Sandığa Koşarken Edilgenliğe ve Ürküntüye Yer Yok
cumhuriyet.com.trSandığa Koşarken Edilgenliğe ve Ürküntüye Yer Yok
Yurtsever ve duyarlı insanlar bu ülkede cesur, etkin ve olumlu çıkışlarıyla çeşitli düzgün ve namuslu işlerin yapılmasını zaman zaman sağlayabilmişlerdir. Bu tür bir çıkışın gerçekleşmesinin tam zamanıdır. İçinde yurt, ülke, toplum sevgisi taşıyan herkes 12 Eylül’de sandık başına gidecek ve bir zor işi daha başaracaktır.
Yaşları ellileri yakalamış yurttaşlar çok iyi hatırlayacaklardır. O dönemin çok sert ve ürkütücü devlet kalıbının her türlü baskıyı açıkça uygulamış olduğu bu referandumda 1982 Anayasası ezici bir çoğunlukla kabul edilmişti. Daha sonraki dönemlerin anayasayla bağlantılı referandumları daha serbest bir sosyopolitik tavır belirlemeye olanak tanımışlardı. Reddedilenler ile kabul edilenler birbirlerini aşağı yukarı dengelemişlerdi. 2010 referandumu çok garip ve rahatsız edici biçimde 1982’ninkini andırarak gelişiyor. Artık gizleyemedikleri bir sivil faşizmin hazırlığı içinde olanlar ellerinden geleni artlarına koymadan değişik baskılar, değişik propaganda yöntemleri uygulama yolundalar. “Ramazan” ve “İftar” olgusu ile Güneydoğu’da baştan aşağı belirsizliklerle dolu günümüzün ve geleceğin planlaması üzerinden yürüyen kandırmacalı baskılar, kafa karıştırmalar yürüyüp gidiyor. Bir bölümü kısmen ama çoğu tamamen hükümetin güdümünde olan TV kanallarındaki konuşmacılar ise AKP’yi demokrasi havarisi gibi göstererek oraya alkışlar yöneltiyor.
Ancak, geçim sıkıntısı çeken ve açlık sınırında dolaşan insanların sayısının gittikçe arttığı bir ülkede farklı duyarlılıklar, hükümetin kontrolü dışına taşabilecek değişik değerlendirmeler de ortaya çıkabiliyor. İşsiz ve geliri sıfırlanmış bir yurttaş kesiminin cemaatlerin de kontrol edici katkılarıyla büyük ve orta boy kentlerin çevresine yerleştirildiği biliniyor. Kentlerin bu en son misafirleri otuz kırk yıl öncenin canhıraş biçimde kırdan kente koşup orada başını sokacak bir gecekondu ve geçici bir küçük iş ayarlama arayışlarının çok ötesinde.
Kentlerde birtakım mekânlar bu yeni gelenler için hazırlanmış; belli sosyopsikolojik ve sosyopolitik ortamlar da yeşertilmiş bulunuyor. Hükümet yandaşı belediyeler eliyle kendilerine yeterli miktarda gıda, yakacak ve hatta bu arada para yardımı yapılıyor. Hazırlanmış fiziksel ve sosyal ortam böylece insanlarımızın bir bölümünün AKP’nin hazır kuvvetleri haline getirilmesini sağlıyor. Bu yolla sadece itaatkâr bir politik yandaşlığın ödülü olarak fiziksel ve beyinsel hiçbir üretime katkıda bulunmadan hazırdan yiyen devlet kulları yaratılması son derece sakıncalı.
Ancak, bu oyuna ve sisteme girmeyen epeyce bir darda olan yurttaş var. Bunların arasından bir miktar fire olsa da epey bir çoğunlukla “hayır” oylarının çıkmasını beklemek de hayal olmaz. Buna karşılık CHP’nin yeni ve umutlar bağlanan lideri Kılıçdaroğlu, meydanları dolduran coşkulu mitingler yapabiliyor. Ayrıca, alçakgönüllü ve Anadolu insanına yakın tavırları ile küçük gruplara da dostluk mesajları göndermeyi eksik etmiyor. Bu olgular ve gözlemler, bir çeşit mevcut hükümet ve devlet sistemine karşı protestonun simgeleştiği “hayır” tavrının yaygıncı olduğunu düşündürtebiliyor gibi.
Ancak, sayıların mantığının kullanılmasıyla olaya bakıldığında ise biraz daha kötümser bir tabloyla karşılaşılması ihtimali öne çıkabiliyor. Hatırlanacak olursa, 2010 Referandumu’nda oy kullanabilecek seçmenlerin sayısı yaklaşık 49.5 milyon dolaylarındadır. Ülkedeki son büyük seçim olan 29 Mart 2009 Mahalli İdareler Seçimi’nde oy kulllanabilecek seçmen sayısı yaklaşık 48 milyon 50 bin civarındaydı. Ülkedeki genel nüfus artışına paralel olarak son seçimden bu yana seçmen sayısının 1.5 milyona yakın artmış olması şaşırtıcı değildir.
Öte yandan, seçime katılma oranının ne kadar olacağını tahmin etmek çok kolay gözükmemektedir. AKP’nin ve ana muhalefet partilerinin mitingleri ve liderlerinin söz düellolarıyla bir miktar kızışmış gibi gözükse bile ülkenin ve toplumun genel sosyoekonomik akışını fazla ilgilendirmeyen kapsamı ve içeriği dolayısıyla katılma oranının çok yüksek düzeylere ulaşmaması şaşırtıcı olmayabilir. 2009 seçimlerindeki yüzde 85.2 olan katılım oranının biraz altında kalınması halinde seçmen sayısındaki artışa karşın geçen yıla göre çok fazla değişmeyip 40-41 milyon dolaylarında kalması durumu ortaya çıkabilir. 39 milyonun az üzerinde bir geçerli oy beklenebilir. Ancak, bu beklenti “hayır” tavrı sergileyebileceği düşünülen yurttaşların yılgınlık göstermeden firesiz olarak sandık başına gidecekleri varsayımına dayanmaktadır.
Televizyonun sağ ve orta basın kesimlerini tam kontrolünde tutan AKP’nin estirdiği hava referandumda “evet” çıkacağının garanti olduğu ve bunun aksine boşuna gayret gösterilmemesi yönündedir. Bu havaya bakıp “sonuç zaten belli, kendimizi zorlamayalım” yılgın düşüncesine kapılan bazı seçmenlerin sandığa gitmemesi gibi sevimsiz ve edilgen bir durum ortaya çıkabilir. AKP, 2009 Mahalli Seçimleri’nden bu yana bile kan kaybetmiş olsa da kendi bünyesinden 14 milyondan aşağı düşmeyecek bir “evet” oyu çıkartabilme kapasitesine sahip gözükmektedir. Ancak, bu haliyle “evet” oylarının yarıdan fazlasını sağlama şansına sahip değildir. MHP’den belirsizlik tavırları içinde gelebilecek 1 milyona yakın oy (ki bu, 2009 MHP oylarının yüzde 15’ine tekabül eder) ile Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi oylarının çoğunluğunu alarak “evet” toplamını 2 milyon (iki milyon) dolaylarında da arttırmayı hedeflemektedir. Güneydoğu yörelerinin 2009 bağımsız oylarının çoğunun “evet”e çevrilmesi için de büyük gayret içinde oldukları gözlenmektedir. Bunun gerçekleşmesi halinde AKP destekli oyların sayısı 19-20 milyon mertebelerine yaklaşma istidatı gösterebilir. Yukarıda söz ettiğimiz gibi, ana politik tavrı “hayır” doğrultusunda olsa bile bazı seçmenlerin oylamaya katılmaması genel katılım oranını düşürürse AKP’nin kendi bünyesinden ve sağdan soldan topladığı oylarla birlikte referandumu “evet” ile sonuçlandırılabilmesi ihtimali bulunmaktadır.
Televizyondaki ve basındaki çığırtkanların “evet” cephesine yeni yandaşlar katması ihtimali yüksek değildir. Zaten kemikleşmiş bulunan oyların sayısını arttırması beklenemez. Ancak, izleyenlere, okuyanlara, kulaktan kulağa birbirine aktaranlara tehditle karışık bir yılgınlık havası pompalanmakta olduğu aşikârdır. Burada, “evet” oylarının sayısının daha da artması değil, “hayır” oylarının sayısının olabildiğince azalması durumu ortaya çıkabilir. Kısaca katılma oranının yükselmesinin “hayır” cephesini kuvvetlendireceği, azalmasının ise “evet” cephesine hizmet edeceği durumunun altı çizilmelidir. Bu referandumun sonucuna göre sivil faşizme geçiş dahil ortaya çıkabilecek alabildiğine olumsuz gelişmelerin huzursuzluğunu şimdiden içinde hisseden namuslu ve vicdanlı yurttaşların oy kullanmaya gitmesi mutlak gereklidir.
Yurtsever ve duyarlı insanlar bu ülkede cesur, etkin ve olumlu çıkışlarıyla çeşitli düzgün ve namuslu işlerin yapılmasını zaman zaman sağlayabilmişlerdir. Bu tür bir çıkışın gerçekleşmesinin tam zamanıdır. İçinde yurt, ülke, toplum sevgisi taşıyan herkes 12 Eylül’de sandık başına gidecek ve bir zor işi daha başaracaktır.
Erhan Karaesmen