‘Savaşın yüceltilmesi kötülüktür’
Polonya Bilimler Akademisi’nin Lauriston Sokağı’ndaki merkezindeyapılan toplantıya pek çok ülkeden şair ve bilim insanı katıldı.
Emrah KolukısaAtaol Behramoğlu ile Avrupa Bilim Sanat ve Edebiyat Akademisi’ne üyeliği vesilesiyle bir söyleşi yaptık.
-Üyeliğine kabul edildiğiniz Avrupa Bilim Sanat ve Edebiyat Akademisi’nin önemini bir de sizden dinleyelim..
Doğrusunu söylemek gerekirse üyelik öncesinde bu kuruluş hakkında fazla bir bilgi sahibi değildim. Romanya’daki şiir festivali sırasında tanıştığımız Ukraynalı genç şair ve yazar, bu kuruluşun yöneticilerinden Prof. Dymitro Tchustiak benim üyeliğimi teklif edeceğini söyledikten sonra internet üzerinden edindiğim bilgilere göre Avrupa Bilim Sanat ve Edebiyat Akademisi (L’Académie Européenne Des Sciences, Des Artes et Lettres) 5 Mayıs 1980’de Paris’te kurulmuş ve kuruluşu UNESCO tarafından benimsenip desteklenmiş. Amaç, bütün Avrupa ülkelerinde, bu ülkelerin bilim, sanat, edebiyat alanındaki yaratıcılarının birbirlerinin çalışmalarından haberdar olacağı toplantılar, paneller düzenlemek ve bu ülkeler arasında en geniş anlamda bilimsel bir ağ oluşturmak, aynı zamanda da “üyelerinin moral ve entelektüel niteliğiyle dünya barışına katkıda bulunmak” olarak açıklanıyor.
-Nasıl bir tören oldu, biz konuşmanızdan kısa bir bölüm verdik ama başka neler söylediniz?
Pek çok ülkeden şair ve bilim insanının katıldığı toplantı, Polonya Bilimler Akademisi’nin Lauriston Sokağı’ndaki merkezinde, Londra Imperial College öğretim üyesi Prof. J.P.Connerade’ın “Avrupa Araştırmasının Enerjileri Nasıl Serbest Bırakılır?” başlıklı uzun konuşmasıyla başladı. Mükmmel bir Fransızca ve zaman zaman İngilizce özetlemelerle süren konuşmada benim en çok ilgimi çeken ve zaten ilgi alanımda olan konulardan biri şiir, felsefe, matematik arasındaki ilişkilerdi. Çeşitli ülkelerden katılımcı şairler bu vesile ile hazırlanmış Fransızca bir seçkideki şiirlerini kendi dillerinde okudular. Bu şairlerden biri de bendim. Fakat belli ki üyelik konusuyla birlikte bir sunum ve tören için beni sona doğru sahneye çağırdılar. Ben “Bebeklerin Ulusu Yok” adlı şiirimin Fransızca çevirsini okumayı yeğledim ve konuşmamda da kısa teşekkür sözlerinden sonra bizde basında ve sosyal medyada çokça yer alan sözlerimi söyledim: “Kararınızdan onur duyuyorum. Fakat ülkemde adaletsizlikler ve dünyada savaş sona ermedikçe mutlu olmamı beklemeyin”. Nitekim tam da o gün, TTB yöneticileri sudan gerekçeler, fakat çok ağır suçlamalarla gözaltına alınmışlardı.
-Akademi üyeliği ne gibi sorumluluklar ya da görevler yüklüyor omzunuza?
O akşamki yemekte, Akademi kuruluşunun “fikir anne”si ve daimi genel sekreteri Nicole Lemaire d’Agaggio’nun, yalnız başına oturmakta olduğu bir sırada yanına gittim ve kendisiyle epeyce uzun bir sohbetimiz oldu... Edindiğim izlenim, UNESCO desteğine rağmen bu kuruluşun maddi sıkıntı içinde olduğu idi. Nitekim yemek paralarını da katılımcılar olarak biz ödemiştik. Kendisine, yayın, tanıtım, Türkiye’de de toplantılar düzenlenmesi konusunda elden gelen her destekte bulunacağımı ve özellikle de Akademi üyeliği için çok değerli genç bilim-sanat- edebiyat insanlarımızdan önerilerde bulunabileceğimi söyledim. Memnuniyetle karşıladı.
-Bu arada son kitabınız Ne Çok Hain de raflardaki yerini aldı. İçinde “Gezi Onurumuzdur” başlıklı bir şiiriniz de var. Savaş rüzgârlarının bu denli estiği günlerde Gezi ne söylüyor bizlere?
Savaşın yüceltilmesi eninde sonunda ölmenin ve öldürmenin yüceltilmesi anlamına gelir. Bu da kendine, insanlığa, varoluşa karşı bir nefret suçudur. Savaş zorunluysa yapılır... Fakat yüceltilmesi bence anlamsızdır, kötülüktür. Son kitabım son yıllarda köşe yazısı yerine yayımladığım şiirlerden oluşuyor. Herkes kendi payına düşeni alacaktır. 6 Ocak’ta Caddebostan Kültür Merkezi’ndeki büyük buluşmada “Gezi Onurumuzdur” başlıklı şiirimin Berkin Elvan ve Ali İsmail’in sevgili anneleri Gülsüm Elvan ve Emel Korkmaz tarafından okunmaları ise hayatımın en büyük onurlarındandır.