Ruhun bildiğini hatırlamak
Meksika için öngörülen bütün felaketlerin gerçekleştiği 1992 yılı, Kristof Kolomb’un Yeni Dünya’yı keşfinin de 500. yıldönümü. Bu bağlamda kaleme alınan Doğmamış Kristof, pek çok yönüyle “eşsiz” bir yapıt. Her yönüyle yeniden doğuş ve özlenen devrimin romanı.
Sacide Alkar DosterPlaton
ruh teorisinde, akıl ilkelerinin temellendirilmesi için bedenden bağımsız
olabilmenin önemine değinir. Çünkü ona göre idealar ile görüngüler âlemi
arasındaki ayrım, ancak her iki âlemle iletişimde olabilen ruh görüşüyle
birleştirilebilir. Bedene bürünmeden önce ruhun ideaların bilgisini elde
ettiğini ve ruhta içkin olarak sakladığını savunur.
Peki
Platon’un iddia ettiği bilgi ve deneyimler nerededir? Platon, ideaların bilgisinin,
ruhun bedene bürünme sürecinde unutulduğunu ve doğru bilgi olarak kabul ettiği
bu unutulan hakikatlerin ancak yeniden hatırlamayla elde edilebileceğini öne
sürer ve henüz anne karnındayken sahip olduğumuz bilgi birikiminin doğumdan sonra
unutuluşuna işaret eder.
ANLATICI
FETÜS!
Carlos
Fuentes’in 1987 yılında yayınlanan ve birçok yönüyle “eşsiz” sıfatını hakeden
romanı, Doğmamış Kristof, Platon’un
ruh teorisini çatı yaparak henüz anne karnındaki bir fetüsün anlatıcılığını
sunar okura.
Elbette Doğmamış Kristof’u eşsiz kılan yalnızca
anlatıcısının bir fetüs oluşu ya da romanın alt metninde saklanan ruh teorisi
değil, okuru baştan sona metne dahil eden, sakınımsız, yedi yüz altmış sayfalık
bir metinde kimi kez kaybolduğunu itiraf edecek kadar cesur ve tüm canlılılığı
ve ironikliğine nazaran sonunda ne yaptığını bilen bir yazarın imzasını
taşımasından kaynaklı.
Oldukça
kalabalık karakter ağı okuma dinamiğini kimi yerlerde sekteye uğratsa da Fuentes,
tıpkı bir yol gösterici gibi okurun yolunu bulmasına ve hatta okur aracılığıyla
romanın nihayetlenebileceği duygusuyla metin ve okur arasındaki kuvvetli bağa
yaslanır.
500. YIL
Roman, Amerika’nın Keşfi’nin beş yüzüncü yılı kapsamında Meksika’da yapılacak
bir etkinlikle Amerika’nın keşfedildiği, yani 12 Ekim günü anısına, o gün doğan
erkek çocuğa “Cumhuriyetin Oğlu” ünvanının verilmesi ve bu ünvanın sunduğu
ayrıcalıklara sahip olma hayaliyle ruha bürünür.
Angel ve
Angeles’in bu hayalin ardından başladıkları yolculukları inişli çıkışlı, hatalarla
örülü bir iyiye ve güzele ulaşma çabası taşır. Bu yüzden Doğmamış Kristof’un
her yönüyle yeniden doğuş ve (özlenen) devrim romanı olduğunu söylemek yanlış
olmaz.
Ancak
yirminci yüz yılın sonlarındaki Mekika için “devrim” hayalkırıklıklarıyla örülü
aşılmaz bir yol imgesine dönüşür. Bu imgenin sarmalındaki Angel, Angeles ve
henüz anne karnındaki Kristof’un yolculukları ruhsal olduğu kadar bedensel
değişimler ve kabullerle, başka boyutlara taşınır.
Yazar,
karakterlerin kendilerini tanıma yolundaki hataları, büyüme ve gelişme eşiklerini
Meksika’daki tarihsel süreçlerle tamamlayarak romanın bütünselleşmesine büyük
bir katkı sunuyor.
ÇÜRÜYEN MEKSİKA
Fuantes, kutsalların
reddiyle hem aile kurumunu hem de yeni yüzyıla hazırlanan Meksika’nın siyasi ve
toplumsal çürüyüşünü acımasız saptamalarla eleştirmiş. Halk kendini
televizyonun büyülü karanlığına kaptırmış, birbirinden saçma reality şovları
izlerken Meksika yolsuzlukların, çevre kirliliğinin ve siyasi entrikaların
çıkmazında resmedilmiş.
Ne yazık
ki özlenen vatan hayalleri ve gerçekleşemeyen umutlar büyük yıkımlarla
sonuçlanır. Romanda siyasi kirlenmişliğin, haksız zenginliğin ve kandırmacanın
karşısında Kristof, yeniden doğuşu simgelerken, öte yandan böylesi bir dünyaya
doğmanın eleştirisini yapar:
“Meksika mı burada mı doğacağım? ... Canlı ya
da ölü bin dolar borçlu olduğum bu ülkede!.. Doğduğum andan itibaren 12 ton
kükürt, kurşun ve karbonmonoksit solumak için... Bu ülkeye mi çıkacağım? Bana
petrol sayesinde iyi durumda olduğumuzu söylesinler diye mi? Bundan böyle endişeye mahal kalmadığını,
zenginliğimizi idare etmenin yeteceğini söylesinler diye mi? Elektriğim olmasa
da buzdolabı alabileyim, çöpe ve ateşe gömülü sokaklarda yürürken insanlar beni
kıskansın diye walkman takabileyim diye mi?”
OKURDAN VAZGEÇMEDEN
Fuantes,
karakterleştirdiği okurdan bir an olsun vazgeçmeden, düşüncelerini, çelişkilerini
ve korkularını yasladığı yoldaşı yanına çağırarak yaklaşır sona. Orada doğumun,
başlangıçın, unutuşun, kaybın ve varoluşun sesini duyulur:
“Annemin karnında dönüşsüzce yaşlandım; evet
doğum dedikleri bir kandırmaca, küçük yaşlı bir adam olarak öleceğim; kimse
dokuz aydan fazla yaşamıyor, hepimiz dokuz aylıkken ölüyoruz; gerisi ölüm çünkü
gerisi unutuş... Bildiğim her şeyi unutuyorum, ışık sönüyor, içerideyken her
şeyi biliyordum, genler, Hegel’ler, Hegene’ler, atalarım...”
Okur için
bir not da benden; ey okur yazarına güven, seni asla yalnız bırakmayacağını
bil, aklını sarmalayan hikâyeye teslim ol çünkü odur seni şaşırtacak olan.
Doğmamış Kristof / Carlos Fuentes / Çeviren: Aslı Biçen / Can Yayınları / 760 s.