Sanatı tetikleyen mekân

'Yoğunluk' ilk sergisini Beyoğlu'nda Asmalı Mescit'te bulunan Adahan Oteli'nin 150 yıllık mahzeninde açtı. 'Axis Mundi' adlı sergi, 22 Haziran'a kadar görülebilir.

Nazlı Pektaş/Cumhuriyet

Galeri, müze ve sanat kurumları dışında alternatif mekânlarda sergi açmak yahut kendi mekânını oluşturmak dünyada olduğu gibi Türkiye güncel sanat üretimi içinde her zaman ilgi çeken ve hep desteklenen bir konu oldu. Bu türden örnekleri Bienal tarihimiz içinde de farklı zamanlarda açılmış solo ve grup sergilerinde görmek mümkün. İsmail Eğler, Nil Aynalı Eğler ve Elif Tekir tarafından kurulan YOĞUNLUK da bu türden bir seçimle zaman-mekân deneyimine odaklanan bir inisiyatif.

Yoğunluk ilk sergisini Beyoğlu’nda Asmalı Mescit’te bulunan Adahan Oteli’nin 150 yıllık mahzeninde açtı. Axis Mundi adlı sergide, Nevzat Sayın ile Ahmet Doğu İpek tarafından tasarlanmış Axis Mundi adlı bir enstalasyon, İsmail Eğler’in Devir adlı video enstelasyonu ve Nezih Vargeloğlu’ nun Tersyüz isimli ışık enstalasyonu yer alıyor.

Axis Mundi, izleyeni daha ilk adımda derin bir boşlukla sarıyor. Mahzendeki kuyunun etrafında oluşturulmuş yapay göletin ve kuyunun kesişmeyen ekseninde, varlığa ve yokluğa dair sorular, tavan ve zemin duygusundan sıyrılarak çoğalan bedenlerde öteden beriye savruluyor. Su, mekânın belleğini derinlerde bir yerde izleyenle buluşturmak için bekliyor, nerede olduğunuzu unutturarak.

Tersyüz adlı ışık enstalasyonu ise bu boşlukta olma durumunu negatifi pozitife dönüştürerek illüzyonla bozmaya çalışsa da mekân içinde yarattığı mekân bizi kuyuya doğru çekmeye devam ediyor.

Devir adlı video enstalasyonda izlediğimiz dalgalar, bakışı ait olduğu bir eksenden başka bir eksene kaydırıyor ve zihin eser tarafından ele geçiriliyor. Videoda oluşan gelgit, mahzenin boşluğunda zamanla hesaplaşıyor.

Sergi vesilesi ile Yoğunluk ile konuştuk.

- Sanatı, yerleştiği mekânla organik bir ilişkiye sokuyor ve “Mekân bir container değil, sanatsal üretimin nesnesidir” diyerek söze başlıyorsunuz. Güncel sanat üretimi içinde galeri, sanat kurumları, müze vs. gibi mekânların hepsi taşıyan, saklayan mı sizin için?

Yoğunluk olarak ilgi duyduğumuz temel mesele mekânsal deneyimin sanat ile ilişkisi. Mekânlar bazen birbirine hiç benzemeyen insanları aynı anda derinden etkileyebiliyor. Adeta dilsiz bir iletişim kuruyor. Derin bir kültürel birikime ihtiyaç duymadan, bir alt metne muhtaç olmadan... Mekânsal deneyimin bu yönü bize çok kıymetli geliyor. Bu yüzden yaptığımız sergilerde mekânı, içine sanat eserlerinin konduğu bir sergileme alanı olarak değil, sanatsal işlerin üretimini tetikleyen bir atmosfer olarak ele alıyoruz.

Galeri, müze gibi kurumlar ise genellikle izole ve değişmez sergi mekânlarına sahip. Bu mekânların içine giren sanat işleri gündelik hayattan kopuk bir zaman-mekân içine konmuş nesneler haline geliyor. Kendine özgü bir karakteri, tarihi, belleği olan bir mekânla hemhal olmuş bir sanat etkinliğinin ise sunduğu farklı olanaklar var. Her şeyden önce kendinizi bir nesne karşısında değil, işin bizzat içinde bulmanıza ve içeriden deneyimlemenize imkân veriyor. Bunun daha dolayımsız bir ilişkiyi beraberinde getirdiği söylenebilir.

- Mekânın belleğinden beslenirken bir yandan da orayı mesken edinmiyor musunuz?

Sergi fikri öncelikle bir mekânı keşfederek başlıyor. Tüm sergi oranın kendine has nitelikleri içerisinden kuruluyor. Küratörlük işini neredeyse mekâna teslim ettiğimizi söyleyebiliriz. İşleri üretecek kişilerin de kendilerini mekâna teslim edebilmeleri çok önemli. İşler oraya teslim olurken bir yandan da mekân, sahip olduğu etkiyi daha önce olmadığı bir şekilde artırıyor, ondaki potansiyelleri açığa çıkarıyor.

- Yoğunluk, bir yandan kent içinde sanat eseri ve mekânla yeni cümleler kurmayı araştırırken bir yandan da Uluslararası misafir sanatçı programı oluşturuyor. Bu programdan da söz edebilir misiniz?

Cihangir’de ve Altınoluk Akçay arasında bir köyde iki ayrı mekânımız var. İki farklı yerin birbirinden çok farklı mekân deneyimlerinin kıyısında durmasını önemsiyoruz. Sergileri hazırlarken işleri üreten kişiler ile aramızda karşılıklı etkileşime dayanan bir süreç gelişiyor. Herkes diğer işler hakkında fikir beyan ediyor ve serginin bütünü neredeyse hep birlikte kuruluyor. Uzun süreli bir misafir sanatçı programının bu yapıya eklemlenmesinin süreci daha da zenginleştireceğini umuyoruz.

Sergi 22 Haziran’a dek görülebilir.