Şarlo 128 yaşında

Dünya sinema tarihinin efsane adı Charles Chaplin 16 Nisan’da İsviçre Corsier-sur-Vevey’deki malikanesinde 128. yaşını kutladı. 662 hayranı Şarlo kılığına girerek benzersiz yaratıcıya saygıda bulundu.

Aslı Selçuk

Charles Spencer Chaplin, 16 Nisan 1889’da Güney Londra’nın Charles Dickens’ın romanlarının baş konusu olan yoksul kenar mahallelerinin birinde müzikhol şarkıcısı Hannah ile müzikhol oyuncusu Charles Chaplin’in çocuğu olarak dünyaya geldi. 25 Aralık 1977’de Corsier-sur-Vevey’deki de 25 yıl yaşadığı Manoir de Ban adlı malikanesinde uykusunda yaşamını yitirdi.

 Şarlo’nun kişiliği çok zengin ve çok değişik unsurların bileşimidir. Annesiyle babası bir yaşındayken ayrılınca annesi Hannah’la kalan Charlie her gece sahnenin arkasında uyur annesini beklerdi. Beş yaşındayken acı bir deneyim yaşadı: Sahneye çıkıp sesi çatallaşan annesine yardım etti. Bu hüzünlü olaydan sonra annesinin sahne yaşamı sona erdi.

 

Babalarını içki yüzünden yitiren (1894) Charlie’yle üvey kardeşi Sydney, Londra sokaklarında dans edip para toplayarak annelerine baktılar. Anneleri hastanedeyken iki kardeş öksüzler yurduna (Lambeth Çalışma Evi) gönderildi. Annesi Hannah’ın tanıdıklarının desteğiyle Charlie değişik oyunlarda çocuk rollerine çıktı.

1913’te Charlie, Fred Karno topluluğuyla ABD’ine gidince ilk filmi Making a Living ve Kid Auto Races in Venice’te (1914) bol pantalonlu, melon şapkalı, büyük ayakkabılı, bastonlu Şarlo tiplemesini yarattı. Kısa filmlerini kendisi yazıp yönetti. Yıldızı giderek parladı. Filmleri kısa, komik ve yalındı.

 

 

 

The Immigrant (Şarlo Göçmen /1917), The Kid (Şarlo Yumurcak /1921)  gibi sessiz sinemanın ölümsüz klasiklerini gerçekleştirdi. Şarlo Göçmen’de komediyle hüznü, Amerika’yı tedirgin eden bir konuyu, yoksul insanların Avrupa’dan göçünü insancıl bir bakışla yansıttı. 1. Dünya Savaşı’nda filmleri tüm dünyayı dolaştı. Shoulder Arms (Şarlo Asker /1918) bir savaş pardoisiydi. 1919’da kurduğu United Artists için çektiği Gold Rush’ta (Altına Hücum) 1846’da kardan ötürü dağda yoksun kalan göçmenlerin açlıktan ayakkabılarını, hayvanlarını, ölen arkadaşlarını yemelerini anlattı. Çocukluğunda amansız bir yoksulluk yaşayan Şarlo, açlığı vurucu bir komedi öğesi olarak kullandı. Şair Elie Faure “Şarlo insanları açlık konusunda bile güldürebilen tek adamdır” demişti.


Aykırı düşünceleri pantomimle aktarma yeteneği vardı. Yarattığı makyajı, giysisi onu soyut ve evrensel bir figür yaptı. Bedeni herkesin tanıdığı bir form oldu. Nesnelere can verebiliyor, bir nesneyi bambaşka bir şeye dönüştürüyordu. 28 yaşında milyoner, dünyanın en ünlü adamı oldu. 1918’de ABD savaşa girince halka özgürlük tahvili sattı, bu bir yıldızın gücünün ilk kanıtıydı. Büyük ününe karşın hümanist yaklaşımını korudu.

 

Otuzlarda Amerika’yı kıstıran ekonomik bunalım, işsizlik, yoksulluk, Yahudi düşmanlığı gibi sorunları deşti. Modern Times’ta (Modern Zamanlar/ 1936) kapitalizmin ezici baskısını, insanın robotlaştırılmasını eleştirdi. Film marksist kavrama dayanıyor, insanın kendine ve emeğine
yabancılaşmasını tartışıyordu. Kırklarda Hitler’i, Mussolini’yi, Yahudileri taşlamak yürek isteyen bir işti. The Great Dictator’ın (Şarlo Diktatör /1940) yapımcılığını üstlendi. Hitler dünyayı kasıp kavururken o da filmini çekti. Nazilerin şiddetini, gaddarlığını olduğunca sergiledi. Finalde izleyicinin karşısına Charles Chaplin olarak çıktı. Ne Yahudi berberdi ne de Adenoid Hynkel’di. Büyük yaratıcı faşizme, nazizme karşı komediyle karşı durdu. Totalitarizme kendi silahlarıyla saldırmaktansa rakipsiz olduğu komediyle saldırdı.


Büyük Diktatör’le sessiz dönemden sesli döneme geçiş yaptı. Monsieur Verdoux’da (Bay Verdoux/ 1947) kapitalizmi, burjuva toplumunu eleştirdi. Şarlo görüntüsünden çıktı, kadın kasabı Landru’dan esinlenerek yeni bir tip çizdi.

 

1940’ların sonunda 1950’lerin başında Amerika ilk yıllarında idealize ettiği Şarlo’ya sırtını döndü. Amerikan Aleyhtarı Faaliyetler Komisyonu onu üst üste komünist olmakla suçladı. McCarthy komisyonunun neden Amerikan yurttaşı olmadınız sorusunu Şarlo “Ben dünya vatandaşıyım, ulusçu değilim, ulusçuluk savaşları kışkırtır” diye yanıtladı. Annesi başta olmak üzere tüm kadınlara adadığı, hem sevdiği hem nefret ettiği Londra’yı betimlediği Limelight’ın (Sahne Işıkları /1952) ilk gösterimini Londra’da yapan Şarlo ABD’ine dönmek için göçmen vizesi alması gerektiğini öğrenince İsviçre’ye yerleşti.

 

Şarlo insanların yüreklerine seslendi, hep erke meydan okudu, dehasıyla kendi zamanının sevinçlerini, acılarını yetkinlikle anlattı. Büyük bir görsellik, zamanlama ustasıydı. Öylesine ustalaşmıştı ki her yaptığı doğal görünür, filmlerine koşulsuz gidilirdi. Sinemanın gelmiş geçmiş en büyük dahisiydi.