Rusya ‘can derdinde’
Azerbaycan’la Ermenistan arasında 27 Eylül’de yeniden başlayan çatışmalarda, şimdiye kadar Karabağ’da “anahtarı elinde tutan ülke” olarak görülen Rusya göreceli bir sessizlik içinde.
Cenk BaşlamışMoskova’nın taraflarla dirsek temasını sürdürmesine rağmen gelişmeleri çoğunlukla izlemekle yetinmesini, son zamanlarda Erivan’la arasındaki gerilime bağlayanlar var. Gerçekten de, Ermenistan’da Batı yanlısı Nikol Paşinyan’ın iki yıl önce iktidara gelmesinin ardından ilişkiler hissedilir ölçüde bozuldu. Oysa Ermenistan Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya’nın Kafkasya’daki en güvenilir müttefikiydi. Pek çok gözlemci Azerbaycan ordusunun ilerleyişi karşısında Moskova’nın sessizliğini, Paşinyan yönetiminin Batı yanlısı siyasetini cezalandırma çabası olarak yorumluyor ki, Rus basınının da paylaştığı bu değerlendirmede haklılık payı var görünüyor. Hele hele Erivan’ın son gerilimde öncelikle Fransa’nın desteğine bel bağladığı söylentileri ayuka çıkmışken...
Ancak başka nedenler de var... Örneğin, Rusya uzun süredir kapalı kapılar ardında Ermenistan’a işgal altında tuttuğu beş bölgeyi Azerbaycan’a vermesi için telkinde bulunuyor ancak olumlu yanıt alamıyor. Ama Moskova’nın beklendiği kadar ön plana çıkmamasının daha önemli nedenleri bulunuyor. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmalar Rusya için daha kötü bir zamanda başlayamazdı. Gerçek şu ki, Kafkasya, sorunlar yumağıyla boğuşan Moskova için-en azından bugün-öncelikler listesinde ön sıralarda yer almıyor.
Rusya’nın gündeminde başka konular var...
Hükümetin açıkladığı rakamlara göre, bir milyon 225 bin onaylanmış vaka bulunan Rusya’da koronavirüsten ölenlerin sayısı 22 bine yaklaşıyor. Hatta Devlet İstatistik Kurumu (Rosstat) can kaybı sayısını iki kat fazla, 45 bin olarak veriyor. Yani Rusya kaynaklarının ve enerjisinin bir bölümünü yeniden tırmanışa geçen salgınla mücadeleye ayırmış durumda. Ama koronavirüs kâbusu ve hatta bitmek bilmeyen ekonomik sorunlar bile Rusya’nın Kafkasya’daki göreceli hareketsizliğini açıklamaya yetmiyor. İşin aslı, bugün Kremlin’in gündeminde birinci sırada “ölüm kalım” meselesi gördüğü “Belarus sorunu” var.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana Batı tarafından askeri ve ekonomik kuşatma altına alınan Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesi hem Türk hem de uluslararası kamuoyunda “büyük bir zafer” olarak yorumlanmıştı. Oysa, can havliyle Kırım’ı alsa da Rusya, Batı ile arasında tampon bölge gözüyle baktığı stratejik Ukrayna’nın yörüngesinden çıkmasıyla aslında çok ağır bir darbe yemiş, bir anlamda kolu kesilmişti. Tarihsel olarak Ruslar, “düşman”la doğrudan karşı karşıya kalmamak için sınırlarında tampon bölgeler bulunmasına hayati önem veriyor.
İşte şimdi Rusya ikinci tarihi darbenin Belarus üzerinden gelmesinden büyük endişe duyuyor, gerçekte pek de hoşlanmadığı Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko’yu iktidarda tutabilmek için elinden geleni yapıyor, yardım için ordusunu hazırda tutuyor. Çünkü eğer Ukrayna’nın ardından “Belarus duvarı” da çökerse Rusya Batı dünyası ile yüz yüze kalacak ve-küçük Moldova dışında-o yöndeki çember kapanmış olacak. Elbette Kafkasya Moskova için hayati önemde, elbette oradaki anahtar konumunu kaybetmemek, başka ülkelerin, örneğin Türkiye’nin rol çalmasını engellemek için sonuna kadar direnecek ama bölgeyle ilgili analiz yaparken Rusların şu anda “can derdi”ne düştüğünü gerçeğini de akılda tutmak gerekiyor.