Şahin, iptal başvurusunu değerlendirdi
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Anayasa değişikliğiyle ilgili iptal başvurusuna ilişkin ''Umuyorum ve diliyorum ki, 2008'de ortaya konan hatadan dönülür, yasama organının Anayasa ile çizilen sınırlarına girilmez, Anayasa değişikliğiyle ilgili Meclisin egemenlik hakkı ihlal edilmez'' dedi.
cumhuriyet.com.trTBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Levent'teki Mövenpick Otelde düzenlenen ''Bab-ı Ali Toplantıları''nda, ''Egemenliğin Kaynağı ve Kullanımı'' konulu konuşmasında, hayatının önemli bir bölümünün Bab-ı Ali'de geçtiğini, avukatlık ve memurluk mesleğini Bab-ı Ali Nuruosmaniye'de yaptığını anlattı.
Bab-ı Ali'de bu toplantıların yapılacağı uygun mekanların bulunduğunu belirten Şahin, bu etkinliğin orada yapılmasının daha şık olacağını düşündüğünü söyledi.
Şahin, 20 yıldır devam eden Bab-ı Ali toplantılarının önemli bir düşünce etkinliği olduğunu dile getirerek, bu tür etkinliklerin Türkiye'de sivil toplumun gelişmesine katkı sağlayacağına inandığını aktardı.
Egemenliğin kaynağına bakıldığında, ilk olarak hukuk ve siyasal bilim alanında değil ilahiyat alanına ait olduğunun görüleceğini kaydeden Şahin, çünkü insanlığın ilk yıllarında egemenliğin kaynağının bir tek kişide toplandığını anlattı.
İlk dönemlerde bu egemenlik hakkının başkalarıyla bölüşülmediğini ifade eden Şahin, Ortaçağ'dan sonra insanlığın bazı şeyleri daha çok irdeleme imkanı bulduğunda birtakım monarşik yönetimlerin başında bulunan kişilerin kullandığı egemenlik hakkı konusunda ciddi tartışmalar yaşandığını ve insanoğlunun ''bu artık böyle gitmez'' demeye başladığını söyledi.
Şahin, bu konuda en büyük değişim ve dönüşümün Fransız İhtilali ile olduğunu, egemenliğin kaynağı ve kullanımının bu dönemden sonra değiştiğini anımsatarak, Fransız devrimiyle birlikte egemenliğin kaynağının millet ve bunu millet adına kullanacak mercinin de parlamento olduğu ilkesinin kabul edildiğini kaydetti.
Türkiye'de egemenliğin tarihi
Şahin, Osmanlı İmparatorluğunda ise egemenliğin kaynağının padişah olduğunu ve son zamanlara kadar da egemenliğin kullanımında bir bölüşmeye rastlanmadığını belirterek, ''Tarihimizde egemenliğin kaynağındaki en önemli değişiklik Kurtuluş mücadelemizde gerçekleşmiştir. Kurtuluş mücadelemiz milletin egemenliğinden harekete geçilerek kazanılmıştır, Mustafa Kemal Atatürk Samsun'a çıktığında mücadelesinin millet egemenliği fikrine dayalı olacağını açıklayarak çıkmıştır'' diye konuştu.
TBMM'nin 23 Nisan 1920'de açılmasıyla milli egemenlik anlayışının kurumsallaştığını söyleyen Şahin, bu yıl TBMM olarak Meclisin açılışının 90. yılını kutladıklarını, bunu bir güne de sığdırmadıklarını, bir yıl boyunca farklı etkinliklerle halkla birlikte kutladıklarını kaydetti.
Şahin, 1923'te önemli iki değişiklik yapıldığını, Cumhuriyetin ilan edildiğini ve Cumhurbaşkanlığı kurumunun oluşturulduğunu hatırlatarak, bu şekilde meclis hükümeti sisteminden parlamento sistemine yönelik bir adım atıldığını söyledi.
Kuvvetler birliği ilkesi yerine kuvvetler ayrılığı ilkesinin 1961'de mevzuata girdiğini, artık Meclisin yasama, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunun yürütme ve bağımsız yargı kurumlarının ise yargı görevini millet adına yürüttüğünü ifade eden Şahin, 1982 Anayasası'nın egemenliğin kullanımı ve kaynağı konusunda 1961'e göre farklı bir şey getirmediğini, ancak ilk defa Anayasa değişikleriyle ilgili olarak halk oylaması mekanizmasına yer verdiğini kaydetti.
Anayasa değişikliği
Şahin, Anayasa mahkemelerinin 2. Dünya Savaşı'ndan sonra özellikle batılı ülkelerde ihdas edildiğini, Türkiye'de de daha sonraki Anayasa değişiklikleriyle oluşturulduğunu aktardı.
Yüksek Mahkemenin, TBMM'nin yasama görevini yerine getirirken kanun, kanun hükmünde kararname, Meclis İçtüzüğü'yle ilgili açılan iptal davalarını esastan ve şekilden incelediğini, Anayasa değişikliklerini ise 148. maddeye göre şekilden incelediğini dile getiren Şahin, çünkü TBMM'nin millet adına yasama görevini yerine getirdiğini ve bu görevin mutlak olduğunu kaydetti.
Şahin, ''Anayasa değişiklerinde Anayasa Mahkemesinin şekil bakımından incelemesinin ne olduğunu herkes biliyor. Bir defa Anayasa değişikliklerinde teklif ve karar yeter sayılarındaki nitelikli çoğunluk oluşmuş mu, 184 imzayla verilmiş mi, 330, 367 ve üstünde parlamentodan geçmiş mi, iki defa görüşülmüş mü?'' dedi.
Ancak 2008'de Yüksek Mahkemenin, bir Anayasa değişikliğiyle ilgili verdiği kararda esasa girerek yapılan değişikliği iptal ettiğini dile getiren Şahin, bu durumun sadece Türkiye içinde değil, dışında da yoğun tartışmalara neden olduğunu aktardı.
Şahin, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''TBMM'nin milleti adına yasama görevine sınır getirme ve ona ortak olma anlamına gelecek bir yaklaşımın veya iptal kararının millet iradesiyle uyuşmadığı kanaatindeyim. Anayasanın 148. maddesi, 'Sadece şekil bakımından incelenmelidir, esasa girilemez' demişse ve Yüksek Mahkeme 2008'de verdiği bir kararla bunu aşıp esasa girerek iptal kararı vermişse, bu TBMM'nin millet adına kullandığı Anayasa değişikliğiyle ilgili egemenlik hakkına bir tecavüz olarak değerlendirilebilir.''
Kuvvetler arasında sınırların çizildiğine dikkati çeken Şahin, sözlerini şöyle tamamladı:
''Yargı organı, sınırları çizilen Meclisle ilgili bu alana girerek Meclisin Anayasa değişikliğiyle ilgili egemenlik hakkını zedeleyecek veya ona ortak olacak anlamına gelen bir karar vermişse, bunun irdelenmesi ve bu hatadan mutlaka dönülmesi gerekir. TBMM Başkanı olarak TBMM'nin millet adına egemenlik hakkını kullanırken bu egemenlik hakkına bu veya şu şekilde yapılacak tecavüzleri doğru bulmam söz konusu değil. Yüksek Mahkemenin önünde yeni bir Anayasa değişikliği davası var. Yüksek Mahkeme şimdi bunu incelemektedir. Umuyorum ve diliyorum ki, 2008'de ortaya konan hatadan dönülür, yasama organının Anayasa ile çizilen sınırlarına girilmez, Anayasa değişikliğiyle ilgili Meclisin egemenlik hakkı ihlal edilmez. Yüksek mahkemenin beklenen iptal kararı sebebiyle, TBMM'den geçen ve referanduma gitmesi Yüksek Seçim Kurulunca da yürütülen Anayasa değişikliği konusunda Meclisin bu alanla ilgili egemenlik hakkını zedeleyici bir karar vermeyeceğini temenni ediyorum ve diliyorum. Gerçekten millet adına egemenlik hakkının kullanan yürütme, yargı, yasamanın mutlaka birbirlerinin alanına girmemesi ve bu medeni iş bölümünü Anayasa'da belirtilen ilkeler çerçevesinde yerine getirmesi gerekir. Aksi halde bir çatışma sorunları içinden çıkılmaz bir hale getirebilir.''