Sahile vuran kapitalizm

Sahile vuran kapitalizm

Emrah Kolukısa

Başka zaman olsa romantik hayallere dalacağınız güzellikte bir sahil... Berrak mı berrak bir su, geride, çok geride gökyüzünde süzülen kuşlar. Ufuk çizgisi belli belirsiz ve denizden göğe dönüşen manzarada silik mavi bulutlar. Görüntünün bu romantik ahengini bozan ise denizin sahille kavuştuğu yerde yüzükoyun yatan, özdeş takım elbiseleriyle uzandıkları zemine ters düşen iki yetişkin erkek cesedi; iki ölü işadamı. Neyi anımsatıyor bu fotoğraf bize diye soramıyoruz bile, o denli canlıki hafızamızda Aylan bebeğin kahredici görüntüsü. 

Başka bir dünya mümkün

Yukarıda bahsettiğimiz “Stranded / Kıyıya Vurmuş” başlıklı bu dev fotoğraf Salt Galata’da açılan “Kim Kimi Güverteden Atar” başlıklı sergiden bir detay. Çağrıştırdıkları, anımsattıkları bir yana, bu fotoğraf net bir şekilde kapitalizmin cesedinin kıyıya vurmasına dair bir tespit, öngörü ya da temenni, bakış açınıza göre. Bize sorarsanız sun-i teneffüs bile yapılamayacak kadar geç kalınmış bir durum var ortada; acil müdahale gerekiyor ama artık kapitalizmi kurtarmak için değil, insanlığı kurtarmak için. Bırakın kapitalizmin cesedi vurduğu kıyıda çürüyedursun, biz yeni tahayyüllere, yeni bir dünya düşüne doğru evrilmek için Oliver Ressler’ın asıl önerisine bakalım ve SALT Galata’nın ana sergi alanında, tam da “Stranded” fotoğrafının arka tarafındaki bölüme geçip yan yana yerleştirilmiş üç videoyu izleyelim. “Occupy, Resist, Produce / İşgal Et, Diren, Üret” başlığıyla sergilenen bu videolar, biri Milano’da, biri Roma’da, biri de Selanik’te yer alan ve her biri de içinde çalışan işçiler tarafından idare edilen fabrikaların öyküsünü anlatıyor bize. Üretim, yeniden üretim, paylaşım üzerine yeni bir tasavvur arayanların, sömürü düzeni yerine yeni, hakça bir düzen arayanların izleyip üzerinde düşünmesi gereken işler. Ressler hayli politik bir sergi oluşturmuş anlayacağınız.

Tüm binaya yayılan sergi

Oliver Ressler’ın SALT Galata’da göç, sınırlar, yurttaşlık, sermaye ve alternatif ekonomileri irdeleyen fotoğraf işleri, duvar yazıları, filmler ve enstalasyonlarından oluşan sergisi sadece ana sergi alanına değil, tüm binaya yayılacak şekilde yerleştirilmiş. Ana salonda yukarıda sözü geçen işler dışında “The Economy is wounded - let it die! / Ekonomi yaralı-bırakın ölsün” başlıklı dev bir fotoğraf, Avrupa’daki mültecilerin varlığından hareketle savaş, terör, ekonomik darboğaz gibi meseleleri sorgulayan “Emergency Turned Upside-Down / Acil Durum Tepetaklak” başlıklı soyut animasyon film ve SALT tarafından sanatçıya sipariş edilmiş “There are no Syrian refugees in Turkey / Türkiye’de Suriyeli mülteci yok” başlıklı film de yine ziyaretçileri bekliyor. Bunların dışında binanın çeşitli katlarında da yine fotoğraf ve video yerleştirmeleri de var ki, kurumun bir banka binasının üzerine inşa edilmiş olduğu bilgisinden hareketle bu yayılmanın serginin kapitalizm eleştirisini öne çıkaran içeriğine tastamam uygun düştüğünü söylemek yanlış olmaz sanki.

Sadece bununla da kalmıyor yayılma üstelik; Dolmabahçe’de yer alan dev reklam panolarında görebileceğiniz “Too Big To Fail / İflas İçin Çok Büyük” yazısı da bir akşamüstü ansızın karşınıza çıkabilir, şaşırmayın. Oliver Ressler’in 15 Ocak’a kadar sürecek sergisini SALT Galata’nın her katında ziyaret edebileceğinizi hatırlatır, videoların hakkını vermek adına bol vakit ayırabileceğiniz bir zamanda görmenizi öneririz. Yaşadığınız ülkeye, hayata ve olası geleceklere dair, size iyi gelecektir.


Avusturyalı sanatçı Oliver Ressler’in SALT Galata’da açılan “Kim Kimi Güverteden Atar?” başlıklı sergisi zengin açılımları ve eleştirel gücüyle ziyaretçileri derinden etkiliyor 

Mülteci değil misafir

 “Türkiye’de Suriyeli Mülteci Yok” adlı filmden, “İnsanları görüyorum ama insanlık yok” mesajlı duvar yazısı.

Oliver Ressler’ın SALT’ın isteği üzxerine çektiği “Türkiye’de Suriyeli mülteci yok” filmi serginin belki de en ilginç işlerinden biri. Adını duyar duymaz kafanızda bir itiraz cümlesi oluştuğunu biliyoruz (“Türkiye’de Suriyeli mülteci olmaz mı, yaklaşık 3 milyon mülteci var hem de” diyorsunuz, değil mi?) ama hatırlarsanız hükümetimiz onları mülteci statüsüne sokmadı ve ülkemizde “misafir” olarak ağırlandıklarını açıkladı. İşte Ressler’in 2015 ve 2016’da 3 kez Türkiye’ye gelerek yaptığı çekimlerden oluşan bu film ülkemizde bulunan Suriyelilerle yapılmış röportajları içeriyor. Her ne kadar Suriyelilere misafir desek de son günlerde Avrupa’yı tehdit etmek için Türkiye’nin elinde bir koza dönüştükleri gerçeğini de unutmamak ve Ressler’in tam da Avrupa-Türkiye ilişkileri ekseninde ele aldığı meseleyi izlerken bir de o perspektifi hesaba katmak yerinde olur kanısındayız. Öte yandan ülkemizde yaşayan Suriyelilerin çektiği sıkıntıları, gündelik hayattaki olağandışı rutinlerini ve memlekette yaşanan gelişmeler karşısındaki reflekslerini (örneğin bir Suriyeli 15 Temmuz gecesi ilk iş arapça konuşmayı kestiklerini ve saklanacak yer aradıklarını anlatıyor) görmek açısından da bir hayli çarpıcı bir iş Ressler’in filmi.