini anlatmanın doğruluğuna inandım” diyen Tsiarta, olaydan 33 yıl sonra toprak altından çıkan insan kalıntılarından çok sarsılıp etkilenmiş. Uluslararası Sinema Eleştirmenleri jürisi FIPRESCI’nin en iyi uluslararası belgesel seçtiği Paradise Hotel’de (Bulgaristan) yönetmen Sophia Tzavella, Romanların gündelik yaşamındaki sosyal deneyimi aktarıyor. Bulgar taşrasına 1500 çingeneyi yerleştiren komünist yönetim onlara lüks yaşam olanakları sağlar ama bu modern binalar yıllar sonra bakımsızlıktan terk edilirler. Komünist rejimde her şeyin daha iyi olduğunu belirten Tzavella, tüm yoksulluklarına karşın Romanların yine de yaşam sevinci taşıyıp mutlu olduklarını vurguluyor.