Safdie Biraderler’i takdimimizdir...
Robert Pattinson’ın başrolünü üstlendiği ‘Soygun - Good Time’ yer yer temposunu kaybedip izleyiciyi karanlıkta bıraksa da filmin yönetmenleri Safdie Biraderler yakın gelecekte önemli işlere imza atacaklarının işaretini çakıyorlar.
Emrah KolukısaMayıs ayında düzenlenen Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan ve bir hayli iyi övgüler alsa da yarışmadan ödülsüz dönen “Soygun - Good Time” Amerikan sinemasının adları yeni yeni parlamaya başlayan kardeş sinemacıları Josh ve Benny Safdie’nin imzasını taşıyor. Kendilerini (en azından şimdilik) bağımsız sinema içinde konumlandıran ve filmlerinde senaryo yazımından kurguya birçok farklı görevi üstlenen Safdie Biraderler’den küçük olanı (Benny) “Soygun”da oyunculuğa da soyunmuş ve önemli rollerden birini kuşanmış.
Başrolünü Amerikan sinemasının popüler isimlerinden Robert Pattinson’ın oynadığı “Soygun - Good Time” 1987 tarihli “Rain Man”i andıran bir kardeş öyküsü anlatıyor ama çok daha karanlık ve sert bir üslupla. Biri zihinsel olarak sorunlu, diğeri ise uyuşturucu bağımlısı ve başı mafyayla belada iki kardeşin sonu kötü biten bir soygun girişimini anlatan filmde neredeyse her şey bir gecede yaşanıyor ve Safdie Biraderler yer yer belgesel tarza yaklaşan bir kamera kullanımıyla izleyiciyi mümkün olduğu kadar hikâyenin içinde tutmaya gayret ediyor. Özellikle başlarda bunu çok iyi kotaran Biraderler ne yazık ki bir noktadan sonra dağılıp, başladıkları işi bitirme gayretiyle kendi anlatımlarına ihanet eder bir yola sapıyor ve karakterler üzerinde bir derinleşme sağlayamadıkları gibi, uzun ve gereksiz sahnelerle sıkıcılaşıyorlar. 70’li yılların su katılmamış üslubuna ve sokağın sesine kulak veren duyarlığına özenen film en azından post- Tarantino sinemanın “zekÓA işi” diyaloglar yazma tuzağına düşmüyor. Robert Pattinson’ın özellikle iyi bir performans sağladığı filmde diğer rolleri üstlenen isimler de (Oscar adayı oyuncular Barkhad Abdi ve Jennifer Jason Leigh de var kadroda) senaryonun elverdiğince sağlam kompozisyonlar çiziyorlar ama nihayetinde ensemble olarak akılda kalıcı bir bütünlük sağlayamıyorlar. Açıkçası filmi izlediğimde aklıma 2015 tarihli “Victoria” (y: Sebastian Schipper) geldi. 2,5 saate yakın süresiyle, üstelik tek plan olarak çekilmiş olan “Victoria” allengirli okumalar istemeyen senaryosu, mükemmel aksiyon-drama-gerilim dengesi ve gerçek anlamda birinci sınıf bir ensemble oyunculuğuyla “Soygun”un hedefi 12’den vurmuş haliydi. İki filmin de eşit derecede iyi olduğu tek konu müzikleridir desek yanılmış olmayız. “Victoria”nın Nils Frahm imzalı müzikleri de çok sağlamdı, Cannes’da bağımsız jüriler tarafından verilen Soundtrack Ödülü’nü alan “Soygun”un Oneohtrix Point Never imzalı müzikleri de.
‘Cingöz Recai’ye dair
Geçen hafta vizyona giren ve gişede iyi bir başlangıç yaparak yüksek izleyici sayısı yakalayan “Cingöz Recai”ye dair de bir iki kelam etmek gerek. “Bir Efsanenin Dönüşü” olarak lanse edilen film ne yazık ki efsanenin dönüşüne değil de çöküşüne tanık etti bizi. Güçlü oyuncu kadrosuna (Kenan İmirzalıoğlu, Haluk Bilginer, Meryem Uzerli, Serkan Keskin), filmografisinde “Sen Aydınlatırsın Geceyi” gibi bir başyapıt barındıran yönetmen Onur Ünlü’ye ve “Ezel” gibi ses getiren dizilerin senaristleri olarak bildiğimiz Pınar Bulut ve Kerem Deren’e rağmen ortaya yenip yutulacak gibi bir helva çıkmamış. Karakterler kartondan, aksiyon sahneleri şişirme ve hikâyenin duygusal yanı da yarım yamalak olunca Peyami Safa’nın kemikleri sızlamış. Böylesi aksiyon, romantizm ve komedinin iç içe geçtiği filmleri mükemmelen başaran Güney Kore sinemasını örnek alsak hiç fena olmaz sanki, ilgililere duyurulur.