Seçim sonuçları halkın koyun olmadığını gösteren ulusal uyanma işaretidir

Herkes bilmiş bir tavırla bu halkla olmaz, bu cehaletle olmaz diyordu. Fakat cehalet kadar önemli bir kalite var: Yüzlerce yıllık bir yaşamın sağladığı bir sağduyu. Bu sağduyunun varlığını gördüğümüz için çok mutlu olmalıyız. Seçimden başarı ile çıkan sağduyulu liderlere teşekkür ediyor, halkın iradesi etrafında kilitlenmelerini beklediğimizi duyuruyorum.

Doğan Kuban/Cumhuriyet

Şimdi en büyük tehlike, bu uyanmayı, seçim sonu oy analizleri, 65 yıldır klişeleşmiş yargılar ve içinde doğup büyüdükleri azgelişmiş toplum algıları içinde, yolundan saptırmak isteyenleri engellemektir. Gazete ve televizyonlar bunlarla dolu.

Türkiye, 1980’den sonraki yıkımdan sonra bocalaya bocalaya, son 13 yılda ülkeyi diktatörlüğün eşiğine getiren bir koyu cehalete teslim olmuştu. Bugün de seçmenlerin %40’ı bunun farkında değil. Bunda da şaşılacak bir durum yok. Öyle olmasaydı zaten bu günlere gelmezdik.

Halkın % 60’ının seçimdeki politik iradesinin odağı, kanımca AKP’yi devirmekten çok, kendisini ülkenin kaderi gibi gösteren RTE’ye karşı sağduyulu, fakat daha çok sezgisel tepki idi. Halk iradesini kanıtladı. Partiler bu akan nehrin kanalları oldular, toplumun %60’nın bu sezgisi ülkeyi uçurumun kenarından uzaklaştırdı.

Cumhuriyetin bütün uygar kazanımlarının 10 yıl içinde yok edildiği bir cehennem yaşadık. Bu yıkımın toplumun eğitim ve öğretimine, ahlakına hatta dinsel kurumlarına getirdiği alışılmamış davranışlar ve kontrollar, adalet mekanizmasını, ordusunu, neredeyse doğal işlevlerinden uzaklaştıran ve onları adeta köleleştiren idari müdahaleler, dış politikasına, kentsel gelişimine, ülkenin doğasına ve genel ekonomik yapısına getirdiği hasarlar düşünülürse, halkın bu tepkisini ilahi bir aydınlanma olarak görmek olasıdır. Kimse, AKP de dahil, bunu beklemiyordu.

BİR MUCİZE DİRENİŞ

Bu mucize direnişi ucuz politik tartışmalara kurban etmek günah olur. Akıl almaz bir ters gidişi durduran bu aydınlık gösterinin yok edilmesini sağlamak için harcanan enerjinin boşa gitmesi, kazanılmış bir savaşın kaybedilmesi demektir. Bugün politik tartışma zamanı değildir. Kanımca, Cumhuriyet tarihinde mücadele Sakarya Savaşı kadar önemlidir. Bu hükümet bir milyon gencin geleceğini imam-hatip okullarıyla yok etmeyi göze alabilen bir öğretim politikasını bir yıl içinde, kimseye sormadan ve bu gençleri nasıl kullanacağını bilmeden gerçekleştiren bir programı uygulamaya koyan bir politikanın yürütücüsüdür.

Halkı harekete getiren AKP=RTE idaresinin, çağdışı, ülkeyi dünyanın diline düşüren diktatoryal eğilimi idi. Halk güdülmek istemediğini kanıtladı. Tehlikeyi savuşturdu ve kendisine inanmayanların da yanıldıklarını gösterdi.

Gerçi %40’ı AKP’ye oy veren halk kesiminin varlığı, aydınlanmış bir toplumun varlığını kabul etmeyi zorlaştırıyor. İçinde yaşadığı karanlığın farkına varmayan 22 milyon insan var. Bu, Türkiye’nin yaşamını tehlikeye sokan bir oran. Çünkü bunların üzerine gelişmiş bir ekonomi inşa edilemez. Bunun 6-7 milyonu bilinçli bir menfaat grubu olsa bile, dünyadan habersiz 15 milyon vatandaşımız var. Onları bilgilendirmemiz, dünyadan haberdar etmemiz gerekiyor. Ülkenin geleceği henüz güvende değil. Eski çarkları çevirmek isteyen milyonlar var.

Cehaletin gelişen ülkeler kategorisindeki ülkelerde suça teşvik eden nedenlerini bilimsel olarak saptamak, istatistiklerini hazırlamak, yeni bir öğretim devrimine girmek gerek. Bu toplum yıllarca politik, psikolojik beyin yıkama yöntemleriyle uyutuldu. Tüketim tutkusu kurbanı yapıldı. Halk fakirleştikçe ülke daha zengin gösterildi. Üniversiteler arttıkça eğitim kalitesi düştü. Bu ortamda cezalanmayan suç sayısı ile, ülke ekonomisi arasındaki ilişkinin ne olduğunu kimse bilmiyor. Çağdaş bir toplumda ekonomik bir araç olan istatistik Türkiye’de güvenilmez oldu.

Kanımca çağdaş yaşamı rayından çıkaran suçların frekansını ölçmek yeni bir bilim dalı gerektiriyor. Çünkü irili ufaklı suç işleyen insanlardan oluşan garip bir toplum olduk. Ekonomi, adalet, eğitim ve sonuçta demokrasi AKP rejiminde tek bir mikrofondan dikte ediliyordu. Seçim sürecinde bütün ülke bunu izledi ve istatistikler bu performansı büyük bir dikkatle saptadılar.

Sevgili okuyucular,

Diktatörlüğe gidişe ‘dur!’ diyen milyonların gerçekleştirdiği sonuç, 1950’den sonraki olanların hesabını sormayı, düşünmeyi ve tartışmayı gerektirmiyor. O zaman olan oldu. Tarihçiler yazsın. Bugünkü Türk halkının bilinçli olarak ulaşabileceği en erken tarih 1990’dan sonra bir yerden başlıyor.

Bunun ağırlığı AKP dönemidir. AKP kendi ayağına kurşun sıka sıka çöktü. Daha da uzun iktidarda kalabilirdi. Çünkü AKP de, aynı cahil toplumun ürünü ve temsilcisi idi. Cesareti de aynı iskeletin kemiği olmaktan kaynaklanıyordu.Türk toplumunun %60’nın bu aydınlık açılımını feda etmek bu toplum partilerinin yapacakları en büyük hata ve günah olur. Bu Kurtuluş Savaşı’nın daha zor bir aşamasıdır. Şimdiye kadar böyle bir fırsat yarım yüzyıldan fazla bir sürede elimize geçmedi.

BU AÇILIMI KİMSE FEDA ETMEMELİ

Bugün yolların açık olması hep açık olacakları anlamına gelmez. Halkın açtığı aydınlık yolda yürümek, yani onun iradesini sürdürmek istiyorsak, son 13 yılın tekerlemeleriyle konuşmamak gerekiyor. Televizyonlarda hâlâ küçük hesaplarla dolu tartışmaların, bilgiç gevezeliklerin, insanın gözünün içine baka baka söylenen yalanların adı, politik yorum. Eski menfaatler, yıkılan yapılara asılı kalmış söylemlerini sürdürmeye çalışıyorlar.

Partilerin başkanları ve üyeleri seçimde gösterdikleri cesaret ve sağduyuyu göstermeye devam etmeliler. Amaç partiler değildir, toplumdur. Millet Meclisi demokratik bir meclise benzesin. Böyle bir meclisi uygarlık gösterisi olarak çok özledik.

Demokrasi karşıtı barikatları yıkalım. Başta seçim olmak üzere, üniversiteyi, iletişimi, adaleti, güvenliği idarenin kölesi olmaktan, kentleri spekülasyondan kurtaralım. Politikacının gaspettiği bilimsel otoriteyi yerine koyalım. Herkes halk için çalışırsa, kendi partisi için de en büyük işi yapmış olacaktır.

Bu arada Kürt sorunu da kendinden çözülecektir. Çünkü HDP Türkiye’nin partisi oldu. Bu, tartışmaların ulusal sınırlar içince yeniden tartışılmasına olanak verecektir. Bundan korkmaya da gerek yok. Kürtler vatandaşsa sayıları oranında partileri olacak. Bu Türklerin de daha bilinçli olmalarını sağlar. Her şey birkaç liderin sağduyusuna bağlı görünüyor. Yeni Kurtuluş Savaşı’nı onlar yönetecek.

Seçimden başarı ile çıkan sağduyulu liderlere teşekkür ediyor, halkın iradesi etrafında kilitlenmelerini beklediğimizi duyuruyorum.