Şair Fatih... Oğuz Demiralp'in yazısı...
Divan şiirinde Fars etkisinin kalıcılığının yolunu açmış, kendisi de Avni mahlasıyla şiir yazmış, padişahlarda divan yazma geleneğini başlatmıştır. Uzman yorumlarına göre, Fatih, bir Baki ya da Nedim değilse de iyi bir şairdir.
Cumhuriyet Kitap EkiHas-bağçede ‘Ayş u Tarab (İş B., 2011) kitabında Halil İnalcık, “Fatih Sultan Mehemmed, ilmiyeye ve dervişlere ait yüzlerce vakfı nesh etmiş” der, anlatır: “(...) Fatih’in bu önlemi Osmanlı toplumunda derin bir bunalımın başlangıcı olmuş...” Fatih, anlaşılan, vakıflarımızın tarihinde olumsuz işler de yapmış, ama şiir tarihimizde önemli rolü olmuştur. Şairlere kol kanat germesinin yanı sıra İranlı Câmî’yi getirtmiş, Divan şiirinde Fars etkisinin kalıcılığının yolunu açmış, kendisi de Avni mahlasıyla şiir yazmış, padişahlarda divan yazma geleneğini başlatmıştır.
Uzman yorumlarına göre, Fatih, bir Baki ya da Nedim değilse de iyi bir şairdir. Örneğin, şu beyiti hoşuma gitti: Çün sabâ fasl-ı hazânda gülşene dibâ döşer / Hak budur her nakşı yirinde olup zibâ düşer.” Redifli şiirleri daha güzel görünüyor.
Fatih Dîvânı ve Şerhi (Tr. Yazma Eserler K. Baş., 2014) başlıklı kitabı karıştırıyorum. Hazırlayan ve şiirlere şerh yazan Prof. Muhammet Nur Doğan. Şiirlerle şerhlerin hepsini Michael D. Sheridan İngilizceye aktarmış. Baskısı, içeriğiyle güzel bir yapıt çıkmış ortaya.
Kitabın ilginç bir yönü de Fatih’in çizimlerini içermesi. Fatih, şiirde Farsa yönelirken, haram filan dinlememiş, resim sanatını da Batı’dan getirmeye çalışmış. Fatih kendi portresini de yaptırmıştır, biliriz. Bir resminde gül koklar koca Fatih. Bizim tayfanın Batı’dan çalma bir imgeleme yöntemiyle sözde yerlilik adına uydurdukları atı üzerinde kılıç sallayan Fatih resmi yaptırtmamıştır. Gül koklayan Fatih’i Avni’nin şiirlerinde arayabiliriz.
Tanpınar, 19’uncu Asır Türk Edebiyatı’na girişinde divan edebiyatını bir “saray istiaresi” olarak betimler. Hayat sultanın çevresinde döner. En büyük sevgili padişahtır. Peki padişah şiir yazınca ne olur? O zaman anlarsınız ki, şiirin asıl padişahı sevgilidir.
İşte Avni’nin şiirleri! Bildiğimiz mazmunlar ve imgelerle yazar Avni. Mekân çoğunlukla meyhanedir. Servi boylu sevgiliyle vuslattır şairin amacı. Sevgili naz yapar, bakışlarıyla yakar. Rakipleri de vardır şairin, aşıp onları erişmek ister sevgilinin arzın merkezi gibi gövdesine.
İnalcık, “Fatih’in, saray bahçelerinde yaptırdığı kasrlarda işret meclisleri düzenlediğine kuşku yok. (...) nedîmleri ve servi boylularla işret meclisine yöneldiğini gösteren metinleri sadece bir edebî mecazdan ibaret değildir.” der. Sultanların işret meclisine devlet ricalini çağırmadıklarını, yalnız musâhibleriyle baş başa içip eğlendiklerini anlatır; “Fatih döneminde bir bahçe köşkünde işret”i betimleyen bir minyatürü de sunar yukarıda andığımız kitabında. Minyatürde Avni’nin betimlediği gibi zülüfleri kara kara oğlanları görürüz.
YAŞANTI MI, KURMACA MI?
Avni’nin şiirleri Fatih’in yaşantılarının anlatılması mıdır, yoksa kurmaca mıdır? Bilemeyiz, ama şiir olarak işret kültürünün ürünleridir. İzleksel açıdan, âşığın sevgilinin çevresinde pervane gibi dönmesinin ırlanmasıdır, cinsel istek şiirleridir. Divan şiirinin en önemli damarlarından biridir bu izlek.
Günümüzün ölçülerine göre yargılamaya kalkışmamalıyız divan şiirlerinin içeriğini. O zamanlar olağan karşılanan bir ortamı yansıtıyorlar. Şiirleri okumaktan tat alabilmeliyiz.
Ancak anlamlandırma yaparken gerçekçi olmalıyız. Çoğu kez meyhane tekkenin eğretilemesi (metafor) değildir, meyhanedir. Şarap da şaraptır. Zaten kutsal kitabımızda haram olduğu yazan bir içkinin kutsal duyguların simgesi gibi gösterilmesi benim hiç aklıma yatmamış bir sav ve kabul etmediğim bir çelişkidir.
Kıvırmanın anlamı yok: Atalarımız içki ve eğlence severmiş. Dine karşıt görüldüğü için onlara böyle şeyleri yakıştıramayıp, meyhaneyi, şarabı mecaz diye anlatmak çoğu kez gereksiz. Ayrıca, kaç kez söyledik, Ahmet Cevdet Paşa’yı okuyun: zenperestlik (kadınseverlik) kültürü bize o beğenmediğimiz modernleşmeyle birlikte gelmiş. Bu tarihsel gerçeği de yadsıyıp her durumda mecaz edebiyatı yapmak, cinsel edimleri tinsel (manevi) atılımların eğretilemesi olarak görmek yanlış.
Atalarımız tinseli anlatmak için cinselden başka benzetme kaynağı bulamamışlar mı? Avni çekinmeden övmüş işte bir gecelik ilişkiyi: “Geydürür cânına zevk ile safâ hullelerin / Her kim ol sîm-teni bir gece ‘üryân eyler.” Avni’nin görece tanınan iki şiirindeyse İstanbullu bir müslümanın Galatalı Hıristiyan “bir güneş yüzlü melek’”e duyduğu ilgi dile getirilir. Öpüşüyle İsa’yı dirilten odur. “Sen İstanbul şâhısun ol Kalâtâ şâhıdur”. Çoşar: “Kevseri anmaz ol içdügi mey-i nâbı içen / Mescide varmaz o varduğı kilisâyı gören.”
ECEL HERKESİ BARIŞTIRIR
Fatih’in sevgiyi tinsel boyuta taşıyan şiiri vardır. “Işk ile virân gönlini ma’mûr istemez / Hâtırın mahzûn iden bir lahza mesrûr istemez.” beyitiyle melankolinin nerdeyse tanımını yaptıktan sonra cinselliğin ötesine geçerek anlatır aşkı. “Işk nakdi bir hazinedür ana yokdur zevâl.” Ancak, bu şiirde aşkın duyguları anlatmak için meyhane, şarap gibi mecazlara başvurulmaması dikkat çekmelidir. Kediye kedi diyelim. Ayrıca vurgulayalım: Avni yobazlığa karşı birçok beyit yazmıştır.
Avni’ye, o zamanın ölçülerine göre gönül şairi denebilir. Ne ki şu beyitte Avni Fatih oluverir: “Bizimle saltanat lâfın idermiş ol Karamâni / Hudâ fırsat virürse ger kara yire karam anı.” Fatih’in övgüyle anılan Anadolu utkuları hakkında Alevilerimiz arasında değişik değerlendirmeler yapıldığını da bilmemiz gereklidir.
Belki de Avni’nin o kadar erotik dizesinden çok aklımızda kalması gereken beyiti şudur: “Çün ecel sulh itdürür âhir nizâ’ı kaldurur / Pes nedür dünya için bu kurı gavgâdan murad.” Ömrü cenkle geçmiş büyük sultanın verdiği ders işte, Sayın Doğan’ın Türkçesiyle: “Madem ki ecel, sonunda herkesi birbiri ile barıştırır, çekişmeyi son erdirir: o hâlde dünya için bu kuru kavgaya sebep ne?”