Sahnede terapi yapıyorum

Demet Tuncer'in yeni gösterisi Kaytan Dudak, izleyiciye ucu açık bir eğlence vaat ediyor. Tuncer'in sahnesinde müzik de var hikâyeler de ama en önemlisi bol kahkaha.

cumhuriyet.com.tr

Demet Tuncer stand up yapmaya artık iyiden iyiye alışmış. Hoş, kendisini stand up’çı olarak tanımlamayı da pek istemiyor, ama işin sonunda müzikle birlikte ortaya çıkan keyifli hikâyeler bir stand up’ı çağrıştırıyor. Stand up mı değil mi bilemeyiz ama Tuncer yeni oyunu Kaytan Dudak’la oldukça ilgi çekiyor. Bu ilgi çekici oyun da artık Leman Kültür’ün mekânlarında izleyiciyle buluşuyor. Tuncer’le yeni oyunu ve sahne kariyeri hakkında konuştuk.

- Stand up yapmaya nasıl karar verdiniz?

- Sahneden biriktirdiklerim sayesinde ortaya çıktı. Kendiliğinden stand up’a dönüştü. Ben de pek farkında değilim nasıl olduğunun. Söylediğim şarkılar ve onların teması etrafında dönen hikâyelerle bir gösteri yapıyordum. O hikâyenin içindeki insanları canlandırarak anlatınca iş gösteriye dönüştü. Şarkıların hepsi bildiğimiz şarkılar. Fakat hikâyeleriyle dinleyince bambaşka şeyler çağrıştırıyor. Sonradan içine Demetlana gibi bir karakter oturdu. Onu çok benimsedi izleyici. Zaten bana gelenler, oyunculuğumu ve yorumculuğumu bildikleri için, oyunculuğun müzikle birleşeceğini biliyorlar. Leman Kültür’ün Ceo’su Kemal Bey beni Hayal Kahvesi’nde gördü ve “bu iş Leman Kültür için biçilmiş kaftan, bunu mutlaka yapmalıyız” dedi. Biz de böylece başladık.
 

- İşin hikâye anlatıcılığı yönünden bakarsak, zor kısmı, sahnede tek başınayken izleyicileri orada tutabilmek.

- Öyle bir kaygım olmadı. Ben öncesinde sahneye çıkmak istemeyenlerdenim. Ancak çıktıktan sonra da indiremezsiniz. Her zaman bir kaygı ve beklenti var, çünkü insanların gözünde çok iyi bir yerdeyim. Etrafımızda da çok başarılı insanlar var, ama onun da geçmişine bakınca görüyoruz, bayağı bir altyapı olması gerekir. Ben bunu söylüyorsam, karşımdaki insanların bunu demesini istemem. Bu yüzden yanımdaki insanların da “Demet bravo çok iyiydin” demesindense eleştirmelerini tercih ederim, ha eleştiri kaldırabiliyor muyum? Kaldırmaya çalışıyorum. Yani çok hırpalayan bir şey de olabilir ama bunu da sindirebilmek gerekiyor. Hep bir bahanemiz vardır, onları bir kenara bırakınca, hak vermeye başlıyorum. Bunu bilip nabzı da iyi koklayabilince, pek bir sorun yaşamadım.
 

- Leman Kültür’deki seyirci acımasız mı? Burası bir mizah dergisi ve karşılarındaki işe karşı seyirci de acımasız olabilir.

- Doğru söylüyorsunuz. Bu da kaygılarımdan biriydi. Yanız buraya gelenler sadece Leman Dergisi’ni takip edenler değilmiş. Mizaha açık olanlar buradaymış. Sonuçta bu bir müzikal stand up ve burası Cem Yılmaz’la Ata Demirer’in çıktığı sahne.
 

- Bu da bir baskı unsuru olmalı. Çünkü bu sahnede stand up yapacağım derken heba olan çok genç de oldu.

- Ama ben stand up’çı değilim. O yüzden heba olmam. “Ben stand up’çıyım, ben varım artık” diye garipliklerle çıksaydım evet ama benim yaptığımı kimse yapmıyor. Böbürlenmek anlamında söylemiyorum, ama bu benim oyunculuğumla yorumculuğumu kattığım bir şey. Çünkü anlatacak o kadar hikâye var ki, ben de dahil herkeste var, “kardeşim tek benim başıma mı gelir bu”, değil, insanlar bazı şeyleri çok yakınlarına bile söyleyemiyor ve sadece onlara oluyormuş gibi oluyor. Oysa bak ona da olmuş bana olmuş.
 

- Bir anlamda terapi...

- Aynen, ister istemez öyle oluyor. Birçok şeyi gözlemledikten sonra insanlara birşeyler geri vermem gerekiyor. Bunları hikâyeler ve şarkılarla hatırlatıyorum. Kadın-erkek, anne-çocuk ilişkisi ve aslında her şeyin altında yatanları nasıl söylediğin önemli. Ortaya keyifli bir şey çıkıyor. Buna stand up mı denir? Bu işi müzikle yapan yurtdışında da pek yok. Bizde laf lafı açıyor, o laf da konuyu bir şarkıya getiriyor. Atıyorum 1975’te “bizim uluslararası platformda yer almamız gerekiyor” diyerek Eurovizyon’a katılmaya karar verilmiş. Şarkı için hem halk oylaması hem de TRT’nin seçimi yapılıyor. Halk oylamasını Ali Rıza Binboğa kazanıyor, TRT “saçmalamayın” diyor ve Semiha Yankı gidiyor. O şarkı da “Seninle Bir Dakika”. Sen çık “sevişmek bir dakika” de sonra da 12 puan bekle. Türk kadınlarına sesleniyor, “bir sorun var” diyor. Şimdi bu hikâye, kabare ortamında daha anlatımlı bir formata bürünüyor. Sırf Türk değil Eva Peron ya da Edith Piaf’ı araya sokmak için de müzik aracı oluyor.