Sakura’nın mucizesi

Derneğin Yönetim Kurulu Başkanı Okan Oflaz ile çiftliğin kuruluş hikayesini konuştuk. Burada yaşama tutunan hayvanların hikayesini dinledik. Oflaz çiftliği tek cümleyle özetliyor: “Hiç kimse tarafından sevilmemişler.”

Hazal Ocak

Sakura, Japonca'da bir tür “Kiraz Ağacı.” Çiçekleri ağır ağır açan ama çok çabuk dökülen, meyve vermeyen bir ağaç. Japon kültüründe hem hayatın başlangıcını hem de kaçınılmaz son ölümü simgeliyor. Sakura’nın adı tam da bu yüzden Sakura. Hikayesi, Adalar’da yanan ahırlarda başlıyor. O yangında bir sürü at can veriyor, sadece hamile bir at sağ kurtuluyor yani Sakura... Yük Hayvanları Koruma ve Kurtarma Derneği'nin üç yıl önce kurduğu İstanbul’daki çiftlikte tanıştık Sakura'yla.  Çiftlikte Türkiye’nin dört bir yanından kurtarılmış yaklaşık 200 hayvan, at, eşek, deve var… Hepsinin kaderi ortak: Sevilmemişler, şiddete maruz kalmışlar, yoğun ve zor tedavi süreçlerinden geçmişler ama şimdi hepsi mutlu.

Sakura’yla kızı Kiraz da burada özgürce koşup oynuyor. Derneğin Yönetim Kurulu Başkanı Okan Oflaz, "Çocukluğum yanımdan geçen faytonculara ‘hayvanlara eziyet ediyorsunuz’ diye kavga etmekle geçti" diyor.

- Sizi tanıyabilir miyiz neler, yapıyorsunuz?

Medya sektöründeyim. PR’la uğraşıyorum. Çocukluktan beri aktivistim, hayvanlarla iç içeyim.

-Çiftliğin hikayesini anlatır mısınız biraz?

Yunanistan sınırında Enez’de bir arkadaşım vasıtasıyla  9, 10 yıl önce bir atla karşılaştım. Çok kötü durumdaydı. Araziye bağlıydı. Hayvan bir şeyden ürküp omuzunu kırmış. Acıdan yerde zıplayan bir hayvan. Yanımızda bir veteriner vardı. Küçük bir sağlık ocağında ne olur bize bir ağrı kesici verin diye yalvarıyorum... Benim gördüğüm o hayvanlar orada sadece yük taşıyordu. İşin boyutlarını gördükçe ben onlara “hiç kimse tarafından sevilmemişler” diyorum. Bir canlı düşünün. Doğuyor, büyüyor ve erişkinlik yaşına geldikten sonra bir sömürü sisteminin içine dahil ediliyor. Yıllar boyunca üstünden para kazanılıyor... Maalesef onlara bir tedavi hakkı dahi tanınmadan uyutalım deniyor. Hizmet bittiği an o bir canlıymış, ruhu varmış, duyguları varmış, hiçbir önemi yok. 

-Atlar, eşekler bacakları kırılınca iyileşiyorlar...

Yeter ki yaşatmak isteyin, emek verin. İlk başta ‘deli’ dediler, ‘mümkün değil’ dediler, ‘yapamazsınız’ dediler. Biz de ‘hayır’ dedik. Tedavileri çok masraflı ve çok uzun zaman alıyor. Sahipleri yeni bir at almayı tercih ediyorlar, para harcamamak için... Bir şekilde dağa bayıra oraya buraya, ölsünler diye atılıyorlar. 

-Çiftliğin hikayesine dönersek… O at şimdi çiftlikte mi?

Evet... Sonra bacağı kırılan eşekler geldi. Tedavilerini yaptırdık. Birkaçı engelli ama yaşıyorlar ve çok mutlular. Hepsi bir birey aslında. Sonra bize deli diyenler yaptıklarımızı görünce ‘biz de bir şeyler yapalım’ demeye başladılar. Burada insanüstü emekle, hiçbir çıkar olmadan sadece sevgiyle yapılan bir iş var. 

‘Arazi için sponsor arıyoruz’

- Dernek fikri nasıl ortaya çıktı?

Ben 8-9 yıl önce başladım. Bir süre sonra insanlar  oluşumun farkına vardı. Telefonlar gelmeye başladı. Edirne’den Kars’a kadar, iki ayda bir at, üç ayda bir eşek kurtarmaya başladık. Ama süreç çok masraflı. Sağlıklı bir atın bile aylık masrafı bin lirayı buluyor, bizde sağlıklı hayvan yok. Hepsinin ekstra tedavi ve bakım ücretleri var. 8-9 yıl önce ufak ufak yapmaya çalışıyordum ama duyuldukça her yerden ihbar gelmeye başladı. Biz de hiçbirini geri çeviremedik, her birine yetmeye çalışıyorduk. ‘Böyle olmayacak artık, bir dernek kuralım’ dedik. Dernek kurulduktan bir kaç ay sonra ihbar yağmaya başladı. Kartal’da bir arazide 14 atın aç susuz tutulduğunu öğrendik. Onları alınca bir yer ihtiyacı ortaya çıktı. Sonunda buraya geçtik. Burası 5.5 dönüm civarı bir arazi. Kiralık… Bugünlerde daha büyük bir arazi arıyoruz. Büyük şirketlere gidiyoruz, arazi sponsoru bulmaya çalışıyoruz. Sürekli ihbarlar geliyor, vakalarımız artıyor ve burası artık yetmiyor. Buranın kirası da var. Bir sponsorumuz olur, bize uygun bir yer verir ya da bir yer kiralarsa çok mutlu oluruz.

- Bugüne kadar sizi en çok hangi hayvanın hikayesi üzdü?

Günlerce uyuyamadığım dönem Sakura'ların yandığı dönem… Ağızlarının, gözlerinin içine kadar yanmışlardı. Aylarca serumla beslendiler. Her sabah acaba ne zaman ölecekler diye uyanıyorduk. Tüm vücutları, kemiklerine kadar etleri döküldü. Sakura dünyada üçüncü derece yanıktan kurtulan tek at. O bir mucize… O yangında 9 at yanarak öldü. 4’ünde üçüncü derece yanık oluştu. Üçü tedavi sürecinde kaybettik. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Veterinerlik Fakültesi Cerrahi Ana Bilim Dalından Doç. Dr. Dilek Olgun Erdikmen ve öğrencileri her bir atın, eşeğin yaşamaları için aylarca emek verdiler. Özellikle Sakura’lar yandığında 30 kişilik bir ekiple gece gündüz okulda kaldılar.  

-Sakura'nın tedavi süreci nasıldı?

Yaklaşık bir yıl sürdü. Çok zordu. İlaçlar nedeniyle böbrek ve karaciğerleri iflas etti. Aylarca serumla beslendiği ve hiçbir şey yemediği için damar yolları patladı. Yaklaşık üç ay kendi başına ayağa bile kalkamadı. Her yattığında biz kaldırdık. Biz "ne zaman ölecek" diye beklerken bir nisan sabahı Kiraz’ı armağan etti bize. Kiraz doğurduktan sonra Sakura’nın tedavisi 5-6 ay daha sürdü. Kiraz o kadar küçük doğdu ki annesinin memesine yetişemiyordu. Geçen günlerde Kiraz'ın birinci yaşını kutladık. Sakura küllerinden doğdu ve onun çiçeği de Kiraz. Kiraz, Sakura’yı yaşama bağladı. O dönem benim asla unutamayacağım bir dönem… Yanma acısını her hücrenizde hissediyorsunuz. Ama Sakura artık çok mutlu.

-Buraya ilişkin en büyük hayaliniz nedir?

Kurtarılması gereken tüm çocukları kurtarmak… Ama mevcut koşullar nedeniyle hayatları boyunca bakıma ihtiyaç duyanları himaye edebiliyoruz.

‘Ne bizde ne de hayvanlarda mecal kaldı’

-Hayvanlara şiddet ihbarlar koronavirüs döneminde de sürüyor mu?

Evet elbette, sürüyor. Yasa olmadığı sürece bu böyle devam edecek. Yıllardır bu yasayı bekliyoruz. Öldürdüler, kestiler, sakat bıraktılar, her şeyi yaptılar… Ne bizde ne bu hayvanlarda mecal kaldı. Devlet yetkililerinin artık sesimizi, çığlığımızı duymasını bekliyoruz. 300-500 lira para cezası verip kurtuluyorlar ve şiddet azalmıyor, azalmadığı gibi bu cezalar teşvik de ediyor. Bir hayvanı öldüren, tecavüz eden, işkence eden biri, belki sizin belki benim çocuğumun yanında elini kolunu sallayarak dolaşıyordur. Çünkü bu suçlar sicillerine işlenmiyor. Toplumda bu insanlarla birlikte yaşıyoruz…

Çiftlikten yürek yakan hikayeler

MISIR: Ankara, Bağlar'da ayağı kırıldığı için terk  edilmiş bir at. Bir ay boyunca çöplerden beslenmiş. Geldiğinde çok kötüymüş. Bacağını sadece bir deri parçası tutuyormuş, çok geç kalındığı için bacağını kaybetmiş. Şimdi mutlu ve yaşamını sürdürebiliyor.

BEKİR: Mardin’de daha bir günlükken sokağa terk edilmişi. Çiftlikte çok zorlu bir büyüme sürecinden geçmiş. 3-4 ay evin içinde yaşamış. Oflaz, "Kendini eşek hariç her şey zannediyor. Biraz da bodur kaldı. Çok önemli bir destekçimiz var… Bekir abimiz, o istedi ismini… Bekir buranın mihenk taşlarından biri ve bizi her gün güldürüyor" diyor.

HANNAK: Çok kıymetli safkan bir at. Kör kaldığı anlaşılınca ötenazi yapılmak üzere bir üniversiteye terk edilmiş. İlk geldiğinde çok tedirginmiş. Korkularını zamanla atlatmış. Oflaz, bir hayli uğraşıp, bütün araziyi öğretmiş ona. Artık her yeri eliyle koymuş gibi buluyor, koşturuyor, hopluyor, zıplıyor.

DEVE PAŞA: Oflaz, Paşa’yla yıllar önce bir hayvanat bahçesinde tanışmış. Gelip kafasını Oflaz'ın göğsüne dayamış ve bir süre öyle kalmış. İstemişler ancak alamamışlar. Belediye başkanı değişince şartlar kötü olduğu için boşaltma kararı alınmış. Paşa’nın kesilmesi söz konusu olacakken çiftliğe getirmişler. Oflaz, "Çok sevgi dolu, hiç agresif değil, kedi gibi sevilmek istiyor" diyor. 

HANDE ve YEK: Hande çok ağır bir trafik kazası geçirmiş, bacakları çok kötü kırılmış. Bacağı kırılan Yek'le birlikte Mardin'den çiftliğe gelmişler. Hande, bacağını kaybetmiş. Türkiye’nin protezli ve üç bacaklı tek eşeği. Oflaz, ameliyat sonrasını şöyle anlatıyor: "Birbirlerine zarar vermesinler diye onları ayırmıştık. Yemeden içmeden kesildiler. Yek yanına kimseyi yaklaştırmadı. Bir kaç gün sonra birleştirmek zorunda kaldık. Onlara  söz verdim, “Siz ölmeyin, iyileşin ben de sizi bir daha asla ayırmayacağım” dedim. Şimdi birbirlerinden hiç ayrılmıyorlar.

ZEYNO: Artık işe yaramadığı için kurtlar parçalasın diye sahibi tarafından dağa atılmış bir at. Gerçekten de kurtların saldırısına uğramış. Kalça kısmı parçalanmış. Derin yaralarıyla ölmek üzereyken çiftliğe alınmış. Tedavisi 9 ay kadar sürmüş. Kalçasında büyük dikiş izleri var. (Cumhuriyet Pazar)