Romandaki Peygamber
Yazar Nedim Gürsel, Fransa’da yeni çıkan ‘La Seconde Vie de Mahomet’ adlı kitabında Hz. Muhammed’in Batı yazınındaki yeri üzerinden İslam Peygamberi’nin algısını inceliyor. İstanbul’daki evinde görüştüğümüz Gürsel, kitabın yakın gelecekte Türkçede yayımlanmasından umutsuz.
Emrah KolukısaNedim Gürsel’in Fransızca olarak kaleme aldığı ve İslam Peygamberi’nin Batı edebiyatındaki yerini irdeleyen yeni kitabı “La Seconde Vie de Mahomet” benzeri olmayan akademik bir araştırma. Gürsel ağırlıklı olarak Fransız yazınında İslam Peygamberi’nin izini sürerken Goethe ve Rilke gibi isimleri de es geçmiyor.
-Kitaba seçtiğiniz adla başlayalım... Neden “Muhammed’in İkinci Yaşamı?”
Bu İslam Peygamberi’nin hayatı ya da doğrudan onun üzerine bir kitap değil. O tür kitaplardan çok fazla sayıda var, hem Türkçede hem yabancı dillerde. Bu kitap bir ilk, belki biraz iddialı olacak ama, İslam Peygamberi’nin ortaçağdan bu yana Batı’daki algısı, özellikle edebiyat alanındaki imgesini de inceleyen bir çalışma. Ağırlıklı olarak da Fransız edebiyatında bir roman kahramanı olarak İslam Peygamberi nasıl yer alıyor, bunu inceledim. İkinci vurgusunu ise şöyle açıklayabilirim: Muhammed’in hayatıyla ilgili tarihsel anlamda fazla bir şey bilmiyoruz, ama çok fazla efsane uydurulmuş, ve peygamber öldükten sonra bu efsanelerle karışık ona atfedilen bir biyografi var... Ama bazı islamologlar da haklı olarak diyorlar ki biyografi gerçeklere dayanır, gerçek hayat öyküsüdür, bu efsanevi bir hayat öyküsü oluyor daha çok. Dolayısıyla bu anlamda peygamberin biyografisini yazmak zaten mümkün değildir deniyor. İkinci hayatı dediğim işte bu edebiyattaki, yani öldükten sonra başlayan, önce efsanelerde, ondan sonra da edebiyatta nasıl yaşamış, yaşamaya devam etmiş, o anlamda “Muhammed’in İkinci Hayatı” başlığını koymak istedim.
-Araştırmalarınız size nasıl bir tablo sundu?
Ortaçağda ilk önce çok negatif bir algı söz konusu. Giderek daha bir gerçekçilik kazanıyor. Mesela Voltaire’in tragedyasında Muhammed çok olumlu bir karakter değil ama İslama bakışı Voltaire’in Aydınlanma Çağı bağlamında gerçekçi bir bakış. Toleranslı bir din gibi görüyor, çünkü onun meselesi Katolik Kilise ile çatışma. Onu yermek için kullanıyor bütün bunları. Ama 19. yüzyılda farklı bir durum var... İki önemli romantik figürden biri olan Lamartine yazdığı Osmanlı tarihinin ilk cildini Muhammed’e ayırıyor örneğin ve bir de Victor Hugo var “Asırların Efsaneleri” kitabında bir bölüm var Muhammed için... Onları inceledim ve gördüm ki Muhammed orada da bir romantik kahraman. 19. yüzyılın İslam Peygamberine bakışı 18. yüzyıldan çok daha değişik. 20. yüzyılda ise başka meseleler işin içine giriyor. Bu evrim, yani olumsuz, sonra gerçekçi, sonra biraz yüceltilmiş, romantik ama sonra tekrar eleştirel...
-Kitapta Goethe’ye de bir bölüm ayırmışsınız. Hatta Goethe Müslüman mı oldu sorusuna da yanıt veriyorsunuz.
İslamcı çevreler Goethe Müslüman oldu diye bir iddia ileri sürüyor ama tabii böyle bir şey mümkün değil, Goethe’nin biyografisini biraz yakından bilenler bunu anlayacaklardır. Ama Goethe İslama bir ilgi duyuyor... Bir de bir projesi var, onu da anlattım kitapta, sonradan kaybolmuş, tekrar bulunmuş, bir piyes yazmaya başlıyor. Bir trajedi aslında ama o yarım kalıyor. Asıl Kuran’a ve İslam Peygamberi’ne göndermeler onun “Doğu-Batı Divanı”ndadır. O kitabı çok yaşlandığı dönemde kaleme alıyor Goethe ve o sırada çok genç bir kadına âşık... Orada Fars şiirine de göndermeler var, ama Kuran ve Muhammed’e de göndermeler var. Goethe, İslamda da olan teslim olma durumunu benimsiyor. Yani Allah her şeye kadirdir, kadir-i mutlaktır, onu sanki benimsiyor. Bazı ifadelerinde “Ölümü ancak kadir-i mutlağın emri olarak görürsek ondan daha az korkarız” demeye getiriyor.
-Kitabın Türkçe versiyonu olacak herhalde değil mi?
2 hafta önce Fransa’da yayımlandı kitap. Türkçe versiyonu da hazır aslında, uygun bir ortamda umuyorum “Muhammed’in İkinci Hayatı”nın Türkiye baskısı da yayınlanır. Ama şu sıra yayınlanması henüz gündemde değil.
‘Dinsel tabular topluma dayatılıyor’
-Ama kitabın içeriğinde sakıncalı sayılabilecek ne var ki sizce?
Bence hiçbir şey yok. Bir kere akademik bir çalışma. Ortaçağda İslam Peygamberinin algısı elbette çok olumsuz, ama ben o metinleri analiz ediyorum sonuçta, onlara katılmıyorum ille de. Böyledir demiyorum da yani, niye böyle olmuş onu araştırıyorum. Dolayısıyla böyle bir kitabın Türkiye’de de ilgi çekmesi ve yayımlanabilmesi gerekir elbette. Ama biliyorsunuz “Allah’ın Kızları” romanım nedeniyle yargılandım ben... Orada da inancı sorgulamıştım. Ama inanca hakaret etmek gibi, inanan insanlara hakaret etmek gibi bir amacım yoktu, öyle anlaşıldı. Ne yazık ki Türkiye her geçen gün düşünce özgürlüğü alanında geriye gidiyor. Ve birtakım tabular, buna dinsel tabular da dahil, topluma dayatılıyor. Böyle bir ortamda akademik çalışma da olsa bu kitabın yayımlanması belki çok kolay olmayabilir ama er veya geç yayımlanacaktır.