Romanlar vatandaşlık haklarından nasıl yararlanabilir?
cumhuriyet.com.trRomanlar Avrupa’da ve Türkiye’de en düşük eğitim ve en yüksek işsizlik seviyesine sahip, en fakir ve en marjinal topluluğu oluşturuyor.
Türkiye’nin her yerinde barınma-eğitim-sağlık-istihdam hak ve olanaklarından neredeyse hiç yararlanamayarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Haklı iken haksız duruma en kolay düşen oluyorlar. Diyelim ki evleri kapitalizmin sonuçları yüzünden yıkıldı, maddi, manevi nedenlerle yıkılan evlerinin yerine derme çatma çadır evler kurup, mal sahipliğinden işgalciliğe iniyorlar ya da para kazanabilmek için diyelim ki bir Roman kadını çiçek alıp, yol kenarında satıp para kazanmaya çalışıyor, hemen polis, zabıta birbiri ardına taciz-ceza uygulamasına başlıyor. Bunu neden yapıyor çünkü yoldan geçen çiçek almanın ötesine geçip seks yapmak da istiyor. Ne suç, kim suçlu? Kabahat cezası en çok onlara kesiliyor. Kör bakış bu olsa gerek.
Sıfır Ayrımcılık Derneği ile Çatalca Romanlar Derneği, 4 Temmuz 2011 Pazartesi günü Çatalca Halk Eğitim Merkezi’nde Romanların vatandaşlık haklarına erişiminde kolaylaştırıcı olmayı hedefleyen sivil bir toplantı düzenledi.
Toplantıya, Kaleiçi Mahallesi’nin Roman sakinleri, Çatalca Kaymakamlığı ve kaymakamlık hizmet kurumları, sivil toplum temsilcileri ve yerel basın mensupları katıldı.
Çatalca’da bu toplantı yapılırken Ataşehir Küçükbakkalköy’de Ataşehir Kaymakamlığı’nın karşısında bulunan arazide yıkılan evlerinin yerine kurdukları derme-çatma barınakların yıkımları devam ediyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin talimatı ile Ataşehir Belediyesi’nin dozerleri çalışıyordu. Ataşehir Kaymakamlığı en zor durumda kalanlara para yardımı yapıyordu. Hangi taraf daha çaresiz? Yıkan mı? Yıkılan mı? Yıktıran mı? Yardım yapan mı? Kim çaresiz?
Hem Küçükbakkalköy’de hem de Çatalca’da yaşayan Romanların ortak ve başlangıç sorunu barınmadır. Birinde kapitalizmin sonuçları diğerinde sel felaketi. En beteri de böylesi bir durumda toplum bireylerinin ve toplum hizmetkârlarının barınamayanı istemeyen ırkçı düşünce, yaklaşım ve tavır üretmeleri oluyor. Hatta o kadar ırkçılar ki; gözlerinin önünde süre giden Roman yaşamlarını görmüyorlar. Sık sık “Biz onları dışlamıyoruz, onları seviyoruz, onlar da insanlar, olur mu öyle biz kardeşiz deyip ama Romanlar tembeldir, keyif insanıdır diye devam eden cümleler kuruyorlar.
Vatandaşlık hakları kamusal haklarımız içinde yer alıyor. Yenileniyor, genişliyor. Hakları bilmek, araştırmak, nasıl kullanılacağını öğrenmek vatandaşa düşüyor. Henüz devlet vatandaşına şöyle bir çağrıda bulunamıyor; Ahmet Bey, kızınızın okuldan tasdiknamesini aldınız. Henüz okul çağı içinde olan çocuğunuzun yeni durumunda oluşan hakları şunlar şunlardır. Şu kurumlarımıza başvurarak haklarınızdan yararlanabilirsiniz. Ya da Sevim Hanım, emeklilik için yaş süreniz tamamlandı ancak eksik gün sayınız için analık borçlanması hakkını kullanarak emeklilik işlemlerinizi başlatabilirsiniz, bunun için yapacaklarınız şunlardır diyemiyor. Korkuyor. Hangi devlet çalışanı ile konuşsanız sorununuzun çözümünde bilgisini paylaşmaktan korktuğunu görüyorsunuz. Toplum olarak devletin alacağında hassas ve dikkatli, vereceğinde sırra kadem olduğunu düşünmekten kurtulmalıyız.
Diğer yandan, vatandaşlık haklarımızı kullanırken ya da kullanılmasına hizmet ederken ortaya çıkan yeni durumların izlenmesi, tartışılması, en çok da ben bu haktan yararlanabiliyorum da komşum niye yararlanamıyor diyen yaklaşımların çoğaltılması ihtiyaç olarak karşımıza çıkıyor.
Çatalca Kaleiçi Mahallesi sakinlerinden 62 Roman aile, 1999 yılında yaşadıkları sel felaketinden sonra bu 21 metrekarelik konteynerlere yerleştirilmiş. Hayat en çok onlar için zorluklar üretiyor.
Bugün Romanların en temel sorunu olarak karşımıza çıkan barınma ihtiyacı karşılanmadan eğitim, sağlık ve istihdam haklarından yararlanmalarının kırılganlığı çok nettir. Geride bırakılana hakları iade edilirken önkoşulsuz olmak, toplumsal olarak bizi “ama” ile başlayan cümlelerden uzak tutacak, insani gelişime katkıda bulunacaktır.