Rüzgârla dans
Festival üç gün boyunca Ayazma Manastırı’nda müzikle doğayı buluşturdu. Etkinlikler gündüz saatlerinde de adanın dört bir yanına yayıldı.
Emrah Kolukısa
Caz kısmına geleceğiz muhakkak ama önce Evliya Çelebi’ye bir kulak verelim, bakın ne yazmış Bozcaada’ya dair: “Bakımlı, şenlikli, bağlı ve bahçeli köyleri, abıhayat suları ve kuyuları vardır ve tüm dağları bağlardır. Misket üzümü olur ki yeryüzünde yoktur. Hatta Rumeli Kadıaskeri Dahki Efendi bağlarında 17 çeşit kokulu üzümü olur ki Sincar Dağı’nda olmaz. Meğer Kudüs-i Şerif yakınında Hazret-i Halilurrahmanüzümü ola. Ama bu Bozcaada üzümü haliliden sulu, lezzetli, yemesi hoş ve kokuludur.” Coğrafyası bunca cömert, ilginçtir, iklimi üzümcülüğe ve şarapçılığa bunca müsait az yer vardır olasılıkla. Evliya da boşuna değil, adayı anlatırken üzümünü öve öve bitirememiş...
19-21 Temmuz tarihleri arasında Kendine Has ve Volkswagen’in katkılarıyla düzenlenen üç günlük Bozcaada Caz Festivali, festival deyip geçmemek lazım, alabildiğine yoğun bir programa sahipti. Öyle ki, dileyenler için sabahın 8’inde kalkıp önce güneşe karşı yoga, ardından yürüyüş yapmak da mümkündü, akşam üstü olunca şarap, viski, rakı tadımları ve sohbetleri yapmak da... Yine gündüz saatlerinde kültür sohbetleri, hareket atölyeleri, mutfak alıştırmaları derken, dolu dolu geçiverdi üç gün. Akşamki konserleri “tease” etmek için adanın çeşitli köşelerinde habersiz yapılan “pop-up” (aniden başlayıp biten) konsercikler de cabası...
Caz festivalinin ana mekânı Ayazma Manastırı idi. Yunanca’da “kutsal su” manasına gelen “hagiasma” sözcüğünden türeyen ve aynı adı taşıyan sahile doğru inerken sağ tarafta bulunan Ayazma Manastırı, ya da diğer adıyla Paraskevi Manastırı, 1734 yılında yapılmış. Rum Ortodoks cemaatine ait bu manastırın Ortodoks inancında önemli bir yeri olan azize Aya Paraskevi’nin yaşadığı yer olduğu için ayrıca kıymet taşıdığını belirtmek gerek. İşte bu manastırın arazisine kurulan festival sahnesi ve etrafındaki irili ufaklı stand ve köşeler üç gece boyunca gayet sosyal bir kalabalığın toplaştığı, danslar edip eğlenceli fotoğraflar çektirdiği bir bahçeye dönüştü. Konserler sırasında çimenliklerde yatanlar mı istersiniz, grup halinde yere oturup sohbet edeler mi, içkisini alıp sahne önünde dans edenler mi... Rüzgârın bile sakinleştiği akşam saatlerinde nihayet huzur, barış ve müziğin egemenliği vardı adada.
İlk gece Birsen Tezer’in headliner olarak sahne aldığı ve Bobby Rausch, Pow Trio (Tuluğu Tırpan, Eylem Pelit, Volkan Öktem), The Kites ve Orkun Özdemir (DJ set) gibi isimlerin performans sunduğu bir programla başladı festival. Biletleri günler öncesinden tükenen festivalin ikinci gününün ilgi çekenleri Londra çağdaş caz sahnesinin heyecan verici ismi Yussef Dayes ve Bozcadaa Ensemble ile sahne alan Suzan Kardeş oldu. “İçimden geldi, çok söylemek istiyorum” diyerek bir de İzmir Marşı patlatan ve samimi üslubu, Balkan esintileri, duygu yüklü şarkılarıyla Suzan Kardeş, ikinci gece en ağırbaşlı izleyiciyi bile kıpır kıpır edecek bir coşku yaydı manastırın bahçesine. Aynı gece ayrıca, daha erken saatlerde, Hemi, Bidar ve Emir Ersoy da aynı sahnenin konukları oldular.
Son konser Oğur’dan
Son gece Yaprak Melike’nin DJ seti ve Selin Sümbültüepe’nin konseriyle başladı. Barış Demirel (Barıştık mı) ve ekibi bir hayli sağlam bir performansla geceyi alabildiğine ısıttıktan sonra sahneyi festivalin kapanışını da yapacak olan Erkan Oğur ve “Anatolian Blues Project”e terk etti. Erkan Oğur’un kendine has çift saplı (üst sapı perdesiz elbette) gitarıyla bir kez daha unutulmaz bir performans sunduğu gecenin sonunda kimse bırakıp ayrılmak istemedi bahçeden, ama her güzel şey gibi... Biliyorsunuz işte, seneye aynı zamanda, aynı yerde buluşmak üzere.