Savcının ağzından 12 Eylül adaleti

MUMCU’YA ANLATMIŞTI 12 Eylül darbe günlerinde Ankara 2 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde askeri savcı olarak görev yapan Nurettin Soyer, MHP, TİKP, Dev-Yol ve Gün Sazak cinayeti ile ilgili davalara baktı. Oğlu Tunç Soyer’in CHP İzmir Büyükşehir Belediyesi başkan adayı olması nedeniyle tartışılan Soyer, yıllar önce 12 Eylül’de özellikle MHP davasında yaşadığı güçlükleri Uğur Mumcu’ya da anlatmıştı.

Miyase İlknur

Nurettin Soyer ismini kamuoyu ilk kez 12 Mart döneminde İzmir’e açılan “Nurcular”la ilgili dava nedeniyle duydu. 12 Mart darbesi sonrasında İzmir’de sıkıyönetim savcısı olarak görev yapan Soyer, Nurcular davasında mahkeme heyetini “taraflı” olduğunu öne sürerek reddetmişti. Bu askeri yargı tarihinde ilk kez oluyordu. Soyer’in taraflı bulduğu ve reddini istediği Askeri Yargıç Kaya Alp Kartal’dı. Yıllar sonra Kaya Alp Kartal, Soyer’in karşısına MHP davasında Alparslan Türkeş’in avukatı olarak çıktı. 12 Mart döneminde İzmir’de Soyer’in askeri savcılık yaptığı dönemde İzmir Sıkıyönetim Komutanı Cemal Süer Paşa’ydı. Süer ile hiçbir sorun yaşamayan Soyer, 12 Eylül’de askeri savcı olarak görev yaptığı Ankara’da Sıkıyönetim Komutanı olan Recep Ergun’la ise sürekli didişmek zorunda kalmıştı.

18 gün sonra darbe
Recep Ergun, 26 Ağustos 1980 günü Ankara Sıkıyönetim Komutanı olarak göreve başlamıştı. 18 gün sonra da 12 Eylül darbesi oldu. Darbe sabahı başkentte heyecanlı bir gün yaşanıyordu. Siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin genel merkez ve şubeleri güvenlik güçlerince basılmış didik didik aranıyordu. Sabah saatlerinde Ergun, Ankara Sıkıyönetim Savcısı Nurettin Soyer’i aradığında Soyer, “Bütün savcıları evlerinden çağırttım. Hepsi görevlerinin başına geldi” der. Teşekkürlerini ileten Ergun, “MHP Genel Merkezi’nde silahlar bulunmuş oraya savcı gönderin” talimatını verir. “Hay hay” diyen Soyer şöyle devam eder:
“Oraya hemen savcı gönderirim. Ancak madem savcılar olarak siyasi partilerin merkezlerini aramaya gidiyoruz, diğer siyasi partilerin durumları ne merkezde? Siz Ankara Sıkıyönetim Komutanısınız, ben de savcınızım. Eğer böyle bir arama yapıyorsak bütün partilerde yapmamız gerekir.”
Recep Ergun, Milli Güvenlik Konseyi’nden kendisine diğer siyasi partilerin durumu ile ilgili bir talimat gelmediğini söyleyerek telefonu kapatır.

Her gün sorun...
Nurettin Soyer, Uğur Mumcu’nun “12 Eylül Adaleti” başlıklı dizi yazısında o günlerde yaşadıklarını uzun uzun anlatmıştı. Mumcu’nun “Recep Ergun’la aranızda sorun oldu mu” sorusuna, “Sorun olmadığı gün olmadı ki” yanıtını vermiş ve MHP soruşturmasıyla ilgili olarak şunları anlatmıştı:
“MHP’de silahlar bulunduğunu duyunca ben de savcılar ile MHP’ye gittim. Baktım ki orada bir komando yüzbaşısı arama yapıyor. Askerler kâğıtları yerlere atıyorlar. ‘Aman durun’ dedim. ‘Elinizi sürmeyin, bu kâğıtlar kıymetli olabilir.’ Sonra partide ele geçen dört beş silaha el sürmemelerini söyledim. Kasa ve masaların aranması gerekiyordu. Emniyetten gelen ekibe ‘MHP Yönetim Kurulu’ndan birini bulun, aramaya devam edin’ dedim.

Şifahi emir...
MHP hakkında Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun’un yazılı olarak soruşturma emri vermediğini, bu emrin yazılı olarak verilmesi konusunda kendisini defalarca uyarmasına karşın “Yazılı emri MGK verecek” dediğini Uğur Mumcu’ya anlatan Soyer, sonunda MGK toplantısında bu konuda karar alındığını belirterek ayrıntıları şöyle anlatıyordu:
“Bizim Usul Kanunumuza göre şifahi emir verildiği zaman soruşturmaya başlanırdı. Biz şifahi emirle o gün soruşturmaya başladık. Eylülün 13’üydü. Bu işle görevli savcı yardımcısı arkadaşlar şu öneride bulundular. ‘Biz bu soruşturmaya devam ediyoruz. Ancak şifahi emirle bu iş yürüyor. Bu parti merkezi, üç sene, beş sene sonra ‘siz hangi emre dayanarak bu işe kalkıştınız’ diye sorarlar. Lütfen komutandan bir emir alın, biz de rahat çalışalım.’ Savcı yardımcısı arkadaşlara yerden göğe kadar hak verdim. Usul Kanunu elverişli olmasına rağmen, endişelerini gidermek amacıyla ‘Usul Kanunu açık’ dedim.

Ergun’a yazı yazıldı
‘Ağabey yarın biz böyle bir emir vermedik derlerse ne yaparız? Bu olacak iş değil... Üç gün sonra, 10 gün sonra bize bu konuda ‘yanlış yaptınız’ diyebilirler.’ Onlara hak verdim. ‘Peki’ dedim. Ayın 14’ünde Komutan Recep Ergun’a MHP hakkında yazılı soruşturma emri vermesi için yazı yazdık. ‘Şifahi emirlerinizle başlatılan soruşturmada gözetim altına alınması gerekli kişiler bulunmaktadır. Bu bakımdan yazılı emir ile soruşturmanın sağlanmasını arz ederim.’
Recep Ergun’dan cevap yok. Adli müşavirine sordum. ‘Bu iş Konsey’e sorulacak’ dedi. Bir hafta sonra ikinci yazıyı yazdım. adli müşavir yine, ‘Bu işi Konsey yaptı, kararı da Konsey verecek’ dedi. Komutan bana bu yüzden cevap vermiyormuş. Niye vermiyor? Tabancaları gördü. Silahları gördü. Belgeler hakkında geldi bizlerden bilgi aldı. Bütün savcılık bilir bunları?”

Emir nasıl verildi?
Mumcu, “MHP ve MSP hakkındaki soruşturma emri nasıl vermiştir” diye soruyor Soyer’e. Bu soruya Soyer’in yanıtı şöyle:
“Adli Müşavir telefon etti. Konu Konsey’in gündemine alınmış. Komutanla birlikte beni de toplantıya bekliyorlarmış. Konseye Ergun ile birlikte gittik. Ben bir bavula özel belgeleri koydum. Alıp götürdüm. Konseyde Evren Paşa ve öteki üyeler hazırdı. Kenan Evren gündemi açtı ve sözü Recep Ergun’a verdi. O da ‘Bilgileri savcı verecek’ deyip pası bana attı. Ben suç unsuru belgeleri masanın üstüne koydum ve anlatmaya başladım. Evren, soruşturma yapılması için oylama yaptı. Konsey üyeleri, soruşturma yapılması yönünde oy kullandı. Ben atıldım. ‘Siz soruşturma yapın diyorsunuz ama benim tutanağım yok. Bana yazılı soruşturma emri verilmedi. Evren, ‘Verilecekti yazılı soruşturma emri’ dedi. Ben bu oylamanın yasadaki soruşturma emrinin yerine geçemeyeceğini sadece bir izin anlamına geleceğini söyledim. ‘Yasalara göre Siyasi Partiler hakkında soruşturmalar savcılıkça yapılır. Görevli mahkeme de Anayasa Mahkemesi’dir. Oylamanın bir yasal dayanağı yok. Ancak kanun çıkarırsanız olur’ dedim. Evren, ‘Peki kanun çıkacak’ dedi. Bunun üzerine ‘İlgili şahısları sorgulamam gerekir her şeyden evvel’ dedim. ‘Tamam’ dedi, ‘Onları da getireceğiz.’

Bana sivil savcı verin, aramalar savcı denetiminde olsun. Askeri tim dışında ayrıca bir polis timi de verirseniz MHP’deki soruşturmaları hızlandırırım” deyince ‘nereden bulacağız sana sivil savcı’ diye sordular. ‘Şu anda yasal dayanak yok bunun için... Yasa çıkaracaksınız’ dedim. ‘Tamam, bir gün içinde yaparız’ dediler.”

Sivil savcı verildi
Soyer’in istediği kanun çıkar ve emrine 20-25 sivil savcı da verilir. O sivil savcılarla birlikte altı askeri savcıyı da MHP soruşturması için görevlendirir. 3 Ekim’e kadar soruşturma yapacak duruma gelirler. ‘MHP sanıklarını 3 Ekim’e kadar 1 gün gözetimde kalmadan doğrudan savcılığa getirdiler ve ben bu sanıkları doğrudan mahkemeye çıkardım” diyen Soyer şöyle devam ediyordu:
“Halbuki DİSK davasında böyle olmadı. Sanıklar üç ay gözetimde tutuldular. Üç ay gözetimin uzaması için yasa çıkardılar. MHP sanıklarını bir an önce mahkemeye çıkarmak için gece 12’lere kadar çalıştık. Mahkeme ne derse o olur. Nitekim mahkeme MSP’lileri serbest bıraktı. Biz MHP soruşturmasını 6 ayda hazırladık. Mahkeme kararını 5.5 yılda verdi.”

Sol örgütlerde acelecilik...
Soyer, MSP ve MHP hakkında soruşturmalar için yazılı emir vermeyen Sıkıyönetim Komutanı’nın sol örgütler için her gün yazılı emir gönderdiğini de açıklıyordu.
“Sol örgütler hakkında her gün yazılı emir veriyordu. Biz sağ ya da sol örgüt demeden işimize devam ediyorduk. Ama komutan sağ örgütler hakkında soruşturma yapmamızı pek benimsememişti. Bir gün sağ örgütlerden bir grup, çok sayıda silah ve patlayıcılarla yakalanmıştı. Recep Ergun’a bunu haber verdiğimde ‘Boş ver sen onları, Kızılay’da solcular pankart asmış onlara asıl bak sen’ demişti. ‘Ama efendim bu silahlar belki çok sayıda faili meçhul cinayeti aydınlatacak’ diye itaraz ettiğimde yine umursamaz bir şekilde, ‘pankart olayı daha önemli’ demişti.’

Ertuğrul Günay...
Tutuklu CHP milletvekili Ertuğrul Günay’ın tahliye haberi duyulduğunda da Recep Ergun’un çok sinirlendiğini ve tatilde olmasına karşın kendisini arayarak bu durumu sorduğunu anlatan Soyer, “Ergun, savcının tahliye istemine katıldığını belirterek benden hesap soruyordu. Ben de ‘Savcı tahliye etmez mahkeme eder’ dedim. Eğer savcı tahliye isteminde bulunmuşsa hukuki bir gerekçesi olduğunu söyledim. Ergun benden Günay’ın tahliyesini isteyen savcının adını ısrarla soruyordu. Öğrendik ki, savcı Günay’ın zaten hakkında istenen cezadan fazla içeride kaldığı gerekçesiyle tahliye isteminde bulunmuştu.”
Soyer, 12 Eylül döneminde Gün Sazak cinayetini de çözmüştü. MHP milletvekili Sazak’ın öldürülmesine karışanlardan birini sorgulayarak cinayeti aydınlatan Soyer, Ergun’la didişmesinin sonunda apar topar İzmir’e tayin edildi.

ERGUN, ECEVİT’İ TUTUKLAMAK İSTİYOR

12 Eylül darbe döneminde Ankara 2 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde savcılık yapan Nurettin Soyer, Bahçelievler Katliamı sanığı Haluk Kırcı ile yabancı basına demeç verdiği iddiasıyla CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’i de sorgulayan savcıydı. Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun, Ecevit’in tutuklanmasına kafayı takmış ama elde yeterli delil yok. Soyer, bu konuda Ergun’la yaşadığı didişmeyi de şöyle aktarıyor:

“Ecevit Danimarkalı bir gazeteciye beyanat vermiş. Sıkıyönetim Komutanlığı Ecevit’i gözlem altına almış. Ecevit’i sorguya aldığımızda, ‘Ben böyle bir beyanat vermedim’ dedi. Gazetecinin iddiası dışında elde bir belge yok. Ecevit’i ertesi gün mahkemeye çıkaracağımı ve mahkemenin de delil yokluğundan serbest bırakacağını Recep Ergun’a söyledim. Genelkurmay 2. Başkanı Necdet Öztorun aradı. ‘Elde belge yoksa gözetim süresini uzatın. Ben belge bulacağım’ dedi. Belge olarak da Avrupalı bir gazeteciye yazdığı mektubu gönderdi. Ama bu mektupta da suç unsuru olacak bir şey görmedik. Sonuçta 2 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi takipsizlik kararı verdi ve Ecevit tahliye oldu.
Sıkıyönetim Komutanlığı tahliye kararına itiraz etti. Dosya 3 No’lu mahkemeye gitti. Mahkeme hâkimi Ali Hüner. Davanın görüleceği gün Sıkıyönetim Komutanı’nın odasından çıkarken görüldü. Az sonra Ecevit’in tutuklandığı haberi geldi. Ecevit’i tahliye eden önceki hâkim de o gün Kıbrıs’a tayin edildi. Ecevit 1 ay tutuklu kaldıktan sonra Danimarkalı gazeteci bulunarak konsolosluk aracılığıyla ifadesi alındı. Danimarkalı gazeteci ifadesinde ‘Ben Ankara’ya geldim ama Ecevit’ten beyanat almadım. Ankara’da gazeteci arkadaşlardan duyduklarımı Ecevit’e mal ederek gazetede yayımlattım” diyordu. Sonunda Ecevit yeniden tahliye oldu.”