Sanat için özgürlük

Viyanalı için opera, operet ve müzik hâlâ günlük politika kadar önemli, neşeli ve alaylı şarkılar, çok hareketli danslar, yanılgılar, taşlamalar, rastlantılar ve ezgilerle dolu...

Ahmet Arpad

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu 1. Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkmıştı. İmparatorluk yok olup gitmişti; yollar paramparça, evler yıkık kırık, Viyana’nın dar sokakları karanlıktı. Ceplerindeki paranın değer yitirdiği insanlar karınlarını zor doyursa da, birkaç lambanın aydınlattığı buz gibi salonlarda oynanan opera ve operetlere akın ediyordu. Viyanalı aradan daha bir yıl geçmeden ayağa kalkmasını başarmıştı. Stefan Zweig ilerde anılarında o günlerden şöyle söz etmişti: “Özgürlüklerini arayan insanlarımızın sanata olan olağanüstü bağımlılığı ve tutkusu Viyana’yı bir kez daha kurtarmıştı... Özgürlüğün olmadığı yerde kültür ve sanat gelişemez.”

 

Bir mucize daha

Orkestralar ve sanatçılar başarının doruğuna erişmişti. Ve sonra bir mucize daha gerçekleşmişti. Dört, beş yıl içinde her şey yine eskisi gibiydi. Yıkık binalar yepyeni ayakta, bahçeler, parklar rengârenkti. Viyana. birden canlanmış, kent eskisinden daha güzel olmuş, her alanda etkinlikler hızla artmıştı. Avusturya aynı alınyazısını 2. Dünya Savaşı yıllarında da yaşamıştı. Özellikle 12 Mart 1945 günü bine yakın Amerikan ve İngiliz uçağının bir buçuk saatlik aralıksız bombardımanı sonucu Viyana yerle bir olmuştu. Hemen hemen hiçbir şey ayakta kalmamıştı. Ancak 1950’li yıllarda başlatılan ve inatla sürdürülen yeniden inşaat ve restorasyon çalışmaları sonucu günümüz Viyanası bugün Paris ve Roma’yı çoktan geride bıraktı.

“Art Nouveau’nun dünya şampiyonu” kabul edilen Tuna kentinin sokakları, caddeleri, alanları, bulvarları bu sanat akımının değerli yapılarıyla dolu. Saraycıklar, zengin villaları, opera, tiyatrolar, kiliseler, müzeler, kahvehaneler, çeşmeler, tuvaletler, tren istasyonları, oteller ve resmi binalarda Art Nouveau dekoratif süslemelerle doruk noktasında.

 

En büyük kayıp

Viyana’ya gelip de ünlü operanın, Burg Tiyatrosu’nun veya Volksoper’in kapısından içeri adım atmamak büyük bir kayıp. Geçen ay izlediğim “Im Weissen Rössl” opereti de kaçırılmaması gereken eserlerden biri. İki bin şansona, ellinin üzerinde sahne eserine, sayısız film müziğine, romanlara, şiirlere ve makalelere imza atmış olan üstün yetenekli Ralph Benatzky’nin bu eseri hem bir operet, hem bir müzikal, hem de bir revü. 1898’den bu yana kapılarını yılın 300 akşamında açan Volksoper’in sanatçıları tıka basa dolu salonu coşturuyor. İzleyiciler sahneden sıçrayan kıvılcımla kısa sürede sanatçılarla bütünleşiyor.

 

Vodvil gibi

Viyanalı için opera, operet ve müzik hâlâ günlük politika kadar önemli. Neşeli ve alaylı şarkılar, çok hareketli danslar, yanılgılar, taşlamalar, raslantılar ve ezgilerle dolu Viyana operetleri birer vodvil sayılır, öyle bir an gelir ki konu içinden çıkılmayacak kadar karışır. Fakat sonunda her şey yine yoluna girer, herkes sevdiğine kavuşur.

“Im Weissen Rössl” de böyle bir operet. İzleyiciler, neşe dolu güzel şarkı ve melodilere hafif mırıldanarak, oturdukları yerde iki yana sallanarak katılıyor. Yaşam sevincini sahneden salona taşıyan bu operette büyük bir orkestra hareketli caz melodilerine, tiz sesle söylenen dağ şarkılarına, kanunu andıran bir aletle çalınan romantik Alp ezgilerine dek bütün oyuna başarıyla eşlik ediyor. Göz kamaştıran pırıl pırıl giysileriyle dans eden oyuncular kimi sahnede sizi bir an için 1920’li yılların revülerine götürüyor. Vals ve fokstrot ağırlıklı danslar dinamik ve fantazi dolu.

İlk gecesini 1930 yılında Berlin Büyük Sahnesi’nde 700 oyuncu ve figüranla yaşayan “Im Weissen Rössl”ü kısa süre sonra Naziler “soysuz sanat” gerekçesiyle yasaklamıştı! Viyana’da şu sıralar kapalı gişe oynayan eserde müzisyenler, 2009 yılında bir rastlantı sonucu Belgrad’da bulunan Benatzky’nin orijinal orkestra uygulamasına sadık kalıyor. Viyanalının yaşam sevincine en güzel operetlerde tanık oluyorsunuz. Perde kapanırken müthiş bir alkış fırtınası kopuyor. İki buçuk saatin ardından salonu terk eden mutlu insanlar yakındaki birahane ve şaraphanelere koşuyor.