"Samimiyseniz talimat verin"
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, türbanla ilgili olarak ''Ben şu anda grup başkanvekili arkadaşlarıma talimatı burada veriyorum, verdim ve lütfen hemen CHP'nin grup başkanvekilleriyle siz de görüşün'' dedi.
cumhuriyet.com.trAKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP 16. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, halk oylaması sürecinde CHP tarafından türban konusunun gündeme ve miting meydanlarına taşındığını söyledi.
''Ne yazık ki Cumhuriyet ile yaşıt olduğunu her fırsatta ifade eden CHP, Cumhuriyetimizin yaşadığı değişim ve atılımı idrak edemiyor, Türkiye'nin yürüyüşüne ayak uydurmakta bugün hala ciddi zorluklar yaşamaya devam ediyor'' diyen Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bakınız halk oylaması sürecinde CHP Genel Başkanı, bu ülkenin genç kızlarının başörtüsü sorununu biliyorsunuz gündeme taşıdı, miting meydanlarına taşıdı. Ben bugünden tezi yok, 'gelin bu işi halledelim' diyorum. Şimdi hemen bir cümle olarak hemen buradan hatırlatıyorum, anamuhalefet eğer samimi iseniz, dürüst iseniz, hemen talimatınızı verin, ben de talimatımı vereyim, aynı şekilde MHP diyor ki 'biz de varız bu işin içinde' diyor. BDP de bu işe katılacağını söylüyor.
Hep beraber hemen halledelim, bu işi bitirelim. Ben şu anda grup başkanvekili arkadaşlarıma talimatı burada veriyorum, verdim ve lütfen hemen CHP'nin grup başkanvekilleriyle siz de görüşün, onların da talimat alıp almadıklarını öğrenin ve bunu biz de hemen kamuoyuyla da paylaşacağız. Onu da söylüyorum. Laf üretme zamanında yaşamıyoruz, iş üretme zamanında yaşıyoruz, herkes gelsin ortaya ne yapacağını koysun, ona göre adımları atarız. Bizler önerilen sözlerin yerine getirilmesini adım adım takip eden bir kadroyuz ve bunu her alanda yapan bir kadroyuz.''
"Cumhur'a yasak olmaz"
Erdoğan, ''Bu Cumhuriyetin sahibi bizzat cumhurun ta kendisidir, yani millettir. Dolayısıyla cumhura ait olan hiçbir yer cumhura yasaklanamaz, bunu böyle bilelim. Birilerinin, 'biz cumhuru istediğimiz yere sokarız, istediğimiz yere sokmayız' gibi bir tavrı, anlayışı olamaz. Önce bunu kavramak, anlamak durumundayız, anlamak durumundalar. Sıkıntının kaynağında cumhuru, Cumhuriyeti tanımamak yatıyor'' dedi.
Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bugün, istişare toplantımız vesilesiyle bir araya geldiğimiz bu salondan, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 87'inci yıldönümünü kutluyor, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle yadediyor, kurtuluşta ve kuruluşta emeği geçen, başta Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları olmak üzere herkesi şükranla anıyorum. Cumhuriyet hepimiz için gerçekten büyük bir gurur tablosudur. İşgalin, yenilgilerin, zaferlerin, yokluğun, yıkılmışlığın ve yorulmuşluğun tüm bunların ardından Cumhuriyet, Anadolu bozkırında bu milletin küllerinden yeniden doğuşu, yeni bir çınar olarak dünya tarihinde dünyaya güçlü bir ülke olarak gerçekten serpilmesinin bir başlangıcıdır. Şu hususu burada özellikle ifade etmek istiyorum: Bugün dünya üzerinde Cumhuriyeti bir yönetim şekli olarak benimsemiş çok sayıda ülke bulunuyor. Ama Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş felsefesiyle ve idealleriyle hiç kuşkusuz diğer tüm cumhuriyetlerden farklılık arzediyor. Bizim Cumhuriyetimiz kardeşlik üzerine kurulmuştur. Bizim Cumhuriyetimiz, birlik ve beraberlik ruhu, dayanışma ruhu üzerine inşa edilmiştir. Bizim Cumhuriyetimiz, Cumhuru, yani halkı, bütün renkleriyle, bütün farklılıklarıyla, tüm zenginliğiyle kucaklayan bir zihniyet üzerine bina edilmiştir.
Bu Cumhuriyet, birilerinin değil, belli zümrelerin değil, cumhurun, yani halkın, yani 73 milyon aziz milletimizin Cumhuriyetidir. Çanakkale'de akan kanlar, Sarıkamış'ta solan canlar, Kurtuluş Savaşı'yla destan yazan kahramanlar bu Cumhuriyet'in, bizim Cumhuriyetimizin yolunu açtılar. Bu Cumhuriyet, Marmara'daki Hüsmen'in, Karadeniz'deki Dursun'un, Ege'deki Mehmet'in, Orta Anadolu'daki Fatma'nın, Akdeniz'deki Ayşe'nin, Doğu Anadolu'daki Hasan'ın, Güneydoğu Anadolu'daki Şeyhmus'un Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet, çiftçinin olduğu kadar esnafın, şehirlinin olduğu kadar köylünün, zenginin olduğu kadar fakirin Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet, evet, Türk'ün, Kürt'ün, Laz'ın, Çerkez'in, Roman'ın, Alevi'nin, Sünni'nin, çoğunluğun olduğu kadar azınlığın da Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyetin sahibi bizzat cumhurun ta kendisidir, yani millettir. Dolayısıyla cumhura ait olan hiç bir yer cumhura yasaklanamaz, bunu böyle bilelim. Birilerinin, 'biz cumhuru istediğimiz yere sokarız, istediğimiz yere sokmayız' gibi bir tavrı, anlayışı olamaz. Önce bunu kavramak, anlamak durumundayız, alamak durumundalar. Sıkıntının kaynağında cumhuru, cumuhuriyeti tanımamak yatıyor.''
Eroğan, hiç kimsenin, bu ülkenin belli fertlerini, belli bölgelerini, etnik gruplarını, inanç gruplarını öteleme, dışlama, haklardan ve hukuktan onları mahrum etme hakkını kendisinde göremeyeceğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Zira böyle bir yaklaşım, adalete, hukuka, vicdanlara ve insanlığa aykırı olduğu kadar, Cumhuriyet'in temel felsefesine, kuruluş felsefesine, Cumhuriyetimizin ideallerine de aykırıdır, terstir. 87 yıl sonra biz şu gerçeği artık çok daha net olarak görüyoruz: Cumhuriyeti korumak ve kollamak, onu dışa kapatarak, sanal düşmanlar üreterek, kendi halkını, kendi milletini, yani cumhuru Cumhuriyete karşı gibi, düşman gibi görerek olmuyor. Cumhuriyet, cumhura sahip çıkarak, cumhur için hizmet üreterek, eser üreterek, cumhurun, yani milletin hakkına ve hukukuna sahip çıkarak güçleniyor, büyüyor, kalkınıyor ve dünya üzerinde itibarlı bir konuma kavuşuyor.
Yakın tarih bize göstermiştir ki; kendisini Cumhuriyet'in asıl ve tek sahibi olarak görenler, kendilerine durumdan vazife çıkaranlar, cumhuru aşağılayan, cumhura güvenmeyenler, ellerindeki gücü ve yetkiyi farklı amaçlar için kullananlar, bu ülkeye ve bu millete olduğu kadar, Cumhuriyet'e de en büyük zararı vermişlerdir. İşte onun için, 877inci yıldönümünde, daha bir azimle, daha bir kararlılıkla, aşkla ve sevdayla diyoruz ki: Ülkemiz için, milletimiz için, cumhur ve Cumhuriyet için, daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, daha fazla adalet, daha fazla büyüme, daha fazla refah.''
''Biz dışlanmışlık, mahrumiyet nedir biliriz"
Başbakan Erdoğan, AKP'yi ve ''AK Kadro''yu diğerlerinden farklı kılan çok özel bir tarihi olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
''Biz dışlanmışlık nedir biliriz, biz mahrumiyet nedir biliriz, biz yoksulluk nedir biliriz. Biz susturulmak nedir, ötelenmek nedir, hor görülmek nedir biliriz. Yasakları yaşayarak bugünlere geldik. Önümüze çıkarılan engelleri tek tek aşarak, hukuksuzlukla mücadele ederek, çetelere karşı onurlu bir duruş sergileyerek bugünlere geldik. Biz dertli bir kadroyuz. Biz damdan düşen bir kadroyuz, damdan düşenin halini bilen bir kadroyuz. Özgürlüğün kıymetini, düşünce ve ifade özgürlüğünün, hukukun, adaletin, eşitliğin değerini; inançlara, yaşam tarzlarına saygının bedelini bilen bir kadroyuz biz. Bakın değerli arkadaşlarım. Bu ülkede kitapların yasaklandığı, hatta yakıldığı dönemler oldu. Bunu siz de en az benim kadar biliyorsunuz. Bu halk partinin iktidar dönemidir. Bu ülkede inançlara, ibadetlere, hatta ve hatta ezanın okunuşuna müdahale edildiği dönemler oldu. Evler basıldı, kitaplar derdest edildi, seccadeler suç aleti sayıldı. Ben size başka bir ülke anlatmıyorum, size ben ülkemi anlatıyorum ülkem bunları yaşadı. Bize şimdi bazı yerlerde diyorlar ki niçin 10 yıllarca öncesini anlatıyorsunuz. Nasıl anlatılmaz. İşlerine geldiği zaman 'Biz Cumhuriyeti kuran bir partiyiz' diyenlerin yaptıkları bunlar. Bunu bu kuşaklar bilmez bunu bu kuşaklara anlatacağız ki bunların söylediklerinde ne denli samimi olduklarını, ne denli samimi olmadıklarını iyi bilsinler iyi görsünler diye anlatıyorum. İşte görüyorsunuz biri çıkıyor bir başka konuşuyor biri çıkıyor bir başka konuşuyor. Genel başkanlarına bakıyorsunuz akşam başka, sabah başka, eskisi öyleydi dedik bu değişmiştir belki, bu da aynı. Bakın sıradan biri konuşmuyor grup başkanvekilleri konuşuyor, açıklama yapıyor, '29 Ekimde biz yokuz' diyor arkadan genel başkan açıklama yapıyor '29 Ekim'e daha çok var' diyor böyle bir tenakuz, böyle bir çatışma olabilir mi? Anamuhalefet partisinin lideri ve grup başkan vekilisin.''
''İkna odaları gibi insanlık dışı, hukuk dışı akıl ve vicdan dışı"
Üniversite kapılarında 1980 müdahalesinin ardından farklı trajediler yaşandığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Bir başka hak gasbı, bir başka hukuksuzluğu orada gördük. Sadece ve sadece başörtülü olduğu için, genç kızlar bu ülkenin üniversitelerine alınmadı, kapıdan geri çevrildi, ikna odaları gibi insanlık dışı, hukuk dışı, akıl ve vicdan dışı uygulamalara maruz bırakıldı. Ama şimdi çıkmış diyorlar ki 'hayır' diyorlar ki onların adı 'ikna odası değildi' neydi ya? Bunu oralara girip çıkan öğrenciler bizlere anlattı, biz onlardan dinledik. Tabii ki sana kalkıp da 'bizi ikna etmeye çalıştılar' demeyeceklerdi. Ya da siz de 'biz onları ikna etmeye çalıştık' demeyeceksiniz. Niye dediğin anda yafta boynunda zaten o meydana çıkacak, gizlilikler meydana çıkacak. Bu ülkenin bir kısım memurları, eşleri başörtülü olduğu bahanesiyle, mahkemeye dahi gitme hakları ellerinden alınarak sorgusuz sualsiz yokluğa, yoksulluğa, çaresizliğe mahkum edildi. Bunu bu dönemde de yaşadık ha kusura bakmayın. Biz imza atıyoruz Çankaya'ya gönderiyoruz bakıyoruz ki evlere gidenler gelenler, eşlerinin durumları bunlar inceleniyor ve olumsuz kararla ret ediliyor bunları da yaşadık bunlar da oldu. Bunları şimdi bizim iktidarımızda yaşadığımız için yine söylüyorum. Yapabilecek bir şey var mı? Hayır. Kimse biz eşi başörtülüdür diye iade etmiyor ki gerekçe de göstermiyor zaten. Halbuki bir memurun atamasıyla alakalı yerindelik hakkının yürütmeye ait olduğuna dair bir zamanlar Anayasa Mahkemesi Başkanıyken veya Anayasa Mahkemesi üyesiyken altında şerhi olan bir insan bunu yapıyor. Bunu neyle izah edeceksiniz? İşte şimdi bu devran değişiyor. Onun için Türkiye şu anda her zaman söylüyorum ya o prangalarından kurtuluyor. Ve bu prangalardan kurtuldukça da Türkiye sıçramasını çok daha farklı artıracak işte o zaman muasır medeniyetler seviyesinin üstüne Türkiye süratle evelallah varacaktır, ulaşacaktır.''
''Kafa yormadan konuşuyorlar"
''Değerli arkadaşlarım nice hayatlar karardı, nice ocaklar söndü, nice hayaller, nice umutlar körelip gitti'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
''Şimdi şuraya dikkatinizi çekiyorum. 'Başı açık kızlar okula giremeyecek' diyorlar 'Özgürlükler kısıtlanacak' diyorlar. 'Yaşam tarzlarına müdahale edilecek' diyorlar. 'Mahalle baskısı' diyorlar, 'sivil diktatörlük' diyorlar. Ya diktatörlüğün sivili olmaz, sivil ifadesi ile diktatörlük ifadesini yan yana koyamazsınız size gülerler. Diktanın hangi sıfatla yan yana olabileceğini buna kafa yoranlar çok iyi bilir ama bunlar kafa yormadan konuşuyorlar. Ağızlarına ne gelirse onu kullanıyorlar. Onun için o dönemler geride kaldı geç onları artık. 'Cumhuriyet tehdit altında, özgürlükler, demokrasi, laiklik tehlike altında' diyorlar.
1982 Anayasası'nın gerekçesinde laiklik şöyle tanımlanıyor, hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik, 'her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir' Yani eşitlik, yani özgürlük, yani hukuk ve adalet,eşitliğin olmadığı yerde laiklikten söz edilemez, ibadet hürriyetinin olmadığı ortamda laiklik yaşayamaz. İnsanlar inançlarına göre farklı muamele görüyorsa, orada laiklikten de demokrasiden de hukuktan da bahsedilemez. 'Laiklik tehlike altında' diyenler, laiklik adına özgürlükleri kısıtlama hakkını kendilerinde görenler, böylece hem laikliğe hem de demokrasiye karşı olduklarını artık görmeliler.''