Salyangoz mahallesinde...

Deniz Tortum ve Can Eskinazi’nin unutulmaz anlarla bezeli müzik belgeseli ‘Anadolu Turnesi’ dört gençten oluşan bir rock grubunun farklı kentlerde verdikleri konserleri takip ediyor ve adeta doğaçlama bir Türkiye panoraması çiziyor.

Emrah Kolukısa

Nihayet bizim de bir yol filmimiz oldu mu acaba? “Anadolu Turnesi” akla zaman zaman “Easy Rider”ı getiren ve yol mevhumunu bir memleket ölçeğinde ele alıp toplumsal bir panorama da sunmaya soyunan hayli tatminkâr bir deneme. Deniz Tortum ve Can Eskinazi’nin yönetmenliğini üstlendikleri filmi bir müzik belgeseli olarak da okuyup keyif almak mümkün bu arada, farklı referanslar eşliğinde elbette. Deney amaçlı... Yaklaşık iki saatlik süresi ve siyah beyaz görüntüleriyle bundan beş yıl önce (2014 yazı) çıkılan bir Anadolu Turnesi’ni anlatan filmin baş kişileri Venus Music Peace Band grubunun elemanları (Cem Celal Bilge, Mert Coşar, Mustafa Aydın, Doğaç Uğur Deynekli) ile 80’li yıllardan kalma yarı döküntü bir Volkswagen Transporter. Film ilerledikçe anlıyoruz ki grup zaruri bir ihtiyaçtan ziyade (para örneğin) biraz keyif biraz da deney amaçlı bir turneye çıkmıştır ve yaptıkları doğaçlama müzik de bu konseptin aslında müzikal bir yansıması olarak algılanabilir. Önceden planlı görünse de doğaçlama giden bir turnedir söz konusu olan (Ankara’da yas, Kayseri’de ise izin yüzünden istedikleri gibi çalamazlar, Amasya’da ise o gün tanıştıkları bir genç onlara çalacakları bir yer ayarlar) ve her çalabildikleri yerde biz onların bir de oradaki yerel halkla kurdukları ilişkileri izleyerek farklı deneyimlerin tanığı haline geliriz, kimi zaman hayret ederek, kimi zaman gülümseyerek. Yönetmenler Tortum ve Eskinazi bizi Kapadokya’da sabahın erken saatlerinde gökte süzülen balonların güzelliğine de tanık ediyor, biri hafız da olan grup elemanlarının din, siyaset, müzik gibi konular üzerine giriştikleri uzun sohbet seanslarına da... Tüm bunlar bütünlüklü bir senaryo meydana getirmiyor belki ilk bakışta ama küçük küçük parçalar bir noktada çok daha büyük bir şeyin yansıması olacakmış gibi bir his doğuyor. Tıpkı başlardaki parti sahnesinde Gürciyef’in öğretisini anlatan elemanın dediği gibi... ‘Bir şarkının başı geldi mi...’ “Anadolu Turnesi”ni bir müzik belgeseli olarak izlemeye kalktığımızda ise bu türün en önemli yapımlarından “Don’t Look Back” (y: D. A. Pennebaker / 1967) geliyor aklımıza. Bob Dylan’ın Amerika turnesini anlatan filmde olduğu gibi kameranın müdahaleci olmaktansa izlemekle yetindiği, müzik kadar sahne arkasında dönen geyiklerin de önemli yer tuttuğu ve kurgu tercihlerinin de etkisiyle ortaya samimi portrelerin çıktığı bir belgesel “Anadolu Turnesi” ve bir şeyleri anlatmaya çalışmaktan ziyade, neler olup bittiğini anlamaya gayret eden bir hali var.

Güzelliği de burada biraz. Öte yandan Venus Music Peace Band’in saykodelik doğaçlama müziği gittikleri birçok yerde fazla müşteri toplamasa da dinleyenlerin kafasında soru işaretleri yaratmaya yetiyor anladığımız kadarıyla. Afyon’da bir genç şöyle diyor örneğin: “Bir şarkının başı geldi mi, sonunun da gelmesi lazım. Ben bir şey anlamıyorum yani şu anda.” Meseleye daha teorik yaklaşan bir diğeri ise grubun mesajını doğru dille anlatamadığından hareketle hitap ettikleri kitlede yaptıkları müziği anlayacak kimselerin olmadığını kabul etmelerini salık veriyor ve Amasya’da natürmort yapacaksan elmayı kullanacaksın diyerek yol gösteriyor. İş bir noktada o klasik ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satma’ benzetmesine gelip dayanıyor ve elemanlardan biri zihin sürçmesiyle bunu ‘salyangoz mahallesinde...’ diyerek ters yüz ettiğinde filmin geneline yayılan ironik mizah da tam yerini bulmuş oluyor. Venus Music Peace Band adını belki ilk defa duyduğunuz, müziğine aşina olmadığınız, üstüne üstlük enstrümental müzik yaptıkları için şarkılarını bağıra bağıra söyleyemeyeceğiniz bir grup. Filmin gruba kariyer anlamında bir katkısı olup olmayacağını kestirmek zor ama belgesel filmlerin çok çok az vizyon şansı bulduğu memleketimizde salonlara gelmiş böyle bir filmi de kaçırmamakta yarar var sanki.