‘Rusya’nın palazlanmasına Batı izin vermez’

Rusya’da uzun yıllar gazetecilik yapan Cenk Başlamış ile Ukrayna, Rusya’dan haberler geçen Okay Deprem’in birlikte kaleme aldıkları ‘Vladimir Vladimiroviç Putin: Rusya’yı ayağa kaldıran lider’ başlıklı kitap, Rus liderin KGB’den Kremlin’e uzanan gizemli öyküsünün örgüsünde, SSCB ve sonrasında yaşanan gelişmelere ışık tutuyor...

MİNE ESEN

Batı-Moskova cephesinde sular uzun süredir dalgalı... İlişkilerdeki yüksek gerilim bizzat Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov tarafından “Soğuk Savaş’tan beter” ifadeleriyle gözler önüne serilecek cinsten hem de... Küresel güçler arasında iplerin böylesine gerildiği bir ortamda ise gözler tüm bu sinir savaşının tam da göbeğindeki isim, Kremlin’in tepesindeki Vladimir Putin’de...

Rusya’da uzun yıllar gazetecilik yapan Cenk Başlamış ile Ukrayna, Rusya’dan haberler geçen Okay Deprem’in “Vladimir Vladimiroviç Putin: Rusya’yı Ayağa Kaldıran Lider” başlıklı, ortak kaleme aldıkları kitap, tam da kriz havasında, Rus lideri bugünlere getiren yaşam öyküsüne, bir nevi Sovyetler sonrası ülkenin yaşadıklarına büyüteç tutacak türden. Başlamış, bunun Putin hakkında Türk gazetecilerin yazdığı ilk kitap olduğuna işaret ediyor. Başlamış ve Deprem’le kitaba ilişkin sohbetimizde günümüzde Moskova ile Batı bloku arasında giderek artan tansiyonu, Ankara ile ilişkileri de es geçmedik...

- “Soğuk Savaş hiç bitmedi ki” diyorsunuz... Peki ABD-Rusya denklemine, Trump’lı döneme baktığımızda işler kontrolden çıktı mı sizce...

BAŞLAMIŞ - Kontrolden çıktığını düşünmüyorum. Trump’la da ilgisi yok pek. Bunlar kişiye bağlı ülkeler değil. Benim oradaki iddiam şu, 90’larda SSCB dağılırken Moskova’daki hava, devlette de vatandaşta da şuydu: “Bir savaş vardı ve bitti. Sovyetler Birliği dağıldı. Savaşı kaybettik, ideolojik olarak da kaybettik. Bizim artık Batı’yla çekişmemiz için bir neden kalmadı.” Ben o dönemi şuna benzetiyorum. Ruslar Batı’ya, kaybettikleri akrabalarını bulmuş gibi heyecanla, sevinçle, naif bir şekilde bakıyordu. Ama bence Batı’nın bakışı hiç değişmedi, başından bu yana aynıydı. Çünkü küresel anlamda Rusya her zaman için potansiyeli olan bir rakiptir. Rusya gözardı edilecek, “palazlanmasına izin verilecek” bir ülke değildir. Hırsları olan bir ülke, Sovyetler Birliği, Rus İmparatorluğu’na giden bir gelenekten geliyor. Batı şunu biliyor, Rusya 90’larda çok kötü durumda ama bu sonsuza kadar böyle gitmeyecek, özellikle zengin doğalgaz kaynaklarına da sahip olmasıyla yeniden etrafına bakmaya başlayacak. Onun için Batı o ayağa kalkma sürecini mümkün olduğu kadar geciktirmeye, Rusya kendine gelirken onun eski müttefiklerini transfer etmeye çalıştı.

 

Savunma duvarını inşa peşinde

Madem Soğuk Savaş bitti, o zaman sorulur Batı’nın ne işi var Doğu Avrupa’da, ne işi var üç Baltık ülkesinde... Ne zaman Rusya’nın Putin’in geliş dönemiyle denk olarak ekonomik olarak toparlamaya başlaması, ayağa kalkma çabası gözüktü, ipler gerilmeye başladı. Dolayısıyla Soğuk Savaş hiçbir zaman bitmedi. Rusya Batı’nın her zaman rakibidir. Batı’nın da her zaman istediği Rusya’yı kendi sınırları içine hapsetmek.

- Moskova’nın Suriye siyasetinin arkasındaki ana etken ne?

Rusya kendi hayat alanının daraltıldığını düşündüğü için Suriye de harekete geçiyor... Bir taraftan NATO yayılıyor, “Arap baharı” başlayınca ülkeler tek tek gidince, Ruslar da korkuya kapılıyor. Tek müttefik Suriye kalmış. Suriye giderse sıra İran’a sonra bize gelecek diye düşünüyor. Rusya’nın “Sıcak denizler” arzusu konusu evet de, ortada başka şeyler de var. Rusya tamamen oluşturulan ablukayı kırmaya çalışıyor aslında. Bana sorarsanız savunma duvarını inşa etmeye çalışıyor.

 

Türkiye nefes aldırıyor

- Sizce Putin cephesi Türkiye’yi batıya karşı koz olarak mı kullanıyor...

BAŞLAMIŞ - Her şeyden önce iki ülke yüzyıllardır rakip. Rekabet alanı ortak alan, Karadeniz, Kafkasya, Orta Asya, bugün gördüğümüz gibi Ortadoğu. Ancak çıkarlar gereği bir araya gelebiliyorlar. Bugünkü işbirliğinin nedeni de çıkarların zorlaması.

 

Zoraki nikâh

Düşünün Soğuk Savaş döneminde olmayan şey de gerçekleşiyor, NATO üyesi Türkiye, bir Rus uçağını düşürüyor. Ama ilişkiler toparlanabiliyor bir şekilde... Liderler arasında özel bir samimiyet ve ortak dil olduğunu düşünüyorum ama bunun çok da abartılmaması lazım. Her ülkenin kendi çıkarları var sonuçta. Sovyetler’in dağılmasından sonra Türkiye’nin, Rusya’ya yakınlaşmasına zoraki nikâh gözüyle bakıyorum. Ama bu dönemsel, taktiksel bir ilişki. Rusya’nın Suriye’de Türkiye’ye ihtiyacı var. Türkiye’nin gücünü abartmayalım ama küçümseyemelim de. Zaten Batı karşısındayken Rusya’nın Türkiye olmadan istediğini yapamayacağını fark ettiği için “karşımda olacağına yanımda olsun” tavrı var. İran’la da benzer taktik işbirliği içinde gözüküyor Rusya. Bir de Rusya, Suriye’deki elini güçlendirmekle kalmıyor, Türkiye ile Batı arasında yaşanan tüm gerginlikler otomatikman bölgede Batı’nın güç kaybetmesi anlamına geliyor. Bu da Rusya’nın nefes almasını kolaylaştırıyor.

 

Suriye stratejik nokta

DEPREM - Aslında Rusya için Suriye yeni bir konu değil. Çok eskiden beri Rusya bölgede etkin. Suriye, Rusya için tüm Akdeniz havzası açısından önemli. “Arap Baharı” dönemine gelirsek, Libya düştü. Rusya BMGK’de Libya’ya yönelik bombardımana çekimser kaldı. Moskova, o dönemde Libya’yı kolay bıraktığından dolayı pişman. Suriye kaldı geriye. Haliyle askeri olarak son stratejik noktası bu bölgede, tutunacağı son dal.

- Peki Moskova’nın Suriye Devlet Başkanı Esad’a desteği sürer mi...

BAŞLAMIŞ - Rusya, Esad’ın arkasında olabileceği kadar durur. Artık durmaması gerektiğini anladığı anda ise vazgeçer. Rus dış politikasında, devasa ülkeden beklenmeyecek bir kıvraklık, esneklik hâkimdir. Ama dere geçilirken değiştirir mi bundan emin değilim. Bence şu anda dereyi geçme aşamasında. Bu sadece Esad’dan vazgeçmek anlamına gelmez, Batı’ya karşı geri adım atma anlamına gelecektir.