Selanik'te film maratonu

59. Selanik Uluslararası Film Festivali’nde 253 film izleyiciyle buluşmayı sürdürüyor. Etkinliğe, Laszlo Nemes, Nanouk Leopold, Jaime Rosales, Romain Gavras, Tolga Karaçelik gibi yaratıcı yönetmenler katıldı.

Aslı Selçuk

Selanik- 59. Selanik Uluslararası Film Festivali’nde (1-11 Kasım) 92’si Yunan olmak üzere 253 film 11 Kasım’a dek izleyiciyle buluşmayı sürdürecek. İlk ve ikinci filmlerin gösterildiği Uluslararası Yarışma Bölümü’nde verilecek Altın ve Gümüş İskender ödülleri 11 Kasım gecesi Olympion sinema merkezinde yapılacak kapanış töreninde sahiplerini bulacak.

Yunan Sineması 2018

Uluslararası Yarışma Bölümü’nde üç ilginç Yunan yapımı yer alıyor: The Waiter, Smuggling Hendrix ve Her Job.

The Waiter’da (Steve Krikris), Atina’da yaşayan Renos Kaldis’in tekdüze yaşamını izliyoruz. Kentin en eski ve şık pastanelerinden birinde garsonluk yapan Renos, kendine bitkilerinden ve kara kalem resimlerinden oluşan özel bir dünya kurmuştur. Kimsenin Işine karışmayan, kimseden birşey beklemeyen Renos mutludur ve yalnızdır. Bir gün karşı komşusu Milan’ın ortadan yok olduğunu farkeder. Milan’ın evine yerleşen adam ve genç kadın Renos’un monoton yaşamına aniden giriverirler. Böylece Renos hiç denemeye kalkışmadığı şeyleri yapmaya başlar. Renos yeni dostlarına ayak uydurabilecek midir yoksa eski rutinine geri mi dönecektir . Neo–noir türündeki çalışmasında yönetmen Steve Krikris özel bir atmosfer yaratmayı ve Renos’un ruh halini minimalist bir anlatımla izleyiciye geçirmeyi başarıyor. Garson Renos rolünde Aris Servetalis başarılı bir yorum sunuyor.

Smuggling Hendrix’te (Marios Piperides) müzisyen Yannis, Lefkoşa’dan Hollanda’ya gitmeye hazırlanırken köpeği Jimi Türk bölgesine kaçar. Asker Ali’nin yardımıyla Türk kesimine geçmeyi başaran Yannis köpeğini bulur ama sınırdan geçerken Yunan polisi Jimi’ye el koyar. Yannis, Yannis’in eski evinde oturan emekçi Hasan, Yannis’in eski karısı Vicki ve kaçakçı Jimi için seferber olurlar. Başlarına olmadık işler gelir. Marios Piperides, Güney ve Kuzey Kıbrıs kesimini popüler, eğlenceli bir dille anlatmayı seçmiş, çok sayıda sorunu da vurgulamayı ihmal etmemiş. Final sahnesinde Güney Kıbrıslı Yannis ile Kuzey Kıbrıslı Hasan ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene’ yazısı ve ezan eşliğinde hiçbir yere gitmemeye karar verirler. Piperides, her iki tarafın da ne denli anlamsız, çözümsüz kurallara başvurduğunu ironik, düşündürücü, eleştirel bir anlatımla irdeliyor, hümanizmin herşeyden önce geldiğinin de altını çiziyor.

Her Job (Nikos Labot), 37 yaşındaki ev kadını Panayiota Smitzis, tıpkı garson Renos gibi, kocası ve iki çocuğuyla birlikte monoton bir yaşam sürmektedir. Kocası Costas işsizdir, ekonomik kriz Smitzis ailesini köşeye sıkıştırmıştır. Kendisini tümüyle ailesine adayan, değersizlik duygusuyla boğuşan Panayiota yeni açılan bir AVM de temizlik elemanı olarak çalışmaya başlar. Sosyal yaşama ilk kez karışır, yeni arkadaşlar edinir, banka hesabı olur, korkusunu ve ürkekliğini ardında bırakır. O artık eski Panayiota değildir. Marisha Triantafyllidou Panayiota’da eksiksiz bir performans sergiliyor.


Aldatıcı güneşin altında

Uluslararası Yarışma Bölümü’nde yer alan Danimarka-Hollanda- İsveç-Türk ortak yapımı Holiday (Isabella Eklöf), yaşama tutunmaya çalışan güzel Sascha’nın öyküsüdür. Türkiye’nin en ünlü tatil beldesi Bodrum’a gelen genç kadın sevinç ve umutla doludur. Uyuşturucu baronu sevgilisi ve ailesinin yanında kalan Sascha, aşağılanır, dayak yer, tacize uğrar. Lüks, konfor, bolluk içindeki ortam aynı zamanda şiddeti, vahşeti, acımasızlığı barındırmaktadır. Sascha , doğru ya da yanlış bir seçim yapmak zorundadır. İlk filminin senaryosunu da yazan Isabella Eklöf, bir anlamda ustası Michael Haneke’ye de saygıda bulunuyor, şiddet, taciz, erkek hegemonyası, kadının metalaşması temalarını mesafeli bir anlatımla vurguluyor.


Sesini yitiren kadın

Pause (Tonia Mishiali) sevgisiz, mutsuz evliliğini sürdürmek zorunda kalan Elpida’nın yardım çığlığıdır. Baskıcı, duyarsız, bencil kocası Elpida’ya yaşamı zehir etmiştir. Costas, papağanına karısından çok ilgi ve sevgi göstermektedir. Elpida o denli bunalmıştır ki fantezilerine sığınır. Bu imgelemler öylesine güçlenirler ki düşler ile gerçekler birbirlerine karışırlar. “Ataerkil, kadınların değersiz kılındığı bir aile ortamında büyüdüm. Bu, sesini yitiren, sevginin peşinde koşan bir kadının öyküsü. Karmaşık aynı zamanda büyüleyici kadın doğasını gerçek bir karakterin üzerinden aktardım” diyor yönetmen Tonia Mishiali. Fiziğiyle Frances McDormand’ı anımsatan Stela Fyrogeni, Elpida’yı başarıyla canlandırmış.

Oscar’lı Nemes Selanik’te

Son of Saul filmiyle en iyi yabancı film Oscar’ını alan Macar yönetmen Laszlö Nemes, son çalışması Sunset ile etkinliğe konuk oldu. İzleyicilerin sorularını yanıtlayan Nemes şunları söyledi: “Sunset, Son of Saul’dan daha karmaşık ve sanatsal girişim gerektiren bir filmdi. Ana karakterlerin ruhlarının derinlikliklerinde bulunan noktalara ulaşmam gerekiyordu. Mekan tasarımları Son of Saul’a göre daha lüks, zarif, şık ve ayrıntılıydı. Öte yandan ana kadın karakter İrisz’in karanlık yönünü de betimlemeliydim. Şapkaların önemi büyüktü çünkü dönemle doğrudan doğruya bağlantıları vardı. Düşünün bir zamanlar Budapeşte’de yüzlerce kadın şapkası satan mağaza varmış. O dönemin görkemini şapkalar simgelermiş. İrisz’in şapkaları, kostümleri onun kırılganlığını, uçucu doğasını aynı zamanda kademe kademe karanlık yollara yönelmesini aktarıyorlar”.

Son of Saul için çok zor finansman bulduğunu söyleyen Laszlo Nemes, filmin başarısının ardından herşeyin daha kolaylaştığını da vurguladı.