Savaşın bitkin insanları
Cannes Film Festivali’nin Un Certain Regard bölümünde en iyi yönetmen ödülünü alan, Rusya’nın Oscar adayı, 28 yaşındaki Kantemir Balagov’un Beanpole’u (Uzun Kız/ 2019) 2. Dünya Savaşı’nın ardından Leningrad’da yaşama tutunmaya çalışan insanların portresini, İya ile Maşa’nın karmaşık ilişkisini anlatıyor.
Aslı SelçukAleksandr Sokurov’un öğrencisi Kantemir Balagov, ilk filmi Closness ile 2017 Cannes Film Festivali’nin Un Certain Regard (Belirli Bir Bakış) bölümünde Fipresci (Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Federasyonu) ödülünü almıştı, ikinci uzun metrajı Beanpole (Uzun Kız/ 2019) ile yine Belirli Bir Bakış bölümünde bu kez en iyi yönetmen seçildi. Balagov, Svetlana Alexievich’in The Unwomanly Face of War : An Oral History of Women in WWII kitabından çok etkilenmiş, 2.Dünya Savaşı’ndaki kadınların öykülerini anlatan az film olduğunu düşünerek romanı sinemaya uyarlamaya karar vermiş.
1945 Leningrad. Savaştan yeni çıkmış kentteki insanların yaşama tutunma çabaları farklı farklıdır. Kent hastanesinde hemşirelik yapan İya (Viktoria Miroshnichenko) aynı zamanda arkadaşı Maşa’nın (Vasilisa Perelygina) oğlu Paşka’ya da (Timofey Glazkov) bakmaktadır. Kocası ölen Maşa oğlu Paşka’yı İya’ya emanet etmiştir. İya ile Maşa cephede uçaksavarcı olarak görev almışlar, sarsıntı sendromundan ötürü çürüğe çıkan İya geri dönmüştür. İya tıpkı kendisi gibi fiziksel ve psikolojik sarsıntı geçiren askerleri tedavi etmektedir. Keskin nişancı Stepan’ın (Konstantin Balakirev) durumu ağırdır. Ziyarete gelen karısı Tanya’dan evden çıkarıldıklarını, üç çocuğundan birinin öldüğünü öğrenir. Artık bütün bir insan olmadığını öğrenen ve yorulduğunu söyleyen Stepan, birim şefi Nikolay’a (Andrei Bykov) ölmek istediğini söyler. Acı çekmek Istemiyordur, yeterince acı çekmiştir. Nikolay, savaşta karısını ve çocuğunu yitirmiştir. Hastanedeki askerler küçük Paşka’ya çeşitli hayvanların taklidini yaparlar. Paşka’nın köpek gibi ses çıkarmasını isterler. Paşka hiç köpek görmemiştir, çünkü köpeklerin hepsi açlıktan ötürü insanlar tarafından yenmiştir.
Leningrad’da hayatta kalmayı başaran insanlar açtırlar, mutsuzdurlar, umutsuzdurlar. Kimileri tıka basa dolu tramvayların altına atarlar kendilerini. Kimileri yaşama tutunmak için cepheye gidip lojistik müdürünün karısı olurlar, tıpkı Maşa gibi. Cephede kalan Maşa yaşamda kalmayı başarmıştır ama karnına şarapnel yarası alınca İya’nın yanına döner. Bu iki arkadaş arasında çok karmaşık bir ilişki vardır. Hem birbirlerini yiyip bitirirler hem de birbirlerinden beslenirler. Bu zehirli bağımlılıkta sınırlarını test ederler, yalnızlıklarının ağırlığını paylaşırlar.
İki yaralı kadına odaklı dramda, kişisel, psikolojik, fiziksel, tinsel zayiatları, kayıpları izleriz. Maşa, kişisel ve ulusal travmalarla savaşır, mucizeler olmasını ister. Terzi kadının diktiği yeşil elbise ona kadınlığını yeniden duyumsatır. Görüntülerin rengi yeşil, kırmızı ve sarı tondadırlar. Yeşil doğurganlığı simgeler. Maşa’nın yeşil elbiseyle etrafında dönme sahnesi etkileyicidir. İya, çocuk doğurarak Maşa’nın efendisi olmak ister. Yaşamlarına kısa bir süre giren Nikolay ile Saşa (İgor Shirokov) onlara yetmiyecektir.
Kantemir Balagov, savaşın dehşetini, geride bıraktığı manevi, maddi zayiatı, mutsuzluğu, umutsuzluğu, umudu, yalnızlığı, bağımlılığı, acıyı, yorgunluğu, gerçek sevgiyi, nefreti, özgün, etkileyici bir anlatımla irdeler.