Şef Mansur'dan Kavala'ya mektup: Ülkenin vicdan partisi gibisin
Şef Cem Mansur, arkadaşı tutuklu Osman Kavala’ya bir mektup yazdı. Mansur mektubunda, “Senden söz ederken en çok kullandığım sözcüğün vicdan olduğunun farkına vardım. Bu sevgisizlik ve tahammülsüzlük deryasında Türkiye’nin ‘Vicdan Partisi’ gibi çalıştın” diyor.
cumhuriyet.com.trSevgili Osman Kavala, arkadaşım, komşum,
Daha birkaç hafta önce yaşgünün için bir araya geldiğimiz mahallemizden yazıyorum.
Murat Çelikkan’ın (nihayet inanabileceğimiz) tahliye ihtimaline sevinirken nerden bilebilirdik bu defa doğru ve iyi olanı yapmanın faturasının sana çıkarılacağını... Bu “Doğru” ve “İyi”ler senin rehin alınmandan sonra basında epey yazıldı çizildi. Seni yakından tanıyan bizleri bile şaşırtan “güzellikleri” öğrendik ve daha da öfkelendik adalet duygumuzun sınırlarının bu kadar zorlanmasına.
Senden söz ederken en çok kullandığım sözcüğün vicdan olduğunun farkına vardım. Gerçekten bu devasa sevgisizlik ve tahammülsüzlük deryasında tek kişilik dev kadronla Türkiye’nin “Vicdan Partisi” gibi çalıştın. (Anadolu Kültür’de tanıdığım harika iş arkadaşlarının da hakkını yemeyeyim ama ne demek istediğimi herkes anlıyordur.)
İlk 2010 yılıydı. “Avrupa Kültür Başkenti” diye, en azından müzik konusunda büyük bir fırsat kaçırılırken (“elde var sıfır” sendromu) çoksesli müziğin ne kadar büyük bir barış aracı olduğunu, müzisyenlerin çoğunluğunun aksine, sen kavradın. İlk Ermenistan/Türkiye Gençlik Orkestrası doğduğunda, acıların tek çaresinin birlikte dans etmenin, müzik yapmanın, şarkı söyleyemenin olduğunu biraz olsun gösterebildik sanırım. Büyükada konseri öncesinde (oranın nasıl bir fesat yuvası olduğunu bizim konserle göstermeye başlamışız meğerse!) meydanda sandalyeleri yerleştirmeye yardım edip, sonrasında sahneye çıkıp iki laf ederek kredinin birazını bile alma konusunda çekingenliğin birçok kişiye ders olabilirdi.
Tüm hoşluğuna rağmen “futbol diplomasisi” sonuçta futboldu, kazananı kaybedeni vardı. Herkesin kazandığı müzik diplomasisinde resmi görüşü savunanlar sınıfta kalırken, 2012 Berlin Festivali öncesindeki “resepsiyon krizi”nin çözümü (bilmeyenler için: Ermeni sanatçıların T.C. Büyükelçiliği’ne gelmeleri konusunda her iki tarafın çekinceleri) senin kimseyi incitmeyen yaklaşımınla mümkün olmuştu.
Hani iyi bir iş cezasız kalmaz deriz ya (neden kendi ülkemiz bunu sürekli bize dedirtmek zorunda ki), asıl şimdi gördük iyliğin cezasını. Bizim konserleri bile birileri senin dosyanın bir kenarına not ettiyse hiç şaşmam.
Sur’da, Şırnak’ta insanlara yapılabilenler karşısında sessiz kalan büyük çoğunluğun bu tutuklamayı mümkün kılanların başında geldiğini anlarsak, belki iyi ve doğru olanı yapmanın bu kadar tehlikeli olmadığı bir ülkeye dönüşme konusunda yol alabiliriz.
On tane daha Osman Kavala olan bir ülkede bir Osman Kavala’nın hedef alınması imkânsız olurdu.
Bizi az tanıyan ve bir yerde görenler, bazen kardeş olduğumuzu sanıp, “Konserler nasıl gidiyor” diye sana sorarlar ya... Saç modeli benzerliğimizin ötesinde, bir kardeşliğimiz olduğunu düşündüm hep. (Şimdi de “bak mason bunlar zaten” diyecekler!) Daha çok emlak projelerinin tanıtımında kullanılan bir sözcük, ama seni tanımak bir “ayrıcalık”.
Bir an önce gel de barış konserleri gibi münasebetsizlikleri, yaramazlıkları yapmaya devam edelim. Uslu duranlardan hayır yok.
Sevgilerimle...