‘Saç’ın olağanüstü yolculuğu

Ankara’da sinema baharı 28 Nisan’a dek sürüyor. Festivalde Alman filmlerinin izleyiciyle buluştuğu özel bir seçki de var.

Emrah Kolukısa

30. Ankara Film Festivali özel etkinlikler ve yarışma filmlerinini gösterimleriyle sürüyor. İlk günlerde Ulusal Belgesel Film Yarışması’nda yer alan yapımlar gösterilmişti, şimdiyse sıra Ulusal Uzun metraj Yarışması’nda yer alan filmlerde. Özel gösterimler vardı elbette festival programında... İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale alan “Kız Kardeşler” Ankara’da ilk kez festival kapsamında izleyici karşısındaydı. Filmin yönetmeni Emin Alper ve oyuncularından Cemre Ebüzziya, Ece Yüksel ve Kayhan Açıkgöz’ün de hazır bulunduğu gösterim sonrası bir de soru cevap yapıldı. Filme büyük bir ilgi olduğu için maalesef yer bulamadım ve hevesimi vizyona sakladım.

Festivalin ikinci günü yapılan bir başka özel gösterimde ise Fırat Yücel ve Aylin Kuryel’in İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Belgesel Yarışması’nda Mansiyon ödülü alan “Baştan Başa” adlı filmi izleyiciyle buluştu. Türkiye’de tam olarak nasıl ve kimden toplandığı bilinmeyen insan saçlarının İsrail’e götürülerek oradaki kadınların dini vecibeleri gereği başlarını örtmesinde kullanacakları peruklara dönüşmesini bir yol filmi lezzetinde anlatan “Baştan Başa”, filmin sonrasında yönetmenlerden Fırat Yücel ile yapılan soru cevaptan da gözlemlediğim üzere bir hayli ilgi topladı, beğenildi. Doğrusu İsrail ile, yasallığı son derece şüpheli olsa da, böylesi bir ticaretin yürütüldüğünü görmek salondaki izleyiciler kadar beni de şaşırttı doğrusu. Öte yandan bu ticaretin inanç meselesine dair pek bilmediğimiz ama öğrenince başka toplumsal kodları da anlamımıza ışık tutan bir yanı var filmin. Örneğin Hindistan’dan saç almak yerine (çünkü oradaki inanç sistemi Museviliğe pek uymuyor) bir İslam ülkesi olan Türkiye’den (ne de olsa domuz yemiyoruz ve “helal” besleniyoruz) almak daha kabul edilir geliyor İsrail’dekilere ve gelen saçlara ‘koşer’ damgası basarak kullanılmasına izin veriyorlar. Mizahi bir üslubun alttan alta filme hakim olduğunu da belirtmek gerek. Özellikle İsrail’deki bir peruk üreticisinin dükkânında bir de R.T. Erdoğan modeli bulundurduğunu gösteren sahne bir hayli kahkaha aldı izleyiciden.

Bir tuhaf adam: Gundermann
Festivalin Goethe Enstitüsü ile birlikte düzenlediği “Kino 2019-Alman Filmleri Türkiye’de” etkinliği izleyicilere zengin bir program sunuyor. Bazı filmleri belki başka festivallerde de izleme fırsatı bulmuştuk ama her yıl sadece burada gösterilen en az bir film oluyor Ankara Film Festivali’nde. Geçen yıl “Quiberon’da Üç Gün” adlı filmdi örneğin bu ve bu yıl da “Gundermann”... Andreas Dresen’in imzasını taşıyan biyografi türündeki film 80’li yıllarda Doğu Almanya’da büyük üne kavuşan besteci ve şarkıcı Gerhard Gundermann’ın kısa ama şaşırtıcı hayat öyküsünü anlatıyor. İtiraf edeyim, filmi izleyene kadar adını bile duymadığım Gundermann’ın hayatından bir hayli etkilendim. Bir yandan bir kömür madeninde işçi olarak çalışan Gundermann’ın folk türündeki şarkıları hiç de öyle yabana atılır cinsten değil ve bir hayli de angaje. Alexander Scheer’in büyük bir ustalıkla canlandırdığı karakterin bir diğer ilginç yanıysa duvar yıkılmadan önce Doğu Alman gizli polis teşkilatı Stasi adına çalışıyor olması. İki Almanya birleştikten sonra açığa çıkan bu durum Gundermann açısından ciddi bir hesaplaşmayı da getiriyor ve geri dönüşlerle duvarın yıkılmasının öncesi ve sonrasına gidip gelen film izleyiciyi bu tuhaf ama muhteşem karakterin vicdani muhasebesine ortak ediyor. Umut edelim de bu filmi vizyona çıkaracak bir dağıtımcı bulunsun (ne yazık ki “Quiberon’de Üç Gün” için bu umutlar boşa çıkmıştı). Ankaralı izleyiciler için bir şans daha var bu arada, isteyenler filmi 26 Nisan Cuma günü 16.30’da Büyülü Fener’de izleyebilir.