SALT Beyoğlu ile devam...

Uzun bir aranın ardından yeniden açılan SALT Beyoğlu ‘Devamlılık Hatası’ adlı sergiyle ziyaretçilerini karşılıyor.

Emrah Kolukısa

2,5 yıla yakın bir süredir kapalı olan SALT Beyoğlu, geçen hafta yeni bir sergiyle sanatseverleri yeniden ağırlamaya başladı. Binanın bazı bölümlerinde de yeniliklerin yapıldığı Salt Beyoğlu’nda haftanın 6 günü birçok etkinlik İstanbulluları bekliyor.

Aydan Murtezaoğlu ile Bülent Şangar’ın 15 yıllık ortak üretimlerinin bir yansımsını oluşturan “Devamlılık Hatası” başlıklı sergi SALT Beyoğlu’nun üç katına yayılıyor. Girişteki “İşsiz İşçiler-sana yeni bir iş buldum!” perfomansı ile üçüncü kattaki “Laboratuar İşi” serginin kavramsal sınırlarını belirlerken, diğer katlara yayılmış ve farklı dönemlerden işler iki sanatçının üretim pratiklerini belirli bir bütünlük içinde izleyiciye sunuyor.

Sigortalı işsiz işçiler

SALT Beyoğlu’nun İstiklal’e açılan kapısından girdiğinizde sizi karşılayan ve üzerinde öbek öbek tişörtlerin durduğu yılankavi masanın özgün bir performansın kaidesi olduğunu anlamak ilk bakışta kolay değil. Ancak üzerlerinde dikkat çekici cümlelerin yazılı olduğu tişörtleri katlayan gençlerle göz göze geldiğinizde onların sizi içine çektiği kısa sohbetler sayesinde burada “İşsiz İşçiler-sana yeni bir iş buldum!” başlıklı bir performansla karşı karşıya olduğunuzu ve bu gençlerin de “İşsiz İşçiler” olduklarını anlıyorsunuz. Biri mühendis, bir diğeri edebiyat okumuş ama hep başka işler yapmış, bir diğeriyse sanat tarihi eğitimi almakta halihazırda... Her gün 14.00 - 18.00 arası burada ziyaretçilerin sorularını yanıtlamak üzere bekleyen ve temmuz ayına kadar da gelmeye devam edecek olan gençlerle konuşunca anlıyoruz ki burada aslında bir iş bulmuşlar (!) ve her biri sigortalı. “Yani aslında sigortalı işsiz işçilersiniz” dediğimde karşılıklı gülüyoruz gençlerle...

Adını daha çok sinemadaki kurgusal tutarsızlıklardan alan sergideki devamlılık hatası kavramı özellikle de devamlılık arz eden fotoğraf işlerinde gözümüze çarpıyor. Elbette buna iki sanatçının hem birlikte hem de ayrı ayrı üretimlerinin (çoğu kez birbirini tamamlayan, ya da birbiriyle konuşan işler bunlar) zaman içindeki devamlılığı bağlamında da bakmak mümkün ve örneğin ilk kez 2010 yılında Arter’de sergilenen “Laboratuar İşi”nde bunu test edebilirsiniz. Türkiye özelinde yıllara göre değişen su ve çevre politikaları ile hayati sonuçlarını irdeleyen “Laboratuvar İşi”, bir okuma performansının yapıldığı laboratuvar benzeri bir yerde, siyasi söylemlerin bilimsel rapor ve analizlerle nasıl çeliştiğine dikkati çekmekle kalmıyor, yaklaşık 8 yıl sonra yeniden yapılan su analizlerini de sergileyerek zaman içinde de bir devamlılığa ya da devamlılık hatasına vurgu yapıyor.

Önceki yıllarda farklı İstanbul Bienalleri’nde sergilenmiş işler de var sergide. Örneğin Murtezaoğlu’nun kenti bir televizyon ekranıymışçasına anten marifetiyle düzeltmeye çalışan bir genç kadını fotoğrafladığı işini görür görmez hatırlıyoruz, ne denli yer etmişse belleğimizde. Öte yandan Şangar’ın büyük boyutlu iki çalışması, “Otobüs” ve 90 pencereden oluşan “İsimsiz” (Pencereler) işleri, karşılarında bir hayli vakit geçirmek ve uzun uzun bakmak istiyor. Her detayında, her açısında farklı bir keşif yapmak mümkün neredeyse...

“Devamlılık Hatası” 22 Temmuz’a dek ziyaret edilebilir.

‘Mimariyle ilgili...’

Şangar: “İçine herhangi bir yerden girilip bakılabilecek bir iş “Pencereler”. Hiçbir sırası yok ve esasında baktığımızda gene mimariyle ilgili... Pencere ve kapı, mimari ve yapılar benim için çok önemli. Çünkü sistematik, yapısal bir yerden gidiyorum ben de işlerimde. Aslında Türkiye’nin bir panoraması diyebiliriz “Pencereler” için, o dönemde benim gördüğüm Türkiye’nin bir panoraması. O pencereden bir bina oluşturuluyor, zaten hep hayatımızda olan bir şey, mütahhitlik ve inşaat, bugün de hâlâ çok gündem olan bir şey, kentsel dönüşüm vesaire.”

‘Manzara’ bir göl manzarası...

Murtazaoğlu: “Manzara bir göl manzarası. Bir dergide gördüğüm bir fotoğraftı bu aslında. 96’daki ilk Habitat sergisi için düşündüğüm bir işti. İstanbul’un belli dönemlerinde hep bir arada yaşayan, kendi memleketlisi, kendi benzeriyle birlikte yaşayan toplumlar üzerinden düşünerekten yapmıştım. Gene bildiğiniz üzere bu ördekler aslında felçli kişilerin kullanmak zorunda kaldıkları tıbbi malzemeler... Ben o manzarayı burada yeniden kendi manzaram olarak bir daha kurguladım.”