Salgın sonrası Çin dış politikası

Koronavirüsün sadece sosyal yaşantımızı değil dünyanın önemli ekonomik/politik aktörlerinin birbirlerine karşı tutumlarını da değiştirdiği, (daha da değiştireceği) bir gerçek.

Mustafa K. Erdemol

Örneğin aralarında yıllardır var olan birçok konudaki rekabeti, şimdi “ticaret savaşı” adı altında yürüten ABD ile Çin’in koronavirüs sonrası ilişkileri eskisi gibi olmayacak tahminleri yapılıyor. İlk söylenen, salgının Washington ile Pekin’in işbirliği yapmaları konusunda bir uyarı olduğu. Başkan Donald Trump’ın salgına başından beri “Çin virüsü” demesi, Çinli mevkidaşı Şi Cinping ile “dostluk” kurarak profesyonel işbirliğine gitme çabalarına ters bir tutum olarak değerlendiriliyor. Oysa bazı ABD’li üst düzey yetkililer, Çin’e karşı geliştirilen bu söylemin, virüsü yok etme çabalarını baltalayacak yeni bir Soğuk Savaş’ı başlatacağından korkuyorlar. Barack Obama döneminin Asya-Pasifik işlerinden sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Kelly Magsamen, örneğin, bu “rekabetçi tutumun” virüsü önleme çabalarını azalttığını belirterek “Çin’i ezmek yerine birlikte çalışmalıyız” diyor. Trump’ın Hazine Bakanı Steven Mnuchin ve Ulusal Ekonomi Konseyi Direktörü Larry Kudlow da dahil bazı ekonomi danışmanları da, Çin’i stratejik konularda “uzlaşmaz” noktaya itmenin Pekin’in çok etkili olduğu küresel ekonomide gerekli olan ekonomik işbirliğini tehdit ettiğini savunuyorlar. Trump için “Çin Komünist Partisi’yle işbirliğine ihtiyacı var” diyenler bile var.

SAĞLIK KAYNAKLARI VE PEKİN 

Çin’in küresel sağlık kaynakları üzerinde de önemli bir gücü olduğu biliniyor. Bu nedenle bazı Cumhuriyetçi Kongre üyeleri ABD’nin Çin’e bu konudaki bağımlılığından kurtulması için krizin bir fırsat olduğunu bile savundular. Beyaz Saray’ın Ticaret Danışmanı Peter Navarro, federal hükümetin daha fazla Amerikan yapımı ilaç üretimi bir kararın hazırlanmasında görev aldı. Cumhuriyetçi senatörler Tom Cotton ve Mike Gallagher, “ABD’nin ilaç üretimi için Çin’e bağımlılığını sona erdirecek” yasalar istediler. Çünkü ABD’nin Çin’de üretilen yaşamsal önemdeki ilaçlara erişiminin kesilebileceğini düşünüyorlar. Krizin iki ülke arasındaki tcareti de olumsuz etkilediği belli oldu. Çin önümüzdeki iki yıl içinde ocak ayında yapılan geçici bir ticaret anlaşması kapsamında 200 milyar dolarlık Amerikan malı satın almaya hazırlanıyordu. Bu şimdi tehlikeye girmiş gözüküyor. Salgının yayılma eğilimi gösterdiği ilk anda Rusya’nın Çin ile olan sınırını kapatarak, Çin vatandaşlarını ülkeye sokmaması iki ülke arasındaki ilişkilerin olumlu seyri anımsanınca son derece çelişkili duruyor. Çünkü iki ülke stratejik ortaklığı artırma yolunda adımlar atıyordu.

RUSYA’YLA İLİŞKİLER 

Şu bir gerçek: İki ülke de daha dengeli bir uluslararası düzen arzuluyor ama vizyonları farklı. Kremlin çok kutuplu bir dünya, Çin ise ABD ile G2 türü bir ortaklık peşinde. Bu nedenle ilişkilerde kimi zaman uzlaşma bazen de çatışmalar oluyor. Ekonomide büyük fark göz önüne alındığında, Rusya ve Çin arasında Moskova aleyhine gittikçe artan bir güç eşitsizliği var. Rusya-Çin ikili ticareti geçen yıl 110 milyar dolara ulaştı. Çin, Rusya’nın en büyük ticaret ortağı haline geldiğinden, sınırların kapatılması ve giriş yasağı şüphesiz iki ülkenin ekonomik ilişkilerine zarar verdi. Rusya’nın Çin’e ihracatı 2020’nin ilk ayında ve yarısında yüzde 30 oranında küçüldü. Rusya’nın Çin vatandaşlarına koyduğu yasak turizme büyük darbe vurdu. Endüstri iki ay içinde 2.8 milyar ruble (38 milyon dolar) ve bu yaz yasağın kaldırılmaması durumunda 30 milyar ruble (403 milyon dolar) kaybedecek. Geçen yıl, Rusya 1.5 milyon Çinli turisti ağırlamıştı. Koronavirüsün Rus ekonomisi üzerindeki olumsuz etkileri göz önüne alındığında, Moskova aslında ekonomik toparlanmayı sağlamak için Çin’e daha da bağımlı hale gelebilir. Korona günleri geçince tablo daha net ortaya çıkacak.