‘SATMA’larla Kalamış’ta bir huzur

Bedri Rahmi Eyüboğlu, ressam, şair, öğretmen. Eşi Romen asıllı Eren Eyüboğlu da ressam. Nişantaşı’nda Galeri Selvin’de yeni açılan sergiyle gündeme gelen sanatçıların koleksiyoner dostlarına verilen özel bir yemekte torunu Rahmi Eyüboğlu ve sanat tarihçi Ömer Faruk Şerifoğlu’nun anlattıklarından aklımı kurcalayan bir konu var: Türk resim sanatının en önemli isimlerinden olan bu çiftin yaşadıkları Kalamış’taki ev neden müze olamıyor?

Yazgülü Aldoğan

Fransa’da, İspanya’da birçok sanatçının müze evini gezdim. Dali’nin Barselona yakınlarındaki deniz kıyısındaki köy evini, hem de karısına armağan olarak yaptırdığı şatosunu büyük bir ilgiyle geziyor kuyruk olmuş ziyaretçiler, Picasso’nun evi de sadece adıyla bile ziyaretçi topluyor. Keza Fransa’da da başta Rodin’in evi bütün büyük sanatçıların yaşadıkları yerler bugün müze haline getirilmiş, aile koleksiyonu eserler orada sergileniyor. 

Sanatçıların şöyle bir kaderi vardır: Sanat yaşamlarının ilk yılları yokluk içinde geçer, tanınana kadar eserlerini kimse satın almaz, hatta yemek yemek için peçeteye resim yapıp satan mı istersiniz, hastalanan mı, ünlü LA BOHEME opera balesi de bu hayatları anlatır. 

Parasız, pulsuz, sanatlarını yaparken kendilerini de kabul ettirme çabası içindediler. Şanslı olanlar yaşarken görür semeresini, tanınırlar, eserleri satılır, bazıları büyük para ve üne kavuşur, atölyeleri genç sanatçılara okul olur, onları da çalıştırır, ürettikçe üretirler. Servet kazanır, sonunda zengin ölürler. 

Bedri Rahmi de çok üretmiş bir sanatçı. Güzel Sanatlar Akademisi’nden en yüksek puanla mezun olmak için hırs yapmış. İkinci olduğu çalışmasını geri çekmiş, başka bir iş yapmış: Hamam ve onunla 100 puanla birinci olarak mezun olmuş, diplomasında da İbrahim Çallı’nın imzasıyla! Hamam bu serginin de en değerli, en yüksek ücretli tablosu. Bedri Rahmi de hayatta ama hasta, hastalığının seyrini de bilmiyor, eserleri iyi bir fiyata satılmaya başlayınca “Ölümüm yaklaştı galiba?” diye dalga geçmiş kaderle. 

BABAMI SATAMAZDIM!

Bugün sergide ilk kez gün yüzüne çıkmış eserlerden bazıları hâlâ satılık değil, aile koleksiyonunda ama bu sergide herkesin görmesini istemiş aile. Bunlardan biri Eren Eyüboğlu’nun oğlu Mehmet Rahmi Eyüboğlu portresi. “Niye satılık değil”in yanıtını torun Rahmi yanıtlıyor: “Babamı satamazdım!” Espri bir yana satılık olmayan başka önemli eserler de var, mesela “Adalardan bir yar gelir bizlere!” Yine niye diye soruyoruz tabii. 

Bunun yanıtı da ilki kadar esprili. Rahmi Eyüboğlu, tablonun arkasını çeviriyor. Üzerinde koskocaman bir yazı: “SATMA!” Dede ve babaanne, kocaman not düşmüşler çocuklarına satılmasını istemedikleri işler için: SATMA! Çünkü onlar da ömürlerinin sonuna kadar yaşadıkları Kalamış’taki evlerinin müze olmasını ve eserlerinin sattırmadıklarının burada sergilenmesini çok istemişler. Miras bıraktıkları resim ve sanat eserlerinin zamanla satılacağını elbette biliyorlar ama böyle bir özel müze talepleri de var. Ne ki gerçekleştirmesi de kolay değil. AKP iktidarının ilk döneminde Kültür Bakanı yapılan ve sanata ve kültüre verdiği değerle dikkati çeken Ertuğrul Günay’ın Sagalassos’u tanıtmak ve Demre Müzesi gibi çok üretken çalışmaları olmuştu. 

Kendisiyle bu konuda da görüşülmüş ama biz destek de köstek de olmayız cevabı dışında bir aşama kaydedilememiş, tıpkı daha sonra dönemin Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’le olduğu gibi. Halbuki o kadar da zor değil, binanın mülkiyeti zaten ailede. 

Bir bina restore edilip müzeye dönüştürülecek. Bahçesi de varmış, orada açılacak bir müze kafe bile gelir getirir, ressamın taş baskılarından hediyelik eşyalar satılır. Ziyaretçisi de çok olur. Ayrıca şu an boş duran binanın içi de duyduğum kadarıyla henüz tam olarak değerlendirilmemiş eserlerle doluymuş. Günde 18 saat çalışan, yazan, boyayan, üreten bir sanat insanı Bedri Rahmi! Niye olmaz, niye yapılmaz, biz sanatçının değerini yaşarken bilmeyiz, öldükten sonra bilmeyiz, niye ki?