Şebnem Sönmez'in kalemiyle ayrılık

Ayrılık gereklidir!...İnsana nereye ait olduğunu hilafsız gösterir. Ayrılmak, bir bütüne niyetlenip gerçekleştirmişlerin bütünlenmeden terki demektir. Terk, bütünü parçalara böler. Parçalar, zamanın katkılarıyla içerdikleri anlamları artırdıkça bağlar kuvvetlenir; parçaların kendi asıl anlamları değişmeye başlar, gelişmeye yönelir, anlamlar yüklenildikleri yerden öteye geçer, taşınmaz olur belki de.

cumhuriyet.com.tr

Aslında hep aynı yerdeyiz.

Nereden başladıysak hep oradayız, yüklü ya da hafif.

Ait olduğumuz yer tektir.

İnsan yalnız kendisine aittir.

İnançları, arzuları, fikirleri, özledikleri kendisidir; sahip oldukları değil.

Sahip olunanlar dışarıdan gelirler, edinilirler ve kolayca kaybedilebilinir hatta unutulabilinirler.

Ait olmakla sahip olmak arasındaki fark aynı yerde ayrılır yine: İnsanın kendisinde!

Kapsayan kapsanandan kudretlidir.

İnsan yalnız kendine aitse kuvvetlidir, kapsadıklarıyla güzelleyebiliyorsa kendini ve ötesini.

Değil ise bu böyle, yani güzelleyemiyorsak hayatı hükmümüzü kaybetmişizdir kendimize.

İçerdiklerimizin aşkınlığı ile dengemizi yitiriveririz eğer şanslıysak.

Talihsizlikle -yoksa basiretsizlikle mi demeli?- yokoluvermemiz bile mümkündür son nefesimizi tüketmeye daha çok varken.

Ait olmak gereklidir!

Terkedebilmek için.

İnsanın vazgeçebilme gücünü sınar.

Nelere, nasıl ait olduğumuzun hiçbir önemi yok ki!

Öfkemize ait olmamız sevme gücümüze ait olmaktan daha kolay görünür ama hangisinin bizi içine alması gerektiğine karar getirmekle sahibi olduklarımızdan ayrılabiliriz huzur içinde.

Sahip olunanlar dışarıdan gelirler, asla içeriye eremezler.

Onlar sayılabilir olanlardır, gözle görülebilen, tutulabilen, duyu organlarımızın tanımlayabileceği kadar somut ve ömürlü.

Aidiyetimizin unsurları ise zor tanımlanırlar.

Daha çok hissedilir ve yaşanır onlar.

Sevebilme yeteneği gibi, arzu duymak gibi, inanmak gibi, adalet duygusunun hukuka dönüştürülmemiş ham hali gibi.

Her biri ve daha eklenebilecek birçok değer insanın kendinde bulduğu güzelim dünyasının açıklanamaz algılananları değil mi?

İçimize ve dışımıza baktığımızda anlayabileceğimiz kadar kolay, kabulleneceğimiz kadar zor olan da zaten neyi seçeceğimizdir.

Vazgeçebilmek gereklidir.

Kararın karar mı, zarar mı olduğunun yangılı da olabilen algısını gitmeye doğru bir yeteneğe dönüştürebilir.

Seçtikçe vazgeçeriz, vazgeçtikçe de seçeriz.

Yaşamlarına kapsadıklarıyla yol veren insanların sahip oldukları hiçbir şey sayılamaz.

Onlar bir şeylerden mutlaka ayrılmışlardır.

Bir yerlerden, bazı fikirlerden, birilerinden, kendilerinden, egemen olduklarından.

Daha önce tamamlandıklarını düşündüklerinden.

Zamanın eklentilerini özümsemiştir onlar ve tüm itici güçlerini doyurarak inançlarının yönündeki rüzgâra sırtlarını verip yürümektedirler aralıksız.

Neden?

Neden habire çalışır dururlar onlar?

Nedir asıl amaçları ve neden aslolana kenetlendikleri hal içinde önlerindeki her çöpü de temizlemeye didinirler kendilerini daha fazla yorma ve oraya biraz daha sonra ulaşma pahasına?

Kapsayanların gücü olmalı sebep.

Ait olduklarının bilinciyle yaşayan insan mutlu insandır.

İnançlarımız bizleri kapsar ve edimlerimizi de onlar belirler.

Ve hiç kimse eğer bir yere ya da bir şeye ait değilse hiçbir gidiş terk ediş sayılamaz.

Sahibi olduğumuz değerleri, bizlere katkıları tamamlandığında terk etme kuvvetini bulmak zorundayız ki yeni değerlerlerin tanışıklığıyla olgunlaşabilelim; ait olduklarımızın mecburi istikametinde tazelenelim.

Can Yücel diyor ki Bağlanmayacaksın şiirinde;

Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın

Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın

(…)

İlle de bir şeyleri sahipleneceksen

Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.

Düşlerimiz oralarda dolaşır ve bizden ayrılanlar düşlerimizin gezindiği yerlerden geçerler.

Dünyayı gerçek anlamda terk edenler eğer erişmişlerse düşlerine, ait oldukları yerden yükselirken çatıların gökyüzüyle birleştiği yerlere geldiklerinde sanırım hafifleyecektir tüm yükleri ve biraz durup seyredeceklerdir vazgeçtiklerini

Yaşamını incecik nakışlamış, bambaşka yaşamlar inşa etmeye gönüllenmiş, adımlarını temiz tutmuşların yüzü suyu hürmetine soluk aldığımız dünya parçasında, bu dünyanın bize değil bizim ona ait olduğumuzu bir an önce anlasak!..

O zaman rahat bir nefes alacağız hep birlikte.

Güle güle Türkan Saylan!

Aramızdan ayrıldınız.

Sahip olduklarınızı terk ettiniz.

Ait olduklarınıza aitsiniz.

Yaşamımızı çağdaşlaştırmaktan, eğitimimize gönüllü olmaktan vazgeçtiniz.

Biz henüz çatılarla gökyüzü arasına erişemediğimizden yola devam ediyoruz ama gözümüz oralarda merak etmeyin.