Şanghay Beşlisi ve Türkiye
cumhuriyet.com.trBaşbakan Erdoğan, geçenlerde bir televizyon programında Türkiye’nin Şanghay Beşlisi’ne katılma olasılığından söz etti. Başbakanımız Rus Devlet Başkanı Putin’e, şaka yollu, “Bizi Şanghay Beşlisi’ne dahil edin, bizde AB’yi gözden çıkaralım” dediğini anlattı. Tabii bunun dikkatlice araştırılıp alternatifler hazırlandıktan sonra yapılması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Başbakan’ın kamuoyumuzun o ana kadar pek farkında olmadığı bir kuruluşa Türkiye’nin üye olabilmek olasılığını açığa vuran bu strateji ve politika değişikliği konusu gündemimize oturmakta gecikmedi. Şanghay Beşlisi, 1996 yılında Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın aralarındaki sınır sorunlarını çözmek amacı ile bir araya gelmeleriyle vücut bulmuştur. Grubun üye sayısı Özbekistan’ın katılımı ile 6’ya çıkmıştır.
NATO karşıtı bir kuruluş
2002 yılındaki St. Petersburg toplantısında Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) amaç ve ilkeleri, yapısı ve işleyiş tarzı bir ana belgede bir araya getirildi. ŞİÖ bildiri ve beyanlarında, terörizm, aşırı dincilik ve ayrımcılıkla mücadele olarak sıralanan hedeflerin ve bölgesel güvenliği sağlamak, ekonomik ve kültürel işbirliğini geliştirmek ilkelerinin AB ve OSCE’ninkilerle aynı olduğu belirtilmekte ve örgütün hiçbir ülke veya kuruluşa karşı olmadığı özellikle vurgulanmaktadır. Bununla birlikte, örgütün NATO karşıtı bir kuruluş olduğu, ana hedefinin ise ABD ve Batı’nın Asya’daki varlığına karşı çıkmak, buradaki bölge dışı güçlerin kıtadan uzaklaştırılmasını sağlamak olduğu bilinmektedir.
Rusya’nın örgütten asıl beklentileri güvenlikle ilgilidir. Çin’in örgüte yaklaşımı ise daha çok ekonomik amaçlıdır. Çin bölgedeki iletişim, ulaşım yolları ve enerji taşıma hatlarının geliştirilmesini ön planda tutmaktadır. Müslüman-Türk kökenli nüfus çoğunlukta olduğu, kazanmaya muhtaç ve alternatifsiz 4 ülkenin örgüt içindeki rolleri ikinci derece olmaktan öteye geçmemektedir.
Aralarındaki geçmişten beri süregelen çıkar ve yaklaşım farklılıklarına rağmen Rusya ve Çin’i örgüt içinde tutan faktör, ABD’nin Irak ve Afganistan’dan sonra şimdi de İran ve Suriye’ye müdahalelerinin yarattığı endişedir. Başbakanımızın örgüte katılma konusundaki sözlerinin arkasındaki niyetin çok iyi okunması gerektiğine inanılmaktadır. Bir kere, “latife yapmak”, uluslararası politikada pek sık başvurulan bir metot değildir. Bunu Başbakanımızın tasa etmediğini biliyorum ama her şakanın altında bir gerçek olduğu söylemi bilhassa diplomaside geçerlidir.
İkincisi, ŞİÖ’nün Batı’daki karşıtı AB değil, NATO’dur. İki karşıt güvenlik örgütüne üye olunamayacağına göre, Türkiye’nin ŞİÖ’ye gitmesi için NATO’dan çıkması gerekir. Böyle bir davranışın Türkiye’ye ne kazandıracağı bir yana, yaratacağı büyük depreme dünya stratejik dengelerinin dayanamayacağını ve bunun bilinci içindeki süper güçlerin buna kesinlikle izin vermeyeceğini düşünmek zor değildir.
Gerçekleştirme şansı yok
Başbakanımızın gerçekleştirme şansı olmayan bu niyet beyanının NATO veya AB üyeliğimizi etkileyecek bir baskı yaratması da beklenmemelidir. Başbakanımızın ŞİÖ ile ortak değerlerimiz olduğu yolundaki beyanları da dikkat çekicidir. ŞİÖ ülkelerinin ortak değerleri diktatörlük, baskı yöntemleri, insan hakları ve demokrasi ihlalleridir ki kastedilen elbette bu değildir. Hasletlerini paylaştırdığımız 4 Müslüman ve Türk kökenli ülkenin örgütle hiçbir ağırlığı bulunmamaktadır. Bu kardeş ülkelerle zaten başka kuruluş ve yollardan işbirliği girişimlerimiz maalesef istenilen düzeyde olamamıştır. Ayrıca örgüt aşırı dinciliği mücadele edilecek bir hedef olarak belirlerken Çeçenistan ve Doğu Türkmenistan’ın Müslüman halkının faaliyetlerini, Afganistan ve Pakistan’daki durumun kendi topraklarına taşıması olasılığını göz önünde tutmuş olmalarını da dikkatlerinden kaçırmamak gerekir.
Başbakanımızın yukarıda sıralanan gerçeklerin tümünün farkında olduğundan şüphem bulunmamaktadır. Nitekim, böyle bir beyanda bulunmuşken bunun bir yanlış anlama ile Türk kamuoyunda ve Batı’da da yaratacağı infiali dikkate alarak sözlerinin bir şaka olduğunu vurgulaması, NATO yerine AB üyeliğimizi konu etmesi, böyle bir karar almadan incelenmesi lüzumundan bahsetmesi, bu farkındalığın belirgin delilleridir.
Beklentisi neydi?
Peki, Başbakan Erdoğan bu açıklamayı neden yaptı? Bundan beklentisi neydi?
Bir kere Başbakanımızın gündem yaratma hevesi ve bundaki ustalık ve başarısı herkesçe bilinmektedir. Bu son açıklama ile Başbakan hiç risk almadan en çok ses getireceğini umduğu bir konuyu gündeme getirmiştir.
İkincisi, kamuoyumuzda AKP hükümetinin ABD’nin dümen suyunda seyrettiği yolundaki görüşlerine karşı, sanki “Bakın biz Batı’ya arkamızı da dönebiliriz” mesajını vermiştir. Bunu yaparken gerçekleşme şansı hiç olmayan bir konuyu seçerek Batı’yı tedirgin etmekten de sakınmıştır.
Üçüncüsü, kendisi de bizim gibi bir Doğu insanı hassasiyetine sahip olan Putin’e karşı kur yaparak onun sempatisini kazanmıştır. Başbakan’ın bu son davranışı ile Türk kamuoyu, yüzeysel ve sanal da olsa Asya’da ŞİÖ isimli bir kuruluş olduğunu öğrendi. Büyük olasılıkla araştırma enstitüleri ve ilgili devlet daireleri de bu vesile ile bu konuyu derinlemesine inceleme ve öğrenme imkânı buldu.
*Taner Baytok Emekli Büyükelçi