Selahattin Demirtaş'tan Abdullah Gül yorumu
Tutuklu HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Abdullah Gül'ün yeniden cumhurbaşkanı adayı olacağı iddialarına ilişkin, "Tek adamın alternatifi yine başka bir tek adamın arkasına dizilmek olamaz. Erdoğan zihniyetinin alternatifi, toplumun farklı kesimlerinin demokrasi paydasında bir araya geldiği büyük demokrasi gücüdür" dedi. Demirtaş, cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin ise "Ben halkım ve mücadelem için, demokrasi ve barış için her türlü fedakarlığa gönüllü olarak adayım. Bunun dışında hiçbir şeye kendiliğinden aday olmadım, olmam da" yorumunda bulundu.
cumhuriyet.com.trEdirne F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda yaklaşık 14 aydır tutuklu olan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, avukatları aracılığıyla Evrensel'den Çağrı Sarı'nın sorularını yanıtladı.
Demirtaş, Abdullah Gül'ün alternatif olup olamayacağına ilişkin soruya "Tek adamın alternatifi yine başka bir tek adamın arkasına dizilmek olamaz. Erdoğan zihniyetinin alternatifi, toplumun farklı kesimlerinin demokrasi paydasında bir araya geldiği büyük demokrasi gücüdür" diye cevap verdi.
Erdoğan’ın karşısına ‘Ben senden daha iyi tek adam olurum ‘ diye çıkarsa, o kişinin kaybedeceğini söyleyen Demirtaş, cumhurbaşkanlığı seçimleri için de muhalefete şu öneride bulundu: Kolektif yönetim anlayışı ile bütün bu farklı kesimlerin temsilcilerinin yönetimde görev almaları... Yani, bir nevi ülkeyi yönetecek kadroların seçimler esnasında da toplum tarafından bilin-mesi gibi!
Röportajdan öne çıkan bölümler şöyle:
Dönem dönem gündeme getirilen Erdoğan-Gül ayrılığı düne göre daha keskin. Gül, Erdoğan’ın alternatifi olarak sunuluyor. Erdoğan’ın alternatifi Gül olabilir mi? Bu durumu ‘sıkışmışlık’ olarak değerlendirenler de var...
Sayın Gül’ün ne yapacağına kendisi karar verir. Bizlerin görevi halkı bu türden maceracı beklentiler içine sokmak değildir. Muhalefet en geniş demokratik birlikteliği sağlayarak, kolektif bir yapı oluşturarak seçimlere gitmelidir. Tek adamın alternatifi yine başka bir tek adamın arkasına dizilmek olamaz. Erdoğan zihniyetinin alternatifi, toplumun farklı kesimlerinin demokrasi paydasında bir araya geldiği büyük demokrasi gücüdür. Bu gücü de tek bir kişi temsil edemez. Emin olun ki, Erdoğan’ın en fazla arzulayacağı şey kendisinin karşısına bir başka tek adamın rakip olarak çıkmasıdır. Çünkü kimse bu konuda kendisinin eline su dökemez, bunu kendisi de iyi biliyor. Belki muhalefetin aday/ları da “bir kişi” olacak, olmak zorunda, ama bu kişinin seçim kampanyasının sağındaki, solundaki farklı kesimlerin temsilcileriyle eş güdüm halinde ve eşitler arası bir hukukla yürütmesinde hiçbir yasal engel yoktur. Muhalefetin adayı (en azından 2’nci turda) kazanırsa, kolektif yönetim anlayışı ile bütün bu farklı kesimlerin temsilcilerinin yönetimde görev almaları önünde hiçbir engel yoktur.
Erdoğan’ın karşısında kimse kazanamaz! Abdullah Gül tartışmaları üzerinden iktidara yakın siyasetçi ve yazarların yarattığı bu algıyı nasıl değerlendirirsiniz?
Evet, az önce de ifade ettim bunu, kim ki Erdoğan’ın karşısına ben senden daha iyi tek adam olurum diye çıkarsa, o kaybeder. Hiç kimse Erdoğan’dan daha iyi tek adam olamaz gerçekten.
MÜCADELEYİ HALKA TAŞIMAYAN PROGRAMIN BAŞARI ŞANSI YOK
Bir söyleşinizde “Erken seçim olur mu” yönündeki soruya, “Şu anda ülkede seçim koşulları var mı? Yok ise bunun için nasıl bir mücadele yürütülmeli? gibi soruları ve cevaplarını tartışmamız daha anlamlı ve elzem olandır” yanıtını vermiştiniz. Nasıl bir mücadele yürütülmeli?
Bir defa çok etkili ve kitlesel kampanyalarla OHAL ve KHK’lerin kaldırılması için örgütlü çalışmalar yapmak lazım. Miting, yürüyüş dahil en güçlü ve ses getiren demokratik bütün yol ve yöntemlerin kullanılması ile kesintisiz bir mücadele programı oluşturulmalıdır. İşçi, işsiz, çiftçi, esnaf, gençlik, kadın, akademi ve basın alanı, sanat, edebiyat çevrelerinin bütün örgütlü kesimleri ortak bir mücadele programı oluşturmakta çok geç bile kaldılar. Mücadeleyi halka taşımayan, direnişin öznesi olarak doğrudan halkı tanımlamayan hiçbir programın başarı şansı yoktur. Sadece parti, sendika, oda genel merkezlerinin cılız, etkisiz muhalefeti ile bu baskı sürecine karşı konulamaz. Bu mücadele programı aynı zamanda seçim stratejilerine entegre bir program olmalıdır tabii ki.
YUVARLAK MASADA BULUŞMAK LAZIM
Demokrasi ve barış talebiyle hareket eden, bu talep üzerinden muhalefeti birleştirmek üzere yola çıkan platformları nasıl izliyorsunuz? “Muhalefeti birleştirmeyi” kolaylaştıracak temel şartlar/kriterler neler olmalı?
Mümkün olduğunca genel ilkeler ve sınırlı bir program oluşturulmazsa, en geniş çevreleri katmak mümkün olmayabilir. Herkes kendinden doğru “Ben ne alabilirim” diyerek değil, “Ben ne verebilirim” diyerek böylesi birliklere dahil olursa, elbette daha sonuç alıcı olur. Birleşelim, ama en çok benim partim ya da en çok benim çizgim kazançlı çıksın diye bir hesap içine girilirse sıkıntı olur. Kazanan halk olsun. Kazanan öncelikle demokrasi olsun demek gerekir kanımca. Bir de hiyerarşik bir anlayışla bir araya gelmeyi dayatmak yerine eşitler arası bir hukukla, yuvarlak masada bir araya gelmek daha kazandırıcı olur. Bu, demokrasi kültürünün gelişmesine de katkı sunar.
HDP kurulları ve parti tabanındaki eğilim, yeniden aday olmanız yönündeydi. Aday olmama kararınız, siyaset yasağı gelmesi ihtimaline karşı partiyi zor duruma sokmamak şeklinde değerlendirildi. Kararınızda “partiyi koruma” saiki de etkili oldu mu?
Elbette, aldığım ve alacağım bütün kararlarda öncelikli saik olarak partimi ve dolayısıyla mücadeleyi koruma düşüncesi başat rol oynuyor. Ben HDP’yi ve halkımı bu zorlu süreçte yalnız bırakmıyorum. Mücadeleyi terk etme kararı almıyorum tabii ki. Türkiye siyasi tarihinin en kapsamlı siyasi-yargısal-fiziki saldırısına maruz kalmış, ama buna rağmen bırakın dağılmayı, dimdik ayakta durmuş bir partiyi daha fazla nasıl büyütebiliriz kaygısı dışında hiçbir kaygım yoktur.
Bir defa şunu herkesin iyice anlaması ve idrak etmesi lazım; HDP tek kişi partisi olmaz, olamaz. Ne örgütlenme modeli, ne karar alma mekanizmaları, ne ilkeleri, ne de tabanı buna asla izin vermez. Bunu hayal eden veya buna yeltenen her kim olursa olsun HDP onu kusar. Bu nedenle HDP için böyle bir tehlike yoktur, çünkü çok sayıda emniyet supabı vardır partide.
HDP’de kolektif bir liderlik ve onun eş sözcüleri vardır. Benim ve Sayın Yüksekdağ’ın (ki kendisi 11 Şubat’taki kongreye kadar meşru eş genel başkandır) misyonu ve rolü de budur. Sözcünün etkili olması “tek adamlık” falan değildir, sadece etkili bir sözcülüktür, o kadar. Gerisi spekülasyondur. Benim tutuklu olmam hem parti kolektif liderliğini koordine etmemi hem de sözcülüğünü yapmamı engelliyor. Bu rehinelik durumu belirsizliğini koruduğu için de ben, parti yönetiminin elini rahatlatmak ve her türlü tartışmayı özgürce yapabilmesinin önünü açmakla sorumluyum.
Tutuklu olduğum dönemde dahi HDP yönetiminin yaşadığı eksik ve yetmezliklerin ilk sorumluları eş genel başkanlardır, ki bunlardan biri de benim. Sanki hiçbir eksik, hata ve yetmezliğimiz olmamış gibi, sırf tutukluyum diye, bundan adeta istifade eder gibi, çıkıp ‘Ben adayım’ demem ne kadar ahlaki-politik bir tutum olabilirdi ki? Bana düşen ilk şey, kongre sürecinde bütün yönetim adına ilk öz eleştiriyi halkımıza vermek adına aday olmayacağımı samimi, tereddütsüz bir şekilde ifade ederek partiyi özgürce kongreye götürmektir. Kapsamlı öz eleştirimi de imkanlar ölçüsünde kongre zemininde yazılı olarak yapmaya çalışacağım.
DEMOKRASİ VE BARIŞ İÇİN GÖNÜLLÜ OLARAK ADAYIM
Siyaset yasağı gelmezse 2019 seçimlerinde Cumhurbaşkanı adaylığı için hazırlanabilir misiniz? Belirli bir kesimde böyle bir beklenti de var. Adaylığınız söz konusu olur mu?
Ben halkım ve mücadelem için, demokrasi ve barış için her türlü fedakarlığa gönüllü olarak adayım. Bunun dışında hiçbir şeye kendiliğinden aday olmadım, olmam da. Bu nedenle ne böyle bir düşüncem, ne de bir hazırlığım vardır. Koşullar, mücadele, ihtiyaçlar, siyasal gelişmeler bu kadar hızlı ve sarsıcı şekilde değişip ilerlerken, kendimle ilgili bu tür kararlar almam doğru olmaz. HDP yönetimi bu meseleye dair tabanla istişare içinde, yetkili kurullarında gerekli değerlendirmeyi yapacaktır. Benim HDP’de bu tartışmalar yapılmadan çıkıp bir şey söylemem doğru olmaz. Ama ben kişi olarak kendimi cumhurbaşkanlığı adaylığına kesinlikle hazırlamıyorum, bunun bilinmesi lazım.
OHAL’E KARŞI DİRENİRKEN SEÇİME DE HAZIRLANMAK GEREKİR
OHAL ve KHK ‘ler tek adam rejiminin izleyeceği yol haritası açısından nasıl veriler sunmuş oldu? KHK sonrasında daha fazla gündeme gelen, birçok ilde silahlı eğitim kampları olduğu yönündeki iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP-MHP faşist ittifakı önümüzdeki seçimleri kazanmadan kalıcı, kurumsal hale gelemeyeceklerini, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklarını biliyorlar tabii. Bu nedenle seçimlere kadar toplumu OHAL ve KHK rejimi ile sürekli baskı altında tutarak, seçim ortamını olabildiğince kendi lehlerine düzenleyip hazırlayarak karşılamak istiyorlar. Muhalefete düşen de işte bu OHAL ve KHK rejimine karşı her alanda güçlü, etkili, kararlı, kesintisiz bir mücadeleyi örgütlemektir. Aksi takdirde bugünkü ortam ve şartlarda seçime gidilmesini sessizce kabul etmek faşizme adeta can suyu olacak bir fırsatı sandık yoluyla sunmak ve halkı diktaya teslim etmek olacaktır. Sivillerin silahlandırılması tartışması da halkı peşinen sindirip tehdit ederek protestolar için sesini yükseltmesini önlemeye dönüktür. AKP-MHP faşist ittifakı seçimi kazanamazsa olabilecekleri artık siz düşünün demeye getiriyorlar. Kimsenin bu tür tehditlere boyun eğmeden, korkmadan her yerde örgütlülüğünü büyütmesi, faşizme, OHAL’e karşı direnirken bir yandan da seçime hazırlanması gerekir.
BARIŞI AKP DEĞİL BİZLER GETİRECEĞİZ
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “PKK silah bırakırsa çözüm sürecinin gündeme gelebileceği” yönündeki ifadeleri, tepkiler üzerine hemen düzeltildi. Çavuşoğlu söylediklerinin çarpıtıldığını savundu. Çözüm sürecinin adının geçmesine bile gösterilen tahammülsüzlüğü nasıl değerlendirirsiniz?
Savaş politikalarından medet uman bir zihniyetin “çözüm, barış, müzakere, diyalog” gibi kavramları kullanmaktan bile imtina etmesi garipsenecek bir durum değil. AKP’nin başkaca bir tutum geliştireceği beklentisi içine girmemek lazım. Barışı AKP değil bizler, yani barışa ihtiyaç duyanlar mücadele ile getireceğiz. Barışı ancak savaş politikalarına karşı direnerek kazanabiliriz.
İdris Baluken’in ceza alması ‘Çözüm sürecini cezalandırmak’ olarak değerlendiriliyor. Siz de katılır mısınız bu değerlendirmeye?
Sayın İdris Baluken son dönemlerde yetişmiş en iyi, en etkili siyasi aktörlerden biridir. Çözüm süreci heyetindeki çalışmaları hem çok başarılıdır, hem de kendi kişisel gelişimine önemli katkısı olmuştur. AKP iktidarının Sayın Baluken’i özel olarak hedefe konulacaklar listesine alması tesadüf değildir. Hem çözüm sürecinde Sayın Baluken’in ilkeli ve dik duruşu cezalandırılmak istenmiş, hem de Sayın Baluken’in siyaseten önü kesilmek istenmiştir. Kendisine verilen abartılı ve absürd ceza da bunu teyit etmektedir. Tümüyle konuşmalardan ibaret olan bu sözde suçlamaların tamamı ileriki temyiz ve denetim aşamalarının birinden kesinlikle geri dönecektir. İdris Bey, gelecek yılların etkili bir siyasi aktörü olarak tarih karşısında kendisinden beklenen rolü oynayacak bir şekilde ve yakın zamanda başı dik olarak hapisten çıkacaktır. Bundan kuşkumuz yoktur. Halk da tüm kalbiyle, bizler de bütün varlığımızla değerli yoldaşımızın arkasındayız, yanındayız.
BU TARZ MÜDAHALELERİ NORMALLEŞTİRMEMEK LAZIM
CHP Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi’nin ardından Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar da görevden uzaklaştırıldı. Kayyım atanmayan belediyesi neredeyse kalmamış bir siyasi parti olarak nasıl okuyorsunuz CHP’ye yönelimi?
Hükümetin halkın iradesine saygısızlığının ilk örneği değil, emin olun son örneği de olmayacak. AKP; seçim, halk iradesi, demokrasi gibi kavramları hiçleştirip anlamsızlaştırarak hem sosyo-psikolojik açıdan hem de politik açıdan halkı ve devleti tek adam rejimine hazırlıyor. O nedenle bu türden müdahaleleri normalleştirmemek, sıradanlaştırmamak lazım. DBP’li belediyelere yasa dışı bir şekilde atanan kayyımlarla da, tutuklanan vekillerle de bu amaç elde edilmeye çalışılıyor.