Safına katılacağım, haberin olsun!

Oya Baydar, 78'liler Girişimi Sözcüsü tutuklu Celalettin Can için yazdı.

Oya Baydar

Tutuklu 78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can

 

Sevgili Celalettin kardeşim,

Ne kadar geç kaldım sana yazmakta. Nedeni mi? Sen, sizler; yaşamdan, sevdiklerinizden, yoldaşlarınızdan, iyi insanların dünyasından hunharca, hukuksuzca, namussuzca koparılıp içeri tıkılmışken böyle elim böğrümde çaresiz kalmanın, üç beş satır çırpıştırıp yasak savar gibi yapmanın utancı yüzünden belki… Önceki yaz, 78’liler Vakfı’nda İhsan Eliaçık’ın, Alper Taş’ın, başka arkadaşların katıldığı bir konuşma- tartışma toplantısı düzenlemiştin de beni de çağırmıştın, hatırlıyor musun? Toplantı başlamadan önce çaylarımızı yudumlarken, diğer arkadaşları güldüren bir konuşma geçmişti aramızda. “Eskiden, ‘bırak Oya Baydar’ı, revizyonistin, pasifistin teki’, derdik; şimdi konuşmaya gelmen için peşinden koşuyoruz” demiştin de, “ O zamanlar ben de, ‘bırak, devrim namlunun ucundadır diyen şu silahlı külahlı goşistleri’ derdim, ödeştik” diye cevap vermiştim. Değişen kim, diye sormuştu biri… Aslında dünya ile, Türkiye ile birlikte hepimizi değiştiren, bizi birbirimize yaklaştıran zamanın akışıydı. Namlunun ucundaki Latin Amerika devrimlerinin, Vietnam’ların, Filistin Kurtuluş Hareketi’nin heyecan, adanmışlık ve kahramanlıkla dolu anıları yavaş yavaş uzaklaşırken çözüm bekleyen yeni sorunlar, yeni mücadele alanları çıkıyordu karşımıza. Reddiyeci olmadan devrimci kalabilmek, ezberlere takılmadan değişimi gerçekleştirmek, bir mücadele biçiminden zamanın gereklerine uygun başka bir mücadele biçimine geçebilmek; en önemlisi de önceliklerin doğru belirlenmesi. Hani “somut durumun somut tahlili” derdik ya… İşte senin bunu başardığını düşünüyorum. Kırk yıl önce, memleketinin dağlarında, ovalarında mücadele ederken ne kadar umutlu ve devrimciysen, barış için, Kürt sorununun çözümü için “akil insan” olmayı kabul ettiğinde de o kadar umutlu ve devrimciydin. “Kabul ettiğinde” diyorum, çünkü sınıfsalideolojik açıdan güvenmediğin bir iktidarın kuşkulu projesinde yer almak, sözde devrimci kimilerinin yıpratmalarına muhatap olmak senin açından fedakârlıktı. Kürt, Türk, bütün halkların eşit haklı yurttaşlar olarak barış içinde yaşadıkları, özgürlükçü, demokratik bir Türkiye’ydi hayalin ve umudun; bu fedakârlığa değerdi. Celalettin neden içerde, neden tutuklu, diye soruyoruz sık sık kendimize; sorunun cevabı çok açık: Barış, çözüm, hak, adalet, özgürlük gibi kavramlara düşman bir iktidar, tam da şu çok kritik seçim döneminde seni içeri atmayıp da ne yapsın! Çözüm sürecinde, senin gibilere muhtaçken seni “âkil” ilan edenler, senin göstermelik, mostralık değil barışın gerçek âkili olduğunu herkesden daha iyi biliyorlar. Hiç işlerine gelir mi dışarda olup da tekerlerine çomak sokman. Yirmilerinde 19.5 yıl hapis yatıp, tüm gençliğini dört duvar arasında geçirip, 1999 sonunda tahliye olur olmaz, ne yılgınlık ne umutsuzluk ne de intikam duygusu beslemeden aynı heyecan ve örgütçülük becerisiyle (78’liler Vakfı) yaşama ve mücadeleye sarılan sen, bomboş ve hukukun yüz karası bir iddianameyle içerde tutulduğun Silivri vartasını da tez atlatırsın, bundan kuşkum yok. Seni, Osman’ı (Kavala), diğerlerini düşündükçe; ülkenin en iyi, en değerli insanlarını - ki zaman zaman ben de, bizler de yeterince kıymetini bilmedik onların- halkların bağrından koparıp alan, bizi onlardan yoksun bırakan kötücül şer düzenine öfkem, isyanım artıyor. Bu gidişle, 80’ime yaklaşırken pasifist, revizyonist olmaktan kurtulup safına katılacağım, haberin olsun!

Bütün dostlardan selamlarla, sevgilerle, umutla.