Roberto Bolaño'dan 'Lümpen Roman'

Gerçekliğin kirli yanını kurgu haline getiren Roberto Bolaño, “Lümpen Roman”da, hayatın kumpaslarla örülü tarafına yoğunlaşıyor. Bunun yanında Bolaño, “sokağın filozofu” lakabını sonuna kadar hak ettiğini de bir kez daha kanıtlıyor.

Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap Eki

Eğriden doğru çıkar mı?

Roberto Bolaño’nun kitaplarının yayımlanmasıyla adını duyurması arasında geçen süre çok kısa. Üstelik ilk kitabının okura ulaşması Bolaño’nun kırklı yaşlarına rastlıyor. Yazar olarak kendini kabul ettirdiği tarihe kadar (ki bu 1990’lara denk geliyor), birbiriyle ilgisi bulunmayan pek çok farklı işte çalışıp hayatını devam ettirmeye uğraşıyor. Ölümünden sonra daha fazla okura ulaşan kitaplarında Bolaño, genellikle otobiyografik öğelere yer veriyor, bu da onun göçebelik, yabancılık, yoksulluk, şiddet ve trajikomediyle dolu kısa yaşamından parçaları okura sunuyor.

Türkçeye Seda Ersavcı tarafından çevrilen Lümpen Roman da bu bağlamda, hayatın sakat ve sakatlayıcı yerlerinde gezinen Bolaño kitaplarından biri.

 

İNSANLAR HEP HAKLIDIR”

Bolaño’nun Lümpen Roman’daki kahramanlarından Bianca ve erkek kardeşinin hayatı, annesini ve babasını bir trafik kazasında kaybettikten sonra deyim yerindeyse tepetaklak oluyor. Ancak bu, herhangi bir klişeyi aklınıza getirmesin çünkü Bolaño, Bianca’nın ağzından geçmişe dönük olarak hikâyeyi öyle bir anlatıyor ki yaşananların şoke ediciliği yalın bir şekilde karşımıza çıkıyor: Daha önce hiç konuşmadıkları konular, Bianca’nın iş arama ve bulma aşaması, kardeşinin vücut geliştirip durmadan porno film izlemesi ve uykusuzluğu, Bolaño’unn iki kardeşin ruh halini resmetmek için seçtiği bazı ayrıntılar.

Bu yeni yaşamlarına alışmaya çalışan ikili, evlerinin kapısı açılıp kardeşinin, iki arkadaşıyla içeri girmesiyle başka bir faza geçiyor. Bolaño’nun, “Bolonyalı” ve “Libyalı” adını verdiği bu adamlar, aynı zamanda romanın diğer bir kırılma noktası. Hatta Libyalı’nın kurduğu cümle, o kırılmayı derinleştiriyor: “Kulağa ne kadar saçma gelirse gelsin insanlar hep haklıdır. Biz onlara, yer yer geçerli sebeplerden, tepeden baksak da insanlar hep haklıdır. Bizim lanetimiz bu.”

İki yabancının, Bianca ve kardeşinin hayatına girmesi mi, yoksa onların farklılığı ve Bianca’yla gereğinden fazla yakın ilişki kurması mı bir lanet? Bolaño, iki kardeşin hayatına ustalıkla dahil ettiği “Bolonyalı” ve “Libyalı”yla okurun aklında tuhaf sorular uyandırıyor.

 

GERÇEK VE KURGU DENGESİ

Başına gelenlere rağmen mütevazi biri olarak kalmayı becerebilen anlatıcı Bianca’yı içten içe rahatsız eden şeyse evde artık dört kişi bulunması ve masraflar günden güne artarken gelirlerinin değişmemesi.

Âdeta birbirinin aynısı günlerden birinde “Bolonyalı” ve “Libyalı”, Bianca’nın kardeşini ikna edip herkesin kendisine hitap ettiği şekliyle unutulmaya yüz tutan aktör Maciste’yi soyma planı yapar. Yem olarak kullanılacak kişi de Bianca’dır. “Bir arkadaşa ihtiyacı olduğunu” söyleyen Macite’nin karşısına çıkarılan Bianca, anne-babasının geçirdiği kazadan bu tarafa yaşadıklarıyla ilgili bir muhasebenin içinde buluyor kendisini. Aynı şekilde Macite de kendi geçmişini, mahkûm olduğu karanlıkta Bianca’ya açmaya başlıyor. Bu diyaloglar ve keşifler, adlî bir suç girişiminin ötesinde, zihin boşaltan bir yakınlığa doğru evriliyor.

Bolaño’nun “kirli kalemi” Uzak Yıldız, Vahşi Hafiyeler, Katil Orospular, 2666 ve Tılsım’dan sonra Lümpen Roman’da da işbaşında. Gerçekliğin kirli yanını kurgu haline getiren yazar, Lümpen Roman’da, hayatın kumpaslarla örülü tarafına yoğunlaşıyor. Yıkıntılar arasında gezinirken eğriden “doğru” çıkarmaya çabalamanın, üstelik bunu türlü hilelerle kotarmaya uğraşmanın karanlık noktalarını gösterme gayretinde Bolaño. Çünkü bir yanıyla gerçekçi bir yanıyla “böyle olaylar ancak romanlarda bulunur” dedirtecek kadar kurmaca. Yazar, bu ikisi arasındaki dengeyi yakalamayı yine başarıyor. Bunun yanında Bolaño, “sokağın filozofu” lakabını sonuna kadar hak ettiğini de bir kez daha kanıtlıyor Lümpen Roman’da.

 

Lümpen Roman/ Roberto Bolaño/ Çeviren: Seda Ersavcı/ Can Yayınları/ 128 s.