Şair ceketli çocuk: Kazım
Avukat Arzu Kal Demirçi, arkadaşı Kazım Koyuncu’nun kitabını yazdı. ‘Şair Ceketli Çocuk” isimli kitap için Demirçi, “Sadece çok yakınlarının bildiği Kazım’ı anlatmaya çalıştım” diyor. Kitabın geliri Ali İsmail Korkmaz Vakfı’na gidiyor.
Hilal Köse- Nasıl geçti 12 yıl?
Onu kaybettikten sonra üç yıl ilaçsız uyumadım, gezmedim, konsere gitmedim. Çığlık çığlığa uykulardan uyandım. Zor geçirdim. Sonra sonra ortak bir arkadaşımızın kızı oldu onunla ilgilenirken tekrar bir can geldi bana. Kazım bir tek damla gözyaşımı görmedi. Hiçbirimiz onun yanında ağlamadık. Bize bir gün ‘Taş mısınız niye hiç ağlamıyorsunuz?” diye sordu. Sonra da “İyi ki de öyle yapmıyorsunuz, yoksa camdan atardım sizi” dedi.
UMUDU DİRİ TUTTUK
- Dostluğunuz nasıl başlamıştı?
Bizi herkes çok eski dost zannediyor. Biz daha iki yılı doldurmamıştık onu kaybettiğimizde. 30 Temmuz 2003’te Değirmen Sanat Evi dinletisine gitmiştik. Konseri bitince tanıştık. Ayrılırken, sarıldım, ‘ne olursa olsun hep yanında olacağım’ dedim. Nasıl olduğunu anlamadan çok iyi arkadaş olduk.
- Hastalığı nasıl karşıladınız?
İki gün odaya kapandım, ağladım. Üzüldüğümü duymuş aradı, “ben çok iyiyim merak etme. Bana sen bakacaksın” diye beni sakinleştirmeye çalıştı. Hastalığı boyunca hep çevresindekileri sakinleştirmeye çalıştı. Sonrasında Cihangir’de evimizi tuttuk. Sevgilisiyle birlikte üçümüz kaldık. Son ana kadar umudu kaybetmedik. Ot da kaynattık, reiki de yaptık. Aklınıza gelebilecek bir sürü şey yaptık.
SON İSTEĞİ KARAYEMİŞTİ
- Kitapta hastanedeki günleri de var...
Hastaneye yattıktan sonra sadece sevgilisi yanında kaldı. Sabah işe gitmeden, öğle arasında ve iş çıkışında uğrardım ben de. Gece yarısına kadar kalırdım. Laz böreği isterdi. Onun o hastane yatağında zevkle Laz böreği yemesini unutamıyorum. Son zamanlarında karayemiş sormuştu. Olmamıştı daha... Onu defnettiğimizde karayemişler yeni olmaya başlamışlardı. Mezarı şimdi karayemiş ağaçlarına bakıyor.
- En son ne zaman gördünüz onu?
Artık burnunda iki tane solunum hortumu var. Bir tane kalın bir tane de eliyle tutuyor. “Odamı değiştirin” diyor, “bu çalışmıyor hava gelmiyor” diyor. Aslında çalışıyor ama nasıl diyeceksiniz ki... Çok çok zordu. Zorla nefes almaya çalışıyor. Sırtını dayayamıyor, önündeki masaya kafasını koyarak uyumaya çalışıyor. 24 Haziran’dı benim onu son gördüğüm gün. Kapıdan çıkarken geri döndüm “Seni seviyorum” dedim. Solunum hortumunu salladı ‘ben de’ demek için. Akşam yoğun bakıma almışlardı. Sevgilisine ‘beni bırakma’ demiş, normalde yanına kimseyi almıyorlardı, sevgilisinin yanında kalmasına izin verdiler. Ertesi gün de gitti... Hastalığın başında ‘acı içinde kıvranacak,’ demişlerdi o derece kötü olmadan gitti... O bile beni mutlu ediyor şimdi.
DURUŞU HATIRLANMALI
- Kitabı elinize alınca ne hissettiniz?
Çok heyecanlandım... Başucu kitabı yapacağız diye çok yazan oldu. Çok ağladıklarını söyleyen oldu. Sanki, okuyan herkes acıdan bir parça aldı yüklendi ama benimki de hiç azalmıyor. Bir tane oğluma imzaladım, kitaplığına koydum. Bir gün açıp Kazım’ı oradan tanıyacak. Kitap herkese ulaşsın, hiç tanımayan kimse kalmasın isterdim onu.
- Kazım’a dair başka bir proje var mı aklınızda?
Olması gerekiyor ama nasıl yaparız onu da bilmiyorum. Kazım, hiç birbiriyle anlaşamayan o kadar çok insanı bir arada tutmuş ki, şimdi hepimiz dağıldık.
- Kazım’ı bugün en çok nasıl hatırlamalı?
Biraz Karadenizliyim, biraz müzisyenim ama hepsinden önce devrimciyim diyen bir adamı herhalde en çok siyasi duruşuyla hatırlamak gerekir. İnsanı insan yapan değerler o duruştan geliyor. Bu adamın bu kadar güzel yürekli olması, çevreye, insana duyarlı olması, herkesin derdini dert edinmesi, hepsinin temeli zaten o. Spor taraftarlığı bile devrimciliğine dayanıyor.
O BİR MUCİZEYDİ
- Kazım’ı siz nasıl anlatırsınız onu tanımayanlara?
Kitap gibi. O kitap olabilirdi ancak... Tek kelimeyle onu anlatmak gerçekten zor. Hayvanları bile arkadaşı kabul ederdi. Kaplumbağa kanı içirilmesini önerdiler bize. Kabul etti bir tek şartla, eğer ölmeyecekse kaplumbağa... Daha fazla söze gerek yok. İstiklal’de yolunu çevirirdi çocuklar, durur sohbet ederdi. Vakti varsa oturur bir çay içerdi... Ben Kazım sayesinde yatağını bulmuş suyum diye yazdı bana üniversiteli bir genç. Ne güzel etkiler bırakmış insanlarda... Ben ona bir de mucize diyorum. Trabzon konserine geleceği zaman çok heyecanlıydı. Evde sürekli şarkı söylemeye çalışıyordu elinde gitarla. Öksürükleri çok fazlaydı, şarkı söylerken öksürmeye başlamaktan çok korkuyordu. O dönemde raporlarını Almanya’ya göndermiş, konserinden bahsetmiştik. Gelen yanıt şu oldu; nefes alıyor olması mucize... Kazım, sahneye çok aitti, oradayken hiç ölmeyecekmiş gibiydi... Orada çok mutluydu. Trabzon konserinde inanılmaz duygusal anlar yaşamış. Çünkü herkes ağlıyor. İzleyenler onu yormamak için şarkıya eşlik ediyor, oturarak söylüyor... Bir bir buçuk ay kalmıştı vefatına, çok az bir zaman. Vazgeçmiyordu, hasta olmasının onu durdurmasını istemiyordu. Bir şeyler daha üretmek istiyordu. Ama stüdyoya girecek kadar kendini iyi hissetmedi.